Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2001 yılındaki büyük krizin ardından Türkiye’nin ekonomisi yeniden yapılanmıştı. O gün yapılan ve geçmiş iktidarların savrukluklarının yarattığı ağır mali bedeli topluma ödeten düzenlemelerden ve uygulamalardan sonra ekonomi rayına oturmuştu.

        Murat Üçer ile Daron Acemoğlu’nun makalelerinde (http://www.nber.org/ papers/w21608) gösterdikleri gibi, kurumsallaşma derinleştikçe yönetim düzgünleşti. Bunlara bağlı olarak ekonomide iyi sonuçlar alındı. Yazarlar bu iyileşmeyi, Türkiye’nin o dönemde iç siyasetindeki gelişmeler ve AB süreciyle birlikte demokratikleşme yönünde adımlar atılmasına bağlıyorlar.

        2008 krizinin ardından o kazanımlar birer birer erimeye, kurumlar zayıflamaya başladı. Ekonomi bol ve ucuz para şırıngasına bağlandı. Ekonomideki geriye gidişte AB çerçevesinin terk edilmesi, giderek Ankara kriterlerinin geçerli olmasının da payı vardı. Genç nüfusuna istihdam sağlamak için yılda yüzde 6 büyümesi gereken Türkiye, uluslararası kuruluşların ve saygıdeğer iktisatçıların tahminlerine göre yüzde 2-3’lük büyüme oranlarıyla yetinmek zorunda kalabilir.

        OSMANLI-TÜRK TARİHİ BULUŞLARLA DOLU

        2001 krizi Türkiye siyasetinde de köklü bir silkelenme getirdi. Burnunun ucunu göremeyen iktidar seçkinleri ve siyasetçilerin barajı muhafaza etmelerinin de yardımıyla Adalet ve Kalkınma Partisi ezici bir çoğunlukla iktidarı ele geçirdi. Merkez sağı 2007 seçimleriyle birlikte bünyesinde eritti. 2011’den sonra da kendi istediği türde bir siyasal yapıyı inşa etmek üzere uygulamalarına başladı.

        Türkiye’yi derinden sarsan ve bugünlerde rejimin niteliğini değiştirecek siyasi gelişmelerin önünü açan 2001 krizi, aslında davul zurna çalarak gelmişti. “Biz siyasetçiyiz, ekonominin her gerektirdiğini yapamayız” zihniyeti, açmazlardan çıkabilmek için sürekli zihni sinir projeleri üreterek mali iflası kaçınılmaz kılmıştı.

        Sabık Hazine Müsteşarı Dr. Mahfi Eğilmez, yeni icat Varlık Fonu ile ilgili yazdığı çok okunan yazısında, 3. Selim’den beri Osmanlı-Türk tarihinin mali “buluşlarla” dolu olduğunu vurgulayıp şu hatırlatmayı yapıyor: “1996-97 yıllarında Erbakan’ın koalisyon hükümeti sırasında bir uygulama popülerlik kazanmıştı: Kamu kaynak havuzu. Bütçe dışındaki kamu kesimine ait kaynaklar bu havuzda toplanmaya ve buradan harcanmaya çalışılıyordu. Bu havuza her gün yeni bir kaynak aktarılıyor, bir süre sonra bu aktarımların başka bir alandaki dengeyi bozduğu görülünce yeni kaynak arayışları gündeme geliyordu. Türkiye Varlık Fonu’nun kaynaklarına bakınca aklıma Erbakan’ın Kamu Kaynak Havuzu uygulaması geldi... Çoklu hazine sisteminin en zararlı yönü, merkezi hazinenin gelirlerinin dağılması, gider önceliklerinin kaybolması, belirli gelirlerin belirli giderlere ayrılması nedeniyle zorunlu olan birtakım giderlerin yapılamaması ve bütün bunların sonucunda kamu yönetiminde mali disiplinin ortadan kaybolmasıdır. 1994 ve 2001 krizlerini hazırlayan altyapıda bu fonların olumsuz katkısı önemli yer tutmaktadır.”

        OUCUZ YABANCI KAYNAK

        Savunanlar da var ama belli ki daralan, çıkış yolu için gerekli reform adımlarını siyasi gerekçelerle atamayan ve mebzul miktarda yabancı kaynağa mümkün olduğunca ucuz şekilde ulaşmak isteyen yönetim, radikal bir adım attı. Dünyada ancak petrol, gaz üreticileriyle bütçe fazlası veren ve gelir fazlası olan ülkelerce kurulan fon, kamu sektörünün en güzide kurumlarını içine aldı. Bu fona dahil edilen şirketler arasında kurumsal geçmişleri açısından Osmanlı’nın, Türkiye’nin tarihinin izlerini taşıyanlar da bulunuyor.

        Ülke nüfusunun çoğunluğu bilmese, hatırlamasa ya da üzerinde düşünmek istemese bile bu türden adımlar, gelecek sert fırtınaların ve toplumca ödenecek ağır bedellerin de habercisi olabilir. Bunları da dikkate almışsak Varlık Fonu hayırlı olsun.

        Diğer Yazılar