Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAFTA sonu yapılan Münih Güvenlik Konferansı yeni Trump yönetimiyle Avrupalı yetkililerin ve seçkinlerin bir araya geldikleri ilk fırsattı. İki günün sonunda gönderdiği bir tweet’te Fransa’nın en önde gelen strateji düşünürlerinden François Heisbourg şu saptamayı yapıyordu: “ABD’deki karmaşa tahminimden de beter; en büyük korkum Trump’ın, Kayzer 2. Wilhelm’in (I. Dünya Savaşı öncesinde Alman İmparatoru) çağdaş versiyonu olması.

        Heisbourg’un benzetmesi iki şahsiyetin liderliğini yaptıkları ülkelerden çok kişilik özellikleriyle ilgiliydi. Kendilerine güveni olmayan, kompleksler içinde debelenen ve kendilerini gösterme meraklısı, bu nedenle de tehlike arz eden iki ezik şahsiyet. Değerlendirmenin birinci kısmı ise ABD’de olup biteni anlamaya çalışan herkesin ortak görüşü.

        Dünya düzeninin acil yeniden yapılanma gereği duyduğu bir dönemde Trump gibi birisinin ABD başkanı olması ciddi bir talihsizlik. Eğer Trump başkanlıktaki 4 yılını tamamlayabilirse muhtemelen arkasında toplumsal ilişkileri açısından kutuplaşması derinleşmiş, toplumunun güçsüz kesimleri fakirleşmiş ve korunaksız kalmış bir Amerika bırakacak.

        Amerika’da Trump’ın savruk, tehditkâr, kurallara ve kurumlara saygısız tavrına yönelik sağlıklı bir tepki var. Muhalefet gerek toplumsal gerekse devlet bürokrasisi düzeyinde ciddi ve sert bir mücadele veriyor. Ne var ki bu direnişin aynı enerjiyle ne kadar süreceğini kestirmek kolay değil. Trump, başta medya olmak üzere hoşlanmadığı her kişi ve kuruma hakaret ederek tüm bu unsurlara enerji aşılıyor aslında. Amerikan toplumunun demokratik ve yasal haklarını savunmak üzere yaklaşık yüz yıl önce kurulmuş olan ACLU’ya (Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği) yapılan bağışlarda patlama var.

        Ancak Trump’a destek vermiş olan ve yerleşik sistemin gadrine uğradığını düşünen derin Amerika’daki öfke bitmiyor. O nedenle de Başkan’ı henüz terk etmiş değil. Üstelik yürütme gücünü elinde tutanların pek çok adımı genel kamuoyunun dikkatine gelmeden atmaları mümkün. Tescilli bir ırkçı ve faşizan bir dünya görüşünün sahibi olan Steve Bannon’un işlevi de bu. Yaptıklarını daha sessiz yaptıkları zaman tepkiyi de yumuşatacaklardır.

        EN BÜYÜK KARŞI GÜÇ

        Çok azı dışında Kongre’deki Cumhuriyetçilerin, Trump’ı sistemin sınırları içinde tutmak için herhangi bir gayret içine girmeyeceklerinin belli olması da durumu vahim kılan unsurlardan. Cumhuriyetçi Parti uzun zamandan beri yalnızca zenginlerin ve sermayenin önemli bir kesiminin en dar anlamdaki çıkarlarına hizmet ediyor. Trump’ın vergi, çevre, sosyal güvenlik politikalarının kendi isteklerine uygun olacağını bildiklerinden Amerikan anayasal düzenine yönelik tehdidi görmezden geleceklerdir. Çıkaracakları kanunlarla Trump destekçisi işçi sınıfı ve beyaz orta sınıflara sille vuracakları da fazla zaman geçmeden anlaşılacaktır.

        Bunun da ötesinde tıpkı AKP’nin yerel yönetimlere 1994 ve 1999 seçimlerinde yerleşmesine benzer şekilde ABD’nin 50 eyaletinin 33’ünde Cumhuriyetçi valiler var, 32’sinin eyalet kongreleri de Cumhuriyetçilerin elinde. Eyalet düzeyindeki bu güç federal hükümetin de yardımıyla hak ve özgürlükler alanlarında yeni kısıtlamaların gelmesine, sistemin kurallarıyla Cumhuriyetçiler lehine oynanmasına yol açıyor, daha da açacaktır. Bu gidişatın karşısındaki en büyük güçler ise Amerikan hukuk sistemi, yargı bağımsızlığı, üzerindeki ataleti atmaya başlayan ancak toplumun genelinde prestiji ve güvenilirliği çok düşmüş merkez medya ile bürokrasi olabilir.

        Giderek içine dönecek olan ABD bir noktada dünya ile ekonomik bağımlılığının farkına varacaktır. O zaman da kendi içindeki gerçek çatışma başlayacak ve muhtemelen dış politikası üzerinde de etki yapacaktır. Tüm bu tehditler karşısında yegâne umut ışığı Trump’ın karakter zaafları, iş bilmezliği ve dağınıklığı olabilir. Bunlar aynı zamanda dünya açısından en büyük tehdidi oluşturan unsurlardır.

        Diğer Yazılar