Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyanın yakın zamana kadar gördüğü en büyük göç dalgaları 19. yüzyılda yaşanmıştı. Çoğunluğu Avrupa’nın fakir bölgelerinden, Osmanlı İmparatorluğu topraklarından olmak üzere milyonlarca insan yeni bir hayat kurmak için yeni dünyaların vaatlerinin peşinde köklerinden kopmayı göze almışlardı. Göç gönüllüydü ve büyük umutlar içeriyordu.

        O dönem aynı zamanda dünyanın çok büyük bir bölümünün Avrupalı güçler tarafından sömürgeleştirildiği, Batı uygarlığının hem maddi unsurlarının hem de dünya algısı- nın, düşünce yapısının ve değerlerinin tüm dünyaya yayıldığı, egemen olduğu dönemdi.

        Kolonyalizmin uygulamaları sömürgeleştirilmiş halkların bilincinde kuşkusuz derinlemesine yer etti. Daryuş Şayegan’ın yazdığı gibi ‘yaralı bilinç’ sahibi oldular. Sömürgelere sahip olmanın maliyeti kadar oralardan büyük güçlerin çıkmalarının maliyeti de hayli yüksek oldu. Daha doğrusu genelde sömürgeciliğin başı da sonu da hayli kanlı oldu. Bağımsızlığı kazanmak ne düzgün bir yönetim kurmaya ne de kendisine isyan edilen Batı’dan farklı bir zihinsel evrende yeni yaşam ve siyaset biçimleri oluşturmaya yetmedi.

        Sadece, kapitalizmin yarattığı eşitsiz kalkınma gibi temel sorunlardan kaynaklanan bir başarısızlık da değildi söz konusu olan. Kolonyalizmin yaraladığı bu ülkelerin çoğu düzgün ve işleyen bir düzen oturtmayı beceremediler. Üstelik seçkinleriyle halkalarının büyük çoğunluğu arasındaki uçurum da bir türlü kapanamadı. Büyük imparatorlukların toplumlarına gelince, onlar da yaklaşık yüz yıl süren bu geçmişle doğru dürüst hesaplaşamadılar.

        Hesaplaşamadıkları için de kolonyal dönemin ideolojisi olan ırkçılık, refahı sağlayan yapı çözülmeye başladığında uyanıp yükselişe geçti. Bugün tüm Batı dünyasında etkisi görülen yabancı düşmanlığına bağlı aşırı sağ siyaset yükselmesinde sümen altına atılmış, yüzleşilememiş ve belki de asla yüzleşilmesi mümkün olmayan sicilin payı kanımca yüksektir.

        Demokratik ülkelerde patlayan ırkçılık soslu yerelcilik yalnızca buralarda göstermiyor kendisini. Batı’nın göreli zayıflaması, eski sömürge ülkelerinin ekonomik başarıları, Çin’in uyanışı gibi unsurlar Batı dışı modernleşme ve kapitalistleşme örneklerinin öne çıkmasına neden oldu. Bu ülkelerde de milliyetçilik, Batı karşıtlığı ve seküler zihniyete tepki, azınlıklara tahammülsüzlük yükselmeye ve şiddetini göstermeye başladı.

        Bu şiddet, ülkeleri ve toplumlarını tüketen iç savaşlara yol açtıkça, çevre felaketleri nedeniyle bir toprakta barınmak zorlaştıkça, yeni fakat bu kez gönülsüz göç dalgalarının da önü açıldı. Batılı yaşam tarzları ve bireysel/siyasi özlemleriyle yaşadıkları yerlerin gerçekliği arasına sıkışanlar, alttan gelen yerelcilik karşısında zor ve aslında hayli trajik tercihlere zorlandı. New York Review of Books Dergisi’nde Pakistan asıllı yazar Muhsin Hamid’in Batı çıkıyor (Exit West) kitabını tanıttığı yazısında Yasmin el Raşidi’nin saptadığı gibi: “Kahire ve Lahore gibi kentlerde gitme arzusu süreklidir. Sürgünün en az bu durum kadar sorunlu olacağını, en azından edebiyat eserlerinden bildiğiniz halde, başka bir yerde yaşama hayali sizi meşgul eder.”

        Bazen tercih imkânınız da yoktur. Altı yıla varan savaşın sonunda Halep, rejim güçlerinin eline düştüğünde bunu videoya kaydeden kişinin söylediği gibi, “Şimdi şehrimizden, ülkemizden uzaklaştırılacağız. Halep’i terk ediyorum. Ben burada doğmuştum. Ben buralıyım. Ben Suriyeliyim. Suriye’den gidiyorum ve bu benim tercihim değil.”

        Bu gidenlerin bir kısmı FT’de Simon Kuper’in öyküsünü anlattığı Şahm Mahsun gibi, iyi niyetli Fransızların da desteğiyle başarı öyküleri yazacaktır. Kendilerine kucak açan ülkelere bağlanıp, doğdukları ülkedeki felaketin bitmesini ve dönüp orayı da ihya etmeyi bekleyeceklerdir. Çoğu ise kamplarda çürümeye, radikallerin ağına düşmeye, hayatı anlamsız bir monotonlukta sadaka alarak geçirmeye mahkûm edilecektir. Göç kararını bilinçli şekilde verenler içinse, el Raşidi’nin yazdığı gibi, “Göç ettiğimizde, arkamızda bıraktıklarımızı hayatımızda öldürürüz. Aslında belki de yapmaya çalıştığımız bundan böyle her yerde peşimizden gelecek ve bizi taciz edecek olan o geçmişimizdeki kendimizi öldürdüğümüzü hayal etmektir”.

        *Hıristiyan okurların Paskalya Bayramı’nı kutluyorum.

        Diğer Yazılar