Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen ocak ayının 19’unda Tahran’ın merkezindeki 17 katlı Plasco İşhanı’nda sabahın 07.30’unda başlayan yangın saatler sonra bittiğinde, hortumları binanın üst katlarına yetişemediği için çabaları etkisiz kalan itfaiyecilerin 20’si, çöken binanın enkazı altında kalıp ölmüştü. İran’ın sertlik yanlısı Devrim Muhafızları’na yakın ve işlevi fakir fukaraya yardım etmek olan Bonyade Mostazafan’ın (Ezilmişler Vakfı) mülkü bina yanıp çöktükten sonra, Tahran’ın radikal, sertlik yanlısı belediye başkanı Muhammed Bekir Kalibaf, 17 gün boyunca herhangi bir sorumluluk üstlenmek istememişti.

        Seçime günler kala adaylıktan vazgeçen, devrimin yılmaz bekçisi Kalibaf, yakın zamanda yolsuzluklar nedeniyle idama mahkûm edilen, Türkiye kamuoyunun da ismini bildiği Babek Zencani’ye zamanında Tahran’ın mutena bir köşesinde 33 katlı bina yapma izni vermekten de çekinmemişti. Şimdi güya yangınla ilgili bir sorgulama başladıysa da kimse bundan bir sonuç alınmasını beklemiyor. Mostazafan’ın haklarını koruyacağız diye şaha veya yandaşlarına ait varlıklara el koyan, devrimi gerçekleştiren koalisyon içindeki muarızlarını en şiddetli metotlarla yok eden veya devre dışı bırakan, şimdilerde ülkede reform yapıp özellikle şehirli kitlenin arzuladığı dünya ile barışmanın önüne her vesileyle geçmeye çalışanlar, ülkenin en büyük hortumcuları haline geldi. En ulvi duyguları sürekli sömürerek, şiddete dayalı bir iktidarı yalan dolanla sürdüren tüm baskıcı rejimlerde olduğu gibi.

        GENÇLER İŞSİZ

        Bu arada devrimin, hizmetkârı olduğunu iddia ettiği fukara ve gariban takımının durumu içler acısı olmaya devam ediyor. 2009 yılında ikinci kez başkanlığı elde edebilmesini hileli bir seçime ve ardından gelen çok kanlı bir baskı dönemine borçlu olan, kendisi de güya ezilmişlerin temsilcisi Mahmut Ahmedinejad dönemindeki petrol gelirlerinin 700 milyon dolarlık bir bölümüne ne olduğu hâlâ bulunamıyor.

        Bu arada, ülkenin üçte biri mutlak yoksulluk içinde yaşıyor. Gençlerin yüzde 26’sı, hatta daha yüksek bir oranı işsizlikten mustarip. Bunlar, çok canlı ve dinamik İran toplumunu her fırsat bulduğunda yerleşik düzene karşı başkaldırmaya itiyor.

        Tüm otoriter rejimlerdeki imtiyaz ve makam-mevki sahipleri gibi, İran’ın demokratik-otoriter sisteminin otoriter kesimini temsil edenlerin şedit bir sicili var. Bunlar iktidar uğruna sürekli yenisini ilan ettikleri rejim düşmanlarına acımasızca saldıran, ellerindeki silah gücünü de bu iktidarı sürdürmek için kullananlar. Yüzde 75 katılımla yapılan başkanlık seçimlerinde, ilk turda yüzde 57 gibi ezici bir çoğunlukla zaferi elde eden Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin rakibi İbrahim Reisi de bunlardan birisiydi.

        REİSİ’NİN MAZİSİ

        Seçim kampanyasında, üzerine üzerine gelen sertlik yanlılarına karşı munis imajını bir kenara atmak zorunda kalan Ruhani, seçilmemişlerden oluşan ama iç ve dış politikada çok etkili kurumların gücünü sorgulamıştı. İran’ın yönetiminde yapmak istediği değişikleri engelleyenlerden şikâyetçi olup “İran halkı son 38 yılda cellat ve gardiyanlıktan başka hiçbir şey bilmeyenleri reddedecektir” diye haykırmıştı. Reisi, 1988 yılının yazında, Ayetullah Humeyni’nin hapishanedeki 5 bin gencin öldürülmesini emretmesi üzerine, bunu yerine getiren 4 yargıçtan biriydi.

        Sonuçta İran toplumu geleceğe umutla bakmak istediğini, açık bir toplum arzuladığını, Devrim Muhafızları’nın yolunu kendi istikbalinin rehberi olarak görmediğini bir kez daha nispeten yerleşik düzene karşı gibi duran adayı destekleyerek gösterdi. Her ne kadar Rehber Ali Hamaney “Oyların çoğunluğunu kim kazanırsa kazansın, kazanan İslam Cumhuriyeti rejimidir” demiş olsa da bazı şeylerin değişmesi gerektiği ortada.

        Başkan Trump’ın İran’ın can düşmanı Suudi Arabistan’dan başlayan ilk yurtdışı gezisine çıktığı gün yapılan İran seçimleri, en azından umutsuzluğun galebe çalmasının önüne bir engel çıkardı.

        Diğer Yazılar