Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜNYANIN dört köşesindeki komedyenler, komedi yazarları ve sosyal medya düşkünleri, Donald Trump’ın başkanlığında tam anlamıyla maden buldular. Başkan’ın tweet’leri en az davranışları kadar önem taşıyor dünyadaki imajının şekillenmesinde. Artık sonlanan ve yenisinin hazırlıkları içindeki bir dünya düzeninde, eski hiyerarşiyi temsil eden ülkenin Başkan’ının Trump gibi bir karakter olması, aslında soyut sayılacak bir gelişmenin çarpıcı görsellerle dünyanın ekranına gelmesine yol açıyor.

        Çarşamba günü ortalık Trump’ın bir tweet’inin sonundaki “covfefe” ibaresiyle sarsıldı. Başkan tuşlara yanlış mı basmıştı, yoksa basın sözcüsünün dediği gibi “bilmesi gerekenler” ne dendiğini anlamışlar mıydı şimdilik bilmek zor. Şimdilik görünen o ki, dünya sisteminin en güçlü ülkesinin liderinin karakteri ve davranışları, ABD’nin göreli güç kaybını hızlandıracak ve ülkenin dünya ile ilişkilerinin bir hayli sorunlu olmasına da yol açacak.

        Sultan Abdülhamid’in mahareti, uzun iktidarı süresince zayıflamış bir imparatorluğun düşüşünü bir şekilde yönetebilmiş ve muhtemelen de hayatını uzatabilmiş olmasıydı. Özellikle başat güç açısından düşüşü yönetmek, yükselişi ve hegemonyayı yönetmek kadar önemlidir. Zira bunun becerilememesi sistemin derin sarsıntılarla ve epeyce hasar vererek çözülmesiyle sonuçlanabilir.

        Görünen o ki Trump, selefi Obama’dan büyük ölçüde onarılmış şekilde aldığı Amerikan hegemonyasını hem kendi zaafları ve bilmedikleri, hem de yanındaki ekibin çapsızlığı nedeniyle ciddi şekilde zayıflatacak ve imajını örseleyecek. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı General McMaster ile Ekonomik Konsey Başkanı Cohn’un birlikte yazdıkları bir yazıda, ülkelerinin dünyaya bir çatışma alanı olarak baktığını ilan edip genel bir küresel çıkar mevhumuna sahip olmadıklarının altını çizdiler.

        Dünyanın en büyük petrol şirketi ExxonMobil’in hissedarlarının bile ciddi bir mesele olarak görüp şirketlerinden konu hakkında rapor istedikleri iklim değişikliği meselesine Trump’ın yaklaşımı bu tavrın bir yansıması aslında. ABD, yalandan bile olsa Çin ile Hindistan’ın bile desteği sürdüreceklerini ilan ettikleri Paris iklim anlaşmasından çekildiğinde, devletleriyle ve kamuoyuyla dünyanın büyük bir kısmını karşısına almış olacak. Bunun tahmin edilenden yüksek bir bedeli olduğunu seleflerinden Bush, Irak savaşına giderken izlediği dış politikadaki küstahlığa kesilen faturadan dolayı iyi bilir.

        MÜTEŞEKKİR OLUNMALI

        Kısacası, ABD ne kadar güçlü olursa olsun dünya ile bu şekilde bir inatlaşmayı uzun zaman sürdüremeyecektir. Suudi Arabistan ve Arap şeyhlikleri Amerikan hegemonyasını ayakta tutmaya yetmez. Trump’ın her yaptığı yanlış olmasa bile, hatta ikiyüzlülüğü kırdığı için kendisine müteşekkir olunması akla gelse de, dünya ile ilişkiler inatlaşma, çocukça takıntılar ve her ilişkiye sıfır toplamlı diye bakarak götürülemez.

        Bir noktada ABD, Avrupa ve Asya’daki müttefikleriyle olan ilişkilerin önemini de, değerleri bu denli ıskalayan ve onlara boş veren bir dış politika anlayışının ülkesine kaybettirdiklerini de anlayacaktır. O noktaya gelene kadar Türkiye gibi Batı ittifakında yer alan bir ülkenin de yeni duruma göre kendisine nasıl bir rota çizeceğine karar vermesi gerekecektir. Bu tartışmanın başlaması gerekir. Ancak bu tartışmanın başlayabilmesi için de Türkiye’nin yeniden, iyi bildiği ve kurallarını kavradığı bir diplomasi anlayışına dönmesi gerekecektir.

        Batı ile ilişkilerin eskisinden farklı olmasını gerektirecek bir yeni konjonktürün varlığı, Türkiye’nin Rusya veya Çin ile eşit ağırlıklı bir ilişki kurabileceği anlamına gelmez. Bu nedenle o hatlara yeni bir değerlendirmeyle bakacak olsa bile Türkiye’nin öncelikle bir ittifak içinde nasıl hareket edildiğini yeniden keşfetmesi; ne kadar haklı olursa olsun, diplomasiyi meydan okumanın yerine ikame etmesi gerekecektir. Yoksa en büyük avantajı olan coğrafyasının ve ittifak ilişkilerinin rantını kaybetme noktasına bile gelebilir.

        Türkiye bugün, kabul etmesi güç gelse de yalnız ve dostsuzdur. Bu yalnızlığın değeri varsa bunu görebilen kimse de pek yoktur. Bu nedenle yaşanan tarihi anı iyi kavramak, hurafelerle değil akılla düşünmek ve diplomasiyi tekrar keşfetmek ülkenin geleceğini yeniden kurabilmek açısından şarttır.

        Diğer Yazılar