Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson yarın Türkiye’de olacak. Cumartesi gecesi Suriye’deki bir üsten kalkan bir İran insansız hava aracının sınırlarını ihlal ettiğini savunarak üssü ve Suriye hava savunma sistemlerini vuran ve bu sırada 1982’den beri ilk kez bir uçağını kaybeden İsrail’i bu gezide atladı. Türkiye’den bir önceki durağı Amman’dı. Dün Serdar Turgut’un da yazdığı gibi Ankara ile Amman arasındaki ilişkiler bir hayli ekşi. Geçmişte böyle değildi. Dolayısıyla, Türkiye’nin tarihsel olarak iyi ilişkiler içinde bulunduğu ve Suriye savaşına kadar da bu durumun sürdüğü Haşimi Krallığı’yla bu duruma nasıl ve neden gelindiği sorusu da tartışılmaya değer.

        Kendi bakanlığını güçten düşürmeyi ve etkisiz kılmayı neredeyse ilk görevi haline getiren Tillerson son zamanlarda Amerikan güvenlik stratejisini şekillendiren generallerin çizdiği çerçeve içinde hareket etmeyi kabullendi. Şubat ayında istifası beklenirken sahnede daha etkili bir şahsiyet gibi görünmeye başladı. Herkesin merakla ABD yönetiminin yaklaşımlarını açıklamasını beklediği bu hafta sonu yapılacak Münih Güvenlik Konferansı’ndan önce Ortadoğu’yu turlayarak mesajları iletmiş olacak. İlginç bir ayrıntı Tillerson’un Ortadoğu turundan hemen önce Arjantin’e giderek, bu ülkede Hizbullah’ın Latin Amerika’daki faaliyetleri hakkında temaslarda bulunmasıydı.

        Trump yönetimi karmakarışık bir yılın ardından dış ve güvenlik politikalarında çizgisini belirlemiş gibi gözüküyor. Buna göre müttefiklerini hizaya getirmeye çalışacak. Muvaffak olup olmayacaklarını zaman içinde görürüz ancak Soğuk Savaş dönemi kararlılığı ve sertliğiyle hareket etmeye başladılar. ABD ile Türkiye arasındaki sinir savaşını, karşılıklı olarak, kamuoyu önünde kullanılan sert, sinir uçlarına dokunan, ipleri daha da fazla geren beyanları bu bağlamda da değerlendirmek gerekir sanırım.

        İplerin, fazla gerilmekten kopup kopmayacağını da bu haftaya yayılan üç temas tamamlandıktan sonra anlarız. McMaster ziyaretinden dişe dokunur bir haber çıkmamış olmasını bu açıdan olumlu mu olumsuz mu değerlendirmek gerektiği de zaman içinde ortaya çıkacaktır. Muhtemelen kapalı kapılar ardında iki tarafı rahatsız eden tüm konular masaya yatırılıp belli konularda pazarlıklar ve takaslar yapıldığını varsaymak durumundayız. Eğer yapılmıyorsa zaten ipler kopmak üzere demektir.

        Türkiye, ister istemez Afrin’e yönelik harekâta, ABD’nin YPG’ye verdiği desteğe, Suriye rejiminin PYD’ye yaptığı yardıma, Rusya’nın hava sahasını istediği zaman açıp kapamasına odaklanmış vaziyette. Ancak bu arada geçen cumartesi İran-İsrail-Suriye üçlüsü arasında gerçekleşen çatışma daracık Suriye alanında İsrail ve İran’ın yahut müttefiki Hizbullah’ın bir savaşa girişmeleri ve bunun kısa sürede Lübnan ve İsrail’i de kapsayacak şekilde gelişmesi ihtimalini güçlendirdi.

        PUTİN’İN TELEFONU

        İstihbaratı kuvvetli gazeteci Ronen Bergman’ın New York Times Gazetesi’nde yazdığına göre cumayı cumartesiye bağlayan gece Kudüs Tugayları’nın gönderdiğini iddia ettiği İHA’yı düşüren İsrail Hava Kuvvetleri Suriye’deki üslere saldırdıktan sonra, savaş hazırlıkları yapılırken Putin’den gelen sert bir telefon olayın tırmanmasını engellemiş. Rusya’nın İHA’dan hiç bahsetmemesi, ellerinde imkân varken bunun gönderilmesini engellememesi bugüne dek Suriye’de en az 100 kez Hizbullah veya İran hedeflerini Rusya’nın bilgisi dahilinde bombalamış olan İsrail tarafınca şöyle değerlendirilmiş: “Bir, İsrail bundan böyle Suriye’de istediği gibi at koşturamayacak. İki, hâlâ farkında olmayan varsa eğer Rusya bölgedeki hâkim güçtür.”

        Hizbullah-İran ve İsrail arasında bir savaş şimdilik önlenmiş gözüküyor. Ancak ortada yeni bir düzen var. Rusya İsrail’in Suriye’de istediği yerleri istediği zaman bombalamasına izin vermeyecek. İran’ın Suriye’den çıkarılması için yapılan baskıyı da zaten kabul etmeyecek. Kaldı ki İran’ı Suriye’den atabilmesi de herhalde mümkün değil. Bu durumda İsrail’i bu krizde yalnız bıraktığı düşünülen ve İran’ı giderek odağına yerleştiren ABD ne yapacak?

        Türkiye de aslında dolaylı olarak bu tablonun içinde ve ABD ile krizin inkişafında bu gelişmelerin bir payı sanırım olacaktır.

        Diğer Yazılar