Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRK dış politikası, daha doğrusu Türkiye’de dış politika ve güvenlik konularında karar vericilerin dünya görüşü ve ülkeyi konumlandırışıyla ilgili en başarılı kitaplardan biri kanımca Malek Mufti tarafından yazılmıştır. Türkiye’nin Stratejik Kültüründe Cesaret ve İhtiyat: Denize Açılan Cumhuriyet (Daring and Caution in Turkish Strategic Culture: Republic at Sea) adlı kitabında Mufti, Türkiye’nin dünyayla ilişkisinde, kaynakları daha sınırlı bir yeni ulus devlet olma gerçeğinin sınırlamalarına uygun bir gerçekçilik ile zamanında imparatorluk yönetmenin mirası olan ruh halinin nasıl iç içe geçtiğini anlatır.

        Bu tür özellikler kolay ortadan silinmez. Ara ara biri ya da diğeri ön plana çıkar. Şu sıralarda özellikle kamuoyunda dış politika iç politikanın bir unsuru haline de geldiğinden, imparatorluk şaşaası, imtiyazları, özlemi ağır basıyor. Zaten bugünkü medya ortamında farklı bir yönelim kolay da değil. Yönetici kadronun ideolojik eğilimleri de bu duyguyu sürekli körüklüyor. Gerçi böylesi bir eğilim Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imparatorluk dağıldığından beri hep mevcuttu ancak dizginlenebiliyordu. Sanki yaşadığımız dönemde Türkiye bir “imparatorluk sonrası travması”- nı topluca ve hayli gecikmiş şekilde yaşıyor.

        MÜLTECİ MESELESİ

        Benzer duygular anlayabildiğim kadarıyla 1950’lerde de mevcuttu ama bugünkü kadar güçlü değildi. 1990’larda Soğuk Savaş’ın bitmesi ve eski Sovyet coğrafyasının açılmasıyla eski dürtüler canlandı. Turgut Özal gibi daha dışa açık, atılımcı siyasetten yana olan bir siyasetçi bile son tahlilde atılganlık ile ihtiyatı dengelemeyi bilirdi. Son 12 yılda Avrasya’da pek başarılı olamayan hegemonya sevdası Ortadoğu’ya yöneltildi, ihtiyatla dengelenemedi ve fiyaskoya yol açtı. Her şeye rağmen Türkiye’nin coğrafyası ve ittifak ilişkileri bunun yüz yıl önceki gibi bir faciaya dönüşmesine engel oluyor. Bu bağlamda, vaktiyle başarısızlıktan ya da felaketten ders almayı pek bilmeyen Enver Paşacılardan oluşan bir ülkede Atatürk ve İnönü’yü gerçekten istisnai derecede gerçekçi, “özgüven” ile “kendini doldurma” arasındaki farkı yaşadıklarıyla çok iyi öğrenmiş ve bunları asla birbirine karıştırmayan liderler diye görmek gerekir.

        Dış dünyayla ilgili bilgisini yüzde 83 oranında TV haberlerinden alan bir kamuoyunun da Ortadoğu’da şu sıra kimin borusunun daha fazla öttüğünü görememesi pek şaşırtıcı değildir. Kadir Has Üniversitesi araştırmasına göre, Arap Baharı sonrası Ortadoğu’nun geleceğini etkileyen ülkeler arasında kamuoyu ABD’yi yüzde 45.2 ile birinci sıraya koyarken, Türkiye’yi de 22.6 ile ikinci sırada görüyor. Türkiye’yi yüzde 45.2 “bölgesel güç”, 31.8 ise “bölgede lider devlet” olarak görüyor, yüzde 74.6 “Müslüman ülkelere örnek ya da model” diye konumlandırıyor. Kamuoyu belli ki son 7 yılın Türkiye’nin imajından neler götürdüğünün pek farkında değil.Neredeyse Ortadoğu’nun trafik memuru konumuna gelen ve tüm gelişmelerde payı bulunan Rusya yüzde 10.9 ile üçüncü sırada. Önümüzdeki dönemin Ortadoğu politikasında merkezde bulunan, hasımlarınca hedefe koyulan ve Irak, Suriye, Lübnan gibi 3 ülkede güç projeksiyonu imkânı olan İran yüzde 2.6 ile Suudi Arabistan’ın bile arkasından 6. sırada. Pek gerçekçi sayılmaz.

        Buna karşılık Türkiye’nin Ortadoğu politikalarını yüzde 37.9 oranında başarılı bulan kamuoyu, Suriye işine bu kadar bulaşmanın akıllıca olmadığı yönünde bir eğilim içinde. Geçen sene Ortadoğu politikasını başarılı bulanlar Fırat Kalkanı operasyonuna rağmen yüzde 29.1 iken, bugünkü destek seviyesinde mutlaka Zeytin Dalı Operasyonu’nun bir payı vardır. Nitekim kamuoyu Fırat Kalkanı’nı yüzde 53.5, Zeytin Dalı’nı yüzde 56 oranında başarılı buluyor. Zeytin Dalı’nı başarılı bulanların yüzde 37’si “Devlete karşı bir tehdit ortadan kalkmıştır”, yüzde 30.7si ise “Türkiye gücünü göstermiştir” demiş.

        Asıl çarpıcı olan, yüzde 32’lik bir kesimin “Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmesini sağlayacaktır” demesi. Bu veri Suriyeli mülteciler meselesinin bu ülkede nasıl patlamaya hazır bir bomba olduğunu gösteriyor aslında. Suriyeli göçmenlerin varlığından memnun olmayanların oranı yüzde 61’e varmış ve ülkenin çeşitli yerlerinden gelen haberler gerginliğin arttığını gösteriyor.

        Diğer Yazılar