Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SURİYE meselesi başlangıçta tahmin edilenden daha karmaşık çıktı. Esad rejimi tahminlerden daha uzun süre ayakta kaldığı gibi elindeki kartları iyi değerlendirerek arkasına İran dışında da müttefik almayı başardı. Baas rejiminin ayakta kalma savaşı bir yandan bölgesel dengeler diğer yandan küresel güç oyunlarının parçası oldu. Rejim de elindeki kartları akıllıca kullanarak kendisine alan açmaya çalıştı. Şimdilik de hesapları tuttu.

        Esad rejimi ülke içinde şiddeti en üst düzeyde, acımasızca ve tutarlı olarak kullandı. Bunu yaparken, özellikle de muhalefet/direniş silaha başvurduktan sonra, kendisini ülkenin iç savaşa sürüklenmemesinin garantisi olarak göstermeyi başardı. Mezhep savaşlarının çıkmasını ancak kendi varlığının önleyeceğini savunup Sünni olmayanlara "Bensiz hapı yutarsınız" mesajını verdi. Darmadağınık muhalefet kentli orta sınıfları arkasına almayı henüz beceremediği için de yalnızca Nuseyri ve Hıristiyanların değil Sünni grupların da isteksiz desteğinden yararlandı.

        Rejim bölgesel olarak kendisine mutlak ihtiyaç duyan İran'ın kesin ve kesintisiz desteğini arkasına aldı. Gelen haberlerde İran Devrim Muhafızları'nın Suriye'de bulundukları sık sık iddia ediliyor. Tahran'ın ekonomik olarak gittikçe daha fazla dara düşen rejime maddi yardım yaptığı da söyleniyor.

        Esad Suriye'nin stratejik önemini, elinin tüm zayıflığına karşın imkânları epeyce de zorlayarak kullanmayı da becerdi. ABD'nin Irak'tan çekilmesinin yarattığı büyük boşlukta hemen tüm bölgesel oyuncular sahaya dalarken eski dostu Rusya'nın önemli olma, Akdeniz'de boy gösterme, Libya'nın acısını çıkarma dürtülerinden yararlandı. Arkasına İran, Rusya ve Çin desteğini almış olarak, Rus silahlarıyla donanarak, kendisine yönelik bir dış müdahale ihtimalinin çok düşük olduğunu bilerek gelecek dönemin zeminini de hazırlamaya başladı.

        Lübnanlı gazeteci Michael Young daha temmuz ayında Esad rejiminin Lazkiye çevresinde, sınırdan, Bekaa Vadisi'nin kuzeyinden Lübnan Şiilerine bağlanacak bir alanı olası bir Nuseyristan olarak şekillendirebileceğini yazmıştı. Geçen hafta bu sayfada alıntıladığımız yazısında ise Humus'a acımasız saldırının ve bunca kan dökülmesinin stratejik gerekçesini açıklıyordu. Humus'u kontrol etmek bir yandan oradaki Nuseyri nüfusla temas sağlarken diğer yandan kuzeye, Şam'a ve Nuseyri topraklarına gidiş yollarını kontrol ediyor.

        Bu durumda rejim arkasındaki Rus-Çin-İran desteği ve Batı ile Arap ülkelerinin askeri seçeneği olmaması nedeniyle Suriye'nin geleceğinde de söz sahibi olma imkânı sağladığına inanıyor. Bu tutmazsa Nuseyristan'a çekilebilir. Her iki hesabın tutması için de Rusya'nın desteğinin sürmesi gerekiyor.

        Bu nedenle iki gün sonra Tunus'ta yapılacak Suriye konulu toplantı kadar ve hatta ondan bile fazla önem taşıyacak bir gelişme Rusya başkanlık seçimleri olacak. Suriye rejimi beklendiği kadar çabuk çökmese de daha çok uzun süre ayakta kalamaz. Bu durumda inanılmaz derecede kan dökücü bir rejime destek olmaya devam etmek Rusya'nın pozisyonunu da tehlikeye sokar. Rejim değiştiğinde Esad'lara verilen desteğin faturası olarak Tartus Limanı'ndaki imtiyazlarını kaybeder.

        Türkiye bugünkü koşullarda tek başına Suriye'deki gelişmeler üzerinde belirleyici güce sahip bir ülke değil. Batı'nın müdahale isteksizliği de işini zorlaştırıyor. Suriye politikasını yönetirken yaptığı bazı hatalar da şu sırada elini zorluyor. Şimdilik yapması gereken en önemli iş Suriye halkına insani yardım için tüm imkânları zorlamaktır. Bunun ötesinde Ankara Rusya'yı uzun vadede daha akılcı olan Esad'dan vazgeçme politikasına da ikna etmeye çalışmalıdır.

        Diğer Yazılar