Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İÇERİDEKİ siyasi kavganın yoğunluğu ve sertliği kamuoyunun iyice içine kapanmasına yol açtı. Bu içe kapanma nedeniyle Türkiye’de olup bitenleri sadece bu ülkeye özgü gelişmeler diye görme eğilimi güç kazanıyor. Halbuki etrafa biraz bakıldığında Türkiye’ye benzer ülkelerde yaşanan siyasal gelişmelerle ciddi ortak yanlar bulunduğunu görüyoruz. Bu benzerliklerin arka planında ise en başta ekonomik krizin etkilerinin nihayet yükselen piyasalar diye adlandırılan ülkeleri de etkilemeye başlaması var.

        Son 15-20 yılda ekonomilerini daha açık hale getirerek dünya ekonomisiyle eklemlenen ülkelerde geniş kitleler yoksulluktan kurtularak, o ülkelerin standartlarında orta sınıf kategorisine geçti. Ne var ki son on yılın kolay para-düşük faiz ortamında yakalanan hızlı ve yüksek oranlı büyüme artık sürdürülemez hale geldi. Bunun sonucunda orta sınıflaşmanın tadını almış toplumsal kesimlerde yeniden eski hale dönme kaygısı dal budak sarmaya başladı.

        1981 yılında günde 2 dolarla yaşamak zorunda kalanlar toplam dünya nüfusunun yüzde 70’ini oluşturuyordu. Bugün bu oran yüzde 40’a düşmüş durumda. Günde 2-4 dolar arası kazanan ve sayısı en hızlı artan grup kendi başına 1.5 milyar insanı içeriyor. Çin’de yüz milyonlarca insan yoksulluktan kurtulurken, Türkiye ve Rusya gibi ülkelerde yoksullukta ciddi düşüş var. Gene Türkiye, Şili, Brezilya gibi ülkelerde büyüme sonucunda gelir dağılımındaki eşitsizliklerde de hatırı sayılar bir törpülenme 2010 yılına kadar gözlemlendi.

        Financial Times Gazetesi’nde çıkan bu konudaki bir yazıda dünyada en geniş gelir grubunun günde 2-10 dolar arası gelirle yaşayan 2.8 milyar kişi olduğu belirtiliyor. Dünya nüfusunun yüzde 40’ına denk düşen bu nüfusun ekonomik durumundaki değişmelere verdiği tepki yükselen ülkelerin siyasi gelişmelerini de doğrudan etkiliyor. 2010 yılından sonra büyüme hızlarındaki düşüş, kendisini orta sınıf diye gören ancak gelirini kaybetmesi halinde dayanacak kaynakları bulunmayan bu kitlelerde derin kaygılar yaratıyor.

        Yoksul kategorisine dönmemek bu kitle açısından en başta gelen hedef. Siyasi tercihlerini de bu öncelik belirliyor. Ekonomik durumunda gerileme yaşamamak, yeniden yoksul kategorisine girmemek için bu kitleler siyaseten popülist politikalara/liderlere destek verme eğilimine giriyor. Gelişmiş ülkelerde de yavaşlayan veya artık büyümeyen ekonomiler nedeniyle yerleşik orta sınıfların aşırı uçlara kaymasına benzer bir durum söz konusu.

        Türkiye’deki seçim sonuçlarını okur veya değerlendirirken dünyadaki bu genel eğilimi göz ardı etmemek gerekiyor. Ekonomik büyüme ve iktidarın tasarrufları sonucu 2010 yılına kadar gelir dağılımını düzeltmede Türkiye hayli mesafe aldı. Günde 1 veya 2 dolarla geçinen kategorileri ortadan kalktı. Ne var ki düşen büyümeyle birlikte yeni orta sınıflar açısından da tehlike çanları çalıyor.

        Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yerel seçimlerde aldığı desteğin önemli bir unsurunun büyüyen ekonominin ürünü yeni orta sınıfların statülerini, gelirlerini kaybetmeme kaygısı olduğunu analizlerden anlıyoruz. Bu korku, var olan düzenin bozulmaması beklentisi hatta talebiyle de kendisini gösteriyor. O bağlamda Başbakan’ın seçmeniyle kurduğu güven ilişkisi, bu kitlenin, yoksulluğa geri dönmemek için gerekli istikrarın ancak Erdoğan’ın varlığıyla sağlanacağı inancı sonuçları belirliyor.

        Ne var ki daha derin analizlerde AKP’yi de önüne katıp sürükleyecek küreselleşme karşıtı bir dalganın varlığı da gözlemleniyor. Orta Anadolu’da AKP’nin oy kaybı ve bu oyların içe dönük partilere gitmesi olgusu bu bakımdan önemli.

        Orta sınıfların statü kaybetme kaygısıyla, içe dönük, küreselleşme karşıtı tepki bir araya geldiğindeyse demokratik bir rejim için tehlike çanları çalmaya başlıyor demektir.

        Musevi okurların Pesah (Hamursuz) Bayramı'nı kutlarım.

        Diğer Yazılar