Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YARIN NATO Zirvesi başlıyor. ABD’nin NATO nezdindeki eski büyükelçisi Nick Burns’e göre bu zirve örgütün 65 yıllık tarihinin en anlamlılarından biri olabilir. Atlantik İttifakı; Türkiye’nin kuzeyindeki Ukrayna krizi, güneyindeki İslam Devleti tehdidi ve Afganistan’ın yeniden çökmesi karşısında yapabileceklerini tartışacak. Çok uzun zamandır kendine misyon tanımlayamayan örgütün bir görev tanımı yapmasına çalışılacak. Avrupa’nın stratejik bir oyuncu olarak dünya sisteminde yer almaya niyeti olup olmadığı belirlenecek.

        Hatırlanacağı gibi Türkiye NATO’nun üyesi. Başı sıkıştığı zaman, güvenliği için ittifakın diğer üyelerinin savunma sistemlerinden yararlanıyor. Son günlerde bu ittifak içinde yer alan ve Türkiye ile çok yakın ilişkileri bulunan 3 ülkenin Türkiye’yi güzelce dinleyip merak ettikleri konular hakkında bilgilendiklerini Alman dergisi Der Spiegel sayesinde öğrendik. Bu yeni durum sonucunda aralık ayından mart ayına kadar toplumun bir kesimini sosyal medyaya kilitleyen bilgilerin nerelerden aktığı sorusu da öne çıkmaya başlıyor.

        Her halükârda bu olayın farklı boyutları var. Bunlardan birincisi Türkiye’nin Almanya, ABD ve Birleşik Krallık tarafından dinlenmesi ve buna engel olunamaması. Bu durumda dinleyen müttefik ülkelerin yöneticileri Türkiye’de olup bitenler hakkında meraklı bir vatandaşımızın veya gazetecinin bilebileceğinden çok detaya sahipler demektir. Olaydaki ikinci önemli boyut, dinleme olgusu ortaya çıktıktan sonra Almanya cenahında edilen sözler. ABD’nin Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in cep telefonunu ta 2002’den beri dinlediği Edward Snowden’in yayınladığı Amerikan NSA belgelerinde ortaya çıktığında Merkel, “Dostlar birbirilerini dinlemez” demişti. Obama “Bir daha olmayacak” sözü vermiş ama ABD’nin bu işlere devam ettiği yeni bir casusluk skandalı patlayınca anlaşılmıştı. İki ülke arasındaki ilişkiler ciddi şekilde gerilmişti. Ne var ki işbirlikleri her şeye rağmen devam etti. Türkiye açısından önemli olan, “Dostlar birbirini dinlemez” sözü hatırlatıldığında Alman yetkililerin Türkiye’nin bir müttefik olduğunu söylemeleri ancak dostluktan dem vurmamalarıydı. Uzun lafın kısası Almanya, belki iki ülkenin siyasi liderleri arasındaki gerginlikten, belki de 2009 yılından beri topladığı bilgiler ışığında Türkiye’yi dost diye konumlamıyordu. Spiegel’e göre NSA da PKK konusunda çok yardımcı olduğu ve derin işbirliğine giriştiği Türkiye’yi “ortak ve hedef” olarak tanımlıyordu.

        Üçüncü boyut Türkiye’nin kapasiteleriyle ve kamuoyunu bilgilendirmekle yükümlü olanların vurdumduymazlığıyla ilgiliydi. NSA’nın benzer işler yaptığı diğer ülkelerde medyada ve siyasette ciddi tepkiler gösterilmiş ancak Türkiye’de çıt çıkmamıştı. Hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sorulduğunda Türkiye’nin kendisini iyi koruduğu anlamına gelecek şekilde konuşmuştu. Deniz Zeyrek’in Hürriyet Gazetesi’nde yazdıklarından öğrendiklerimize göre ise “ortaya çıkan tablo Türkiye’nin ‘müttefiklik ilişkisi çerçevesinde açılan kapılar’, ‘sinyal istihbaratı konusundaki yapısal sorunlar’ ve ‘teknik kapasite’ nedeniyle rahat hedef olduğunu ortaya koydu”. Türkiye’nin neden bu denli sıkı bir markaja alındığını henüz tam olarak bilemiyoruz. Müttefiklerle bir güven eksikliği olduğunu, özellikle Suriye politikasında izlediği çizgi, IŞİD ile bağlantıları ve giderek keskinleşen ideolojik söylemlerin bunda bir payı bulunduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Burns, Financial Times’ta çıkan yazısının Ortadoğu kısmında “Obama Türkiye’nin gergin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı IŞİD’den gelen petrole sınırlarını kapatmaya ikna etmeli” diye yazıyor. Türkiye gündemine hâkim olan medeniyetçi söylem bir yana, hayatın akışı ve nesnel gerçeklikler Türkiye’yi stratejik Batılılığı hakkında ciddi bir karar verme noktasına getirdi.

        Diğer Yazılar