Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Aydın' sözcüğü,‘yurtsever' sözcüğü ile bir araya gelirse bir anlam taşır. Daha doğrusu, o zaman saygınlık kazanır.

        Bu yazıda size, kişiliği bu iki sözcükle taçlandırılmayı hak eden, üstün nitelikli bir kişiden söz edeceğim;

        Hikmet Uluğbay...

        Onu, Ecevit Hükümetlerinde; Milli Eğitim Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı olarak anımsayanınız çoktur elbette...

        Ama siyasi kimliğinden çok yurtsever bir aydın, bir entelektüel olmasıdır, onu yücelten...

        Siyaseti bıraktıktan sonra köşesine çekilmemiş, çok değerli kitaplar yazmıştır; İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik, Risk Altında Bir Ülkenin 2023 Yarışı, Siyasi Linç ve Bütçe Harcamalarının Eleştirisel Analizi gibi...

        Kitapları dışında, kendi sitesinde (www.hikmetulugbay.com) yazdığı yazılarla da, aydın sorumluluğunu yerine getirme çabası içindedir.

        Geçenlerde Bodrum'daki evine uğradım. Onunla aynı sitede oturan ortak arkadaşımız Ertuğrul Kumcuoğlu da katıldı bize. Çok güzel bir sohbet içinde, ülkenin durumundan, basından ve kitaplardan söz ettik.

        Hikmet Abi bir ara, Cemal Kutay'ın yazdığı, Sultan Abdülaziz'in Avrupa Günlüğü adlı kitaptan söz etti.

        KİTABI BEKLERKEN...

        İzmir'e döndüğümde kitabı ısmarladım. Ancak ben kitabı beklerken Hikmet Abi, kitap hakkında yazdığı yazıyı bana gönderdi.

        Sultan Abdülaziz, 1867 yılında Paris'te açılan Milletlerarası Sergi'ye (Dünya Fuarı) davet edilmiş. Giderken, Sadrazam Ali Paşa'nın önerisi ile yanına İstanbul Şehremini Hafız Ömer Faiz Efendi'yi de almış.

        Sadrazam, "Ne olur, orada gördüğün her şey hakkında not al!" demiş Ömer Fazi Efendi'ye. "Sonra da hiç değiştirmeden bu notları bana ver!"

        BAZI KÜÇÜK NOTLAR

        Aldığı notlarda, uzun uzun gördüklerini yazmış, Hafız Faiz Efendi. Yazdıklarından bazı küçük notlar şöyle;

        "Onlar basitlik içinde daha rahat giyiniyorlar. Mesela kafalarındaki şapka güneşten kendilerini koruyor...Biz fesler altında buram buram terliyoruz...

        "Asıl dikkatimi çeken kadınların kıyafeti...Yüzleri açık, bedenleri istedikleri gibi hareket ettirecek giysiler içinde...

        "Anlaşılan, millet denince genel hayata erkeği, kadını, kız çocuğu beraberce katılabilen toplulukları kastetmek lazım...

        "Bizim kadınlarımız, evlerinin dışında olan biteni göremiyorlar ki, yaşadıkları dünyanın boyutu hakkında fikir sahibi olsunlar."

        Ömer Faiz Efendi gittikleri fuarda, gelişmiş ülkelerin ürettiklerini görünce kendini çok kötü hissetmiş. Ayrıca Paris kentinin şehir mimarisi karşısında da büyülenmiş.

        "Gördüm ki, Avrupa demek ilim ve okumak demektir. Memleketimde olmayanın ne olduğunu, bu coşkun ilim ve irfan nehrinin içinde daha derinden duydum ve emin olunuz ki, ağladım!" diyor.

        Onun notlarını okuyan Sadrazam Ali Paşa, Hafız Faiz Efendi'den, bu gözlemlerini Osmanlı'nın yönetiminde bulunanlara da anlatmasını ister...

        Herkesi toplar. Hafız Faiz Efendi, gördüğü her şeyi anlatırken bir ara şöyle der;

        "Paşa Hazretleri, bu memleketlerden her şeyi alalım. Hatta Müslümanlığı bile alalım!"

        Salonda bulunanların irkildiğini gören Faiz Efendi, söylediğine şöyle açıklık getirir; "Çünkü onlar, ilim, irfan, medeniyet, çalışkanlık, adalet ve eşitlikleri ile Müslümanlığın asıl emirlerini, Hıristiyan oldukları halde tatbik ediyorlar!" der...

        GÖZLERİ DOLMUŞTUR

        Uluğbay makalesinde bir de, Sultan II. Mahmut'un, Amiral Halil Paşa'yı Rusya'ya göndermesinden (1830) söz etmiş.

        "Git öğren," demiş Padişah. "O ülke nasıl böyle gelişti!"

        Halil Paşa'nın gözlemlerinden biri çok çarpıcıdır;

        "Bizde kadın genel yaşamın içinde değil. Yani yarım milletiz!"

        Hikmet Uluğbay yazısında; "O zamandan bugüne değişen fazla şey yok!" diyor.

        Eminim bunları yazarken, Hikmet Abi'nin gözleri ve yüreği hüzünle dolmuştur...

        Diğer Yazılar