Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gece hayatında son dönemde canlı müzik furyası başladı. Yıllar önce hatırlıyorum Etiler’de her mekânda bir ünlü çıkıyordu. Zamanla çoğu mekân kapandı, yerine başka yerler açıldı. Ondan sonra Türkçe çalan gece kulüpleri popüler oldu. Onlar da bir dönem çok iyi iş yaptı ve hâlâ yapmaya devam ediyor. Kısacası özümüze döndük. Fransızca bilmediğim halde yıllarca gece kulüplerinde çalınan Fransızca şarkıların hepsini inanın biliyorum. Hatta bazılarına eşlik bile ediyorum. Yıllarca böyle geçti hayatımız.

        Bir DJ’den Türkçe şarkı istemek neredeyse utanç haline gelmişti. Zaten DJ de Türkçe şarkı istediğin zaman anandan emdiğin sütü burnundan getiriyordu. Zaman geçti o günün meşhur DJ’leri emekli oldular. Kendileri isteyerek değil, piyasa onları emekli etti. Şimdi Sess, Album, Scoth, Limoncello gibi mekânlar aldı başını gitti. Hepsi hatırı sayılır iş yapıyorlar. Bu zincire katılan son halka ise bizi geçmişe götüren Türkçe gece kulübü Desibel oldu. Desibel’i diğer mekânlardan ayıran en büyük özelliği hafta içi canlı müzik, hafta sonu Türkçe performans yapması.

        Ünlü DJ Mert Can hünerlerini sergiliyor. Kapris yok, kibir yok. Arabesk çalıyor, alaturka çalıyor, istek çalıyor... Pazartesi günleri Kibariye, salı bir dönem İstanbul daha sonra Antalya’da fırtınalar estiren Birol, çarşamba uzun aradan sonra arabesk şarkılarla geri dönen Yeşim Salkım, pazar geceleri ise Mert Davran ile arabesk suare. Hepsine tek tek gittim. Hepsinin ayrı bir havası, hepsinin ayrı müşteri kitlesi var. Sırayla başlarsak ilk olarak Kibariye’ye gittim.

        KİBARİYE FIRTINASI ESTİ

        Kibariye bence arabeskin kraliçesi. Sesinin yanından geçecek kimseyi tanımıyorum. Uzun bir aradan sonra Desibel’de sahneye çıkacağını duyunca hemen yerimi aldım. ‘Zamansız Şarkılar’ adlı programıyla sahneye çıkan Kiboş bütün gece herkesi mest etti.

        “Eller kadir kıymet bilmiyor annem” ile başladı, “Kimbilir”le devam etti. Aklınıza ne geliyorsa hepsini tek tek söylüyor. Yaklaşık 3 saat sahnede kaldı. Kimse yerinden oynamadı. Gece bitene kadar herkes oturdu. Hani bir yerden sonra sıkılır çıkarsın ya hiç öyle olmadı. “Bir daha, bir daha” sesleri yükseldikçe Kibariye devam etti. Kibariye sezon boyunca Desibel’de sahneye çıkacak. Salı günü ise Birol var. Antalya’da en çok gittiğim yerler Birol’un sahneye çıktığı mekânlardı. Uzun zamandır İstanbul’da sahneye çıkmama kararı almıştı. Bunu Desibel ile bozdu. Birol’un sahnesi yıldızlar geçidine dönüşüyor. Sanki evin salonunda söylüyor. CANLI

        MÜZİK DEVRİ BAŞLAMIŞ

        Serdar Ortaç, Demet Akalın, Berkay gibi ünlü sanatçılar Birol’un müdavimleri arasında. Yeşim Salkım’ın programı daha farklı. Yemekli program olduğu için daha erken saatte sahneye çıkıyor. Masa düzeni kuruluyor. Yeşim Salkım ‘A’la Arabesk Geceleri’ adlı programında alaturka ve arabesk şarkılar söylüyor.

        Müşteri ile diyaloğu, sahneye hâkimiyeti çok iyi. Hiç sıkılmadan zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Her çarşamba büyük bir keyif yaşatıyor.

        Kısacası İstanbul gece hayatında canlı müzik devri başlamış. Bundan sonra uzun süre böyle devam eder. Hafta sonu zaten birçok mekânda birçok sanatçı sahneye çıkıyor. Günay’da Sibel Can. Cabaret’te Cenk Eren. Sahne’de Demet Akalın ve Serdar Ortaç sahne alıyor. Hepsi de çok iyi iş yapıyor.

        Daha samimisini görmedim

        Meryem Uzerli deyince birçok kişi hemen “Aa ben biliyorum” demiyor ama Hürrem Sultan deyince herkes hemen tanıyor. Türk izleyicisiyle tanışması Muhteşem Yüzyıl’la oldu. Gönlünü birine kaptırdı, 3 sene otelde yaşadı, tam zirvedeyken bir anda doğup büyüdüğü yer olan Berlin’e geri gitti. Bir süre kimse Meryem Uzerli’den haber alamadı. Sonra birçok yapımcı kapısını aşındırdı. En son Saner Ayar ile Berlin’de bir araya gelip el sıkıştılar. “Bana güven verdi” diyor. Çünkü Almanlar ile bizim aramızdaki fark güven sorunu olabilir. Birçok oyuncu masaya oturur oturmaz ilk parayı konuşurken, Meryem Uzerli, “Bana güven verdiler, o yüzden evet dedim” diyor. Bu anlaşma sonrasında Les Ottomans’da bir akşam yemeği düzenlendi. Magazin müdürlerinin hemen hepsi iştirak etmişti. Meryem anlattıkça anlattı. Kahkahalar havada uçuştu, espriler yaptı. Samimi bir ortam olması için elinden geleni yaptı. Hiç bu kadar samimi, gözlerine bakarken etkilendiğim birini görmedim. İnsanın alıp sarılası geliyor. Sıfır kompleks, sıfır ego. İçinden ne geliyorsa onu konuşuyor. “Aşk kadınıyım çok çapkınım” diyor. Bunu kaç kişi cesaret edip söyleyebilir? Aklına geleni önce bir yuvarlayıp sonra dışarıya vermiyor. Bir ara masada bulunan bir gazeteci dostumuza “Sen çok tilkisin” dedi. Aslında çok dürüstsün, her şeyi bildiğin gibi yazıyorsun, lafı gevelemiyorsun demek istedi. Türkçe’si biraz az olduğu için önce söylüyor, sonra ne demek istediğini düzeltmek için devamını getiriyor. Meryem iyi ki tekrar aramıza geldin. Sanat dünyasında uzun süredir bu kadar samimi birini görmediğim için Meryem’in samimiyetine hayran kaldım.

        OTTOMANS YEMEKLERE EL ATMALI

        İstanbul’un en iyi butik otellerinden biri sayılır Kuruçeşme’deki Les Ottomans. Tarihi binayı restore edip otel olarak hizmete açtılar. Sahibi Ünal Aysal ama otel ile sanırım Ahu Aysal ilgileniyor. Muhteşem bir yapı. Meryem Uzerli ile bir araya geldiğimiz salon en iyi yerlerinden biri. Gece için ne kadar para verdiğini bilmiyorum ama hatırı sayılır bir para olduğu kesin. O gece hiçbir masraftan kaçınılmamış. En pahalı mönü seçilmiş. Ama gel gör ki masaya gelen yemek tam bir facia. Bu kadar kötü bir yemeği son günlerde yemedim. Zaten çok kötü olduğu için bir parça alıp kenara bıraktım. Başlangıç olarak carpaccio, karides ve kalamar masaya geldi. Kimse kalamardan bir parça yemedi. Hemen arkasından ravioli geldi. Marketten alıp pişirip getirmedilerse bu kadar görkemli bir yerde bu kadar çok paranın verildiği bir yemeğin daha lezzetli olması gerekiyor. Bir başıboşluk var gibi. Kimse kimsenin umurunda değil sanki. Hiç yakıştıramadım. Umarım Les Ottomans kendisini tercih eden misafirlerini mahcup etmeyip daha lezzetli yemekler sunar diye düşünüyorum.

        Semtin değişmeyen balıkçısı

        Semtin balıkçısı olmak çok güzel geliyor kulağa. Kendini bozmayan, tarzından ödün vermeyen, popüler kimliğe ayak uydurmayan mekânları her zaman çok severim. Gitmeyeli yıllar olmuş, Bebek’te gözümün önünde bulunan Bebek Balıkçısı’na en son yaklaşık 8 sene önce gitmiştim. Yeni mekânlar açılınca eskileri zamanla unutuyor insan. Ben de Bebek Balıkçısı’nı unutalı çok olmuş. Ancak pazar günü modacım Taji, “Gelsene Bebek Balıkçısı’nda pazar keyfi yapıyoruz” deyince ben de kalkıp gittim. İçeriye girdiğimde inanılmaz iyi hissettim kendimi. Hava güzel olduğu için iskele bölümü tamamen doluydu. Uzun aradan sonra gittiğim için personelden kimseyi tanımıyorum. Çok enteresan ben herkesi tanıdığımı sanırdım ama öyle değilmiş. Mekânın ortağı Ertuğrul Karabulut var, o da pazar günü izinliymiş. Yaklaşık iki saat oturduk, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Bebek Balıkçısı olunca nostaljik bir hava yaşıyordum. Masaya ortaya karışık bir şeyler söyledik. Sonrasında tatlı geldi. Yediğimiz şeylere baktığınız zaman gelen hesap ne ucuz ne de pahalı. Dengeyi korumaya çalışıyorlar. Lezzette hiçbir sıkıntı yok. Ancak sunumları çok eski, malzeme seçimi biraz özensiz olabilir. Onun dışında her şey çok keyifliydi.

        Diğer Yazılar