Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NİŞANTAŞI esnafının küçüğünden büyüğüne hepsi hayal kırıklığı yaşıyor. Yılbaşında Türkiye’nin simgesi haline gelen Nişantaşı’nda bu sene süsleme yapılamaması herkesi hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü yılbaşı öncesinde aralık başında başlayan ve ocak ayına kadar devam eden bir gelenek oluşmuştu. Kafeler ağzına kadar doluydu. Mağazalar hayatları boyunca yapmadıkları işi yapıyordu. Yıllardır başka şehirlerden gelen insanlar ilk olarak Nişantaşı’na gelir, fotoğraf çektirir, yemek yer ve sonra başka yerlere giderdi. Bu sene Nişantaşı hayalet semt gibi duruyor. Çünkü her sene görkemli başlayan aralık ayı bu sene sessiz sedasız olunca kimse ne olduğunu anlamadı. İşin diğer boyutu beni ilgilendirmiyor. Yeni belediye başkanının kendisine bırakılan muhteşem mirası devam ettiremediği kanısındayım. Yok efendim fazla paraymış, israfmış; bırakın bu işleri. Yerli-yabancı binlerce kişi Nişantaşı için İstanbul’a geliyordu. Nasıl Paris’e gidiyorsa insanlar, aynen o şekilde Nişantaşı’na geliyordu. Milyon dolarlık gelir elde ediliyordu. Bunu CHP’li belediye yaptı kimse ses çıkarmadı. Allah korsun AKP’li bir belediye yapsaydı o zaman neler olacağını siz düşünün. Kimse olayın aslı nedir diye bakmazdı. Hemen kılıçlar çekilir, yargısız infaz yapılırdı. Ama bakıyorum şimdi kimseden ses çıkmıyor. Esnaf kan ağlıyor. Kiralar almış başını gidiyor. Böyle giderse iki seneye kalmaz Nişantaşı diye bir yer kalmaz, benden söylemesi. Müziği kıs, gece gündüz göz açtırma, esnaf nereye kadar dayanacak.

        Kanyon’un en sağlıklı mekânı

        YÖRESELLİK, doğallık sadece ben değil herkesin peşinden koştuğu bir özellik oldu artık. Olmasın mı? Her şeyde bir katkı maddesi; hormonuydu, GDO’suydu derken envai çeşit yapaylık var yediklerimizde. Çok değil 25, 30 yıl geriye gittiğinizde bile yediğimiz ürünler bu denli yapay değildi. Ama şimdi düşük maliyetle üretimi fazlalaştırmak için gıdalarda türlü oyunlar, türlü yapaylıklar. Bir yolunu bulup kanuna da uyduruyorlar, sonra hepimiz bunları bir şekilde afiyetle tüketiyoruz. En basiti ekmeği ele alalım. Herkesin tükettiği bir ürün. Fakat ilgili kanunlar ve kamu spotlarına rağmen hâlâ beyaz ekmek tüketimi mevcut. Ya kardeşim bu topraklarda binlerce yıldır bildiğin tandırda köy ekmeği pişiyor. Tam buğday unundan doğal mayasıyla pişiyor ekmek. Nereden çıktı, nasıl çıktı bu beyaz ekmek. Allah affetsin ama boş gıda. Hadi yararını da geçtim, aksine birçok zararı var vücuda. Kendim çok tüketmesem de bu ekmek işine çok takık birisiyim. Çünkü ekmek en çok tüketilen besin maddesi. İşte gerçekten besin maddesi olabilmesi adına da tükettiğim ekmeğe her zaman dikkat ederim. Geçenlerde Kanyon’da bir arkadaşımla buluştum. Oturduk sohbet, muhabbet derken akşamı ettik. AVM’den çıkmadan Le Pain Quotidien’e uğrayıp ekmeğimi alıp öyle geçerim diye düşündüm. Dükkâna girince önce o mis gibi kokuyu bir içime çektim. Tabii hemen çıkacağım deyip çıkamadım. Neyse önce Le Pain’i anlatayım size. Şimdi La Pain Quotidien herhangi bir fırın değil. 19 ülkede yaklaşık 150 mağazası olan bir yer. Çıkış yeri Belçika. Bu yüzden doğal olarak başta Belçika ekmekleri olmak üzere farklı ülkelerin ekmeklerini bulabilirsiniz.

        YENİ LEZZETLER ZAMANI

        En önemli özellikleri ise tamamıyla organik ve ekolojik ürünlerle hazırlıyorlar her şeylerini. Belçikalı şef Alain Coumont yaptığı yemeklerin yanında servis edilen ekmekleri beğenmeyince, kendi fırınını açmaya karar veriyor. Sadece ekmek değil çorba, salata ve Belçika’nın meşhur tartinelerini de ekliyor mönüsüne. Bir de insanların sıcak bir ortamda yemek yemeleri için paylaşılan yemekler konseptinde uzun ahşap masalar koyuyor dükkânına. Bu konsept çok tutuluyor ve 1990’dan bu yana bir anda dünyaya yayılıyor Belçika’nın ekmeği ve lezzetleri. Bizde ilk olarak 2006’da Kanyon’da açıldı. Ardından İstinye Park, Suadiye, Kemerburgaz ve Buyaka gibi noktalarda gördük Le Pain’leri. Le Pain Quotidien’e girdiğinizde ilk olarak mis gibi bir koku ve uzun ahşap masalar dikkatinizi çekiyor. Çorbadan salata çeşitlerine, tartinellerden tatlılara, kruvasanlardan organik kahvaltılıklara kadar zengin bir mönüleri var. O gün güya ekmek alıp çıkacaktım ama ben de girip o uzun masaların bir köşesine oturdum. Önden meşhur çorbalarından, arkasından da etli tartine aldım. Tartine dediğimiz sandviçin açık hali. Ekmeği özel olunca hani derler ya yeme de yanında yat işte öyle bir lezzeti vardı. Yılbaşı geliyor diye organik reçeller ve kahvaltılık malzemelerden oluşan sepetler hazırlamışlar, çıkarken o sepetlerden de aldım. Bilirsiniz kahvaltının ayrı bir yeri vardır bende. Fakat sonuç olarak ekmek alıp çıkacağım diye girdiğim dükkândan karnım tok ayrılınca evde yemek yapma planlarım da başka güne kaldı. Şimdi doğallığı lezzetle birleştiren bu tarz yerler her zaman takdir ettiğim mekânlar oluyor. Ürünler organik ve günlük, lezzet desen o da aynı şekilde. E damak tadımıza da uygun olunca İstanbul’da dört bir yana yayılmışlar zaten. Fiyatlara baktığımızda yiyecekler de sandviçler de başka yerlerle aynı seviyede, pahalı değil. Ekmekler ise bakkalda satılan beyaz ekmekle bir değil tabii ki. Ama buradan hem lezzetli hem sağlıklı ekmek alıyorsun, boş gıda değil. “Kardeşim insanlar karnını doyurmaya bakıyor, şu kadar para verip falanca yerden mi ekmek alsın” diyorsanız lütfen bari evinizde yapın ekmeği inanın daha sağlıklı ve daha doğal bir besin tüketmiş olacaksınız.

        Diğer Yazılar