Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta malum karkış, kıyamet, trafik derken İstanbul’da işe dahi gidemez oldu insanlar. Ben de durumu fırsat bilip bir nevi kâbusa dönen karlı İstanbul’dan uzaklaşarak birkaç günlüğüne güneye indim. Güney dediysem öyle Antalya, Bodrum değil ülke sınırları dışına; hem yemekleriyle, hem eğlencesiyle, hem dokusuyla herkesin görmek istediği Beyrut’ta aldım soluğu. İstanbul’dan Adana aktarmalı Bora Jet uçuşuyla Beyrut’a indim. Hava muhalefeti nedeniyle iptal olur mu diye düşünürken bırak iptali 5 dakika rötar yaşamadan kalktık. Uçaklar da yeni olduğu için konfor, servis derken aktarmayı anlamıyorsunuz bile. Şimdi burası kimine göre doğunun Paris’i. Fransızlar 1920’de buraları sömürge haline getirdiğinde Beyrut için küçük Paris adını kullanmışlar.

        Ortadoğu’da eğlencenin merkezi olmuş. Körfez ülkelerinden insanlar buraya akın etmişler. Dünyaca ünlü otel zincirleri burada yatırımlar gerçekleştirmişler. 1975’ten sonra savaşla birlikte zamanla Beyrut eski cazibesini kaybetmiş. Dönemin şaşaalı yapıları şimdi atıl bir şekilde duruyor. Hatta Beyrut’ta açılan ilk zincir otel Crowne Plaza savaşın başladığı tarihteki haliyle bir köşede kaderine terk edilmiş. Fakat Beyrut her şeye rağmen tekrar ayağa kalkıp eski günlerine dönmeye başlamış. Eskinin bazı binaları yenilenip otel olarak açılmış ya da şehrin dokusuna uygun yeni binalar dikilmiş. Ancak şehrin genelinde büyük bir korkunun hâkim olduğunu görebiliyorsunuz. Öyle ki beş yıldızlı otellerin önünde koca koca beton bariyerler, her yerde üzerinde askeri üniforma, elinde otomatik silah bulunan timler duruyor. Olası bir saldırıya karşı önlemler devam ediyor. Sokakta halk perişan, zenginlerin hayatında ise değişen pek bir şey yok. Halk çok kültürlü, çoğu Fransızca ve İngilizce biliyor. Çoğu Müslüman olmasına rağmen radikal değiller. Taksiler çok garip, her birinin üstünde başka bir isim yazıyor. Bir yerden bir yere gitmek 10 dolar. Eğer sormazsanız 15 dolar alan da oluyor. İyi taksiler de var otomobil çöplüğüne atılması gerekenler de. Şehir genel olarak yaşıyor.

        Yurtdışından çok sayıda insan Beyrut’a akın ediyor. Özellikle hafta sonu olduğunda bizim Karaköy gibi olan bölgede eğlence tavan yapıyor. Evet, çok abartılacak gibi olmasa da idare ediyor. Havalimanından ülkeye girerken çok sıkı pasaport kontrolü var. Türklere daha sıkı bir kontrol var, daha çok baskı uygulanıyor. Türk uçakları indiği zaman ayrı önlem alıyorlar. İsrail’e bir kere girmişseniz yandınız. Elli tane sorgu yapıyorlar. Pasaportun her sayfasına tek tek bakıyorlar. Girişte bir kâğıt dolduruyorsunuz; kalacağınız otele kadar her şeyi yazmak zorundasınız. Durmadan soru soruyorlar. Hatta isminizi bile tekrardan soruyorlar. Artık nasıl bir kafaysa anlamadım. Bir kişinin kontrolü neredeyse 10 dakika sürüyor. Fakat kapıdan geri dönen yok. Sadece biraz sıkı olduklarını belli etmek istiyorlar. Canları çok yandığı için bu tedbirleri çok iyi anlıyorsunuz.

        OTEL ÖNÜNDE BETON BARİYER

        Bora Jet her gün Adana aktarmalı Beyrut’a uçuyor. Yeni açılan bu hattın ne kadar çok çalıştığını da görmüş olduk. Adana-Beyrut 45 dakika sürüyor. Ben Adana’da yaşıyor olsam tatil tercihimi Beyrut’tan yana kullanırım. Şehir merkezine doğru giderken tam bir Arap ülkesi havası var. Ancak sokaklarda yaşamın öyle olmadığını çok net söyleyebilirim. Havaalanına 45 dakika mesafede, şehir merkezinde bulunan ve bölgenin en iyi oteli olduğu söylenen Phoenicia Otel’e gittik. İki binadan oluşuyor. Şehirde yaşayan en iyi otel diyebilirim. İnanılmaz görkemli ve güzel bir otel. En iyi davetler balolar bu otelde yapılıyormuş. Kapının önünde duran kocaman beton bariyerleri geçtikten sonra sizi başka bir dünya karşılıyor. Otele girerken bile valizler didik didik aranıyor. Tabii ister istemez psikolojiniz biraz bozuluyor. Allah yardımcıları olsun. Düşünün 40 yıldır süren bir savaşın içindeler ve tam anlamıyla ateşkes sağlanmış değil. Her an her şey olabilir. Otel turist dolu. Gecelik oda fiyatları 300 dolardan başlayıp bin dolara çıkıyor. Savaş olmasa Beyrut nasıl bir şehir olacak diye çok merak ediyorum. Bırakın Paris’i dünyanın bir numarası olmaya adaydı. Aslında çok sayıda otel var. Türklerin en çok tercih ettiği yerlerin başında Le Gray Hotel geliyor. Ucuz oteller de var ancak konaklayacağınız yeri iyi seçmeniz gerekiyor. Karşınıza sürpriz çıkabilir. Gitmeden mutlaka bir sorun derim.

        YEME-İÇMEDE YENİLİK VAR

        Yeme-içme konusunda bizi çoktan geçmişler diyebilirim. Her yerde bir şey var. Hepsinde ayrı konseptler. Kimse kimseden konsept çalmıyor, her yerde ayrı bir hava. Baktığında bir şey görünmüyor ama şehir deli gibi yaşıyor. Birçok yere gittim ama hepsini yazmaya kalksam sayfalar yetmez. Bu yüzden aklımda kalan yerlere şöyle bir göz atalım. İlk olarak akşam yemeği için Karam Al Bahar Zaitunay Bay adlı balıkçıya gittik. Klasik bir balıkçı değil. İçeriye girdiğinizde sizi bir balık tezgâhı karşılıyor. Balık türleri bize yakın diyebilirim. Yerimize geçince masaya sırayla serpme mezeler geldi. Daha sonra kalamar, güveçte karides ve en sonunda da tuzda büyük bir balık servis ettiler. Hepsi çok lezzetliydi. Sakin bir gece geçirmek isteyen, güzel bir yemek isteyenler burayı tercih edebilir. Gündüzleri bizim Karaköy’e birebir benzeyen Mar Mikhael adında bir yer var. Çamur falan derken iyi yerlere ulaşıyorsunuz. Güzel kafeler var. The Food Dealer en güzel yerlerden biri diyebilirim. Küçük bir kafe ama inanılmaz bir yaşam alanı yaratmışlar. Birer kahve içip sohbet etmek için çok ideal bir yer. Aynı zamanda ürünler de satılıyor. Çok yaratıcı bir yer yapmışlar. Mimarını bulup İstanbul’da ona mekân yaptırmak lazım. Ara sokaklarda gezerken binanın ikinci katında yer alan Enab diye bir yer var. Kapıda sizi meyve ve sebze tezgâhı karşılıyor. Çok canlı bir yer. Öğle servisi çok az olsa da akşamları ağzına kadar dolu diyebilirim. Beyrut’ta gidilecek yerlerin arasına almak gerekiyor. Yeşillikler içinde taş bir ev, kristal avizeler karşılıyor sizi. Çok beğendim huzur verici bir mekân. Şehirde gezerken Le Gray Hoteli’nin hemen altında kafe var. Burada mola verip tatlı yiyebilir, kahve içebilir ya da bir içki alabilirsiniz. Şehrin en havalı yeri olduğu söyleniyor. Tam köşe olduğu için biraz hareketli. Bütün markalar var. Ya da ünlü restoran zinciri Balthazar’ın şubesi var, soluklanmak için burada mola verilebilir. Caddeden gelen geçen herkesi görmek mümkün. Tercih etmek size kalmış. Ben popüler yerlere gitmektense yeni yer keşfetmeyi daha uygun gördüm. Çok sayıda bar, kafe, restoran var. Say say bitmez.

        MİMARİ HARİKASI MEKÂNLAR

        Birçok ülkede yeri olan, Liza adlı Lübnan mutfağı olan bir mekâna gittik. Eski bir konak gibi. Baştan sona restore edilmiş. Kocaman bir bahçesi var. İkinci katını restoran yapmışlar. Merdiven ya da asansörle çıkıyorsunuz. İçeriye girer girmez Selçuklu mimarisi tarzında bir yapı sizi karşılıyor. Ortada kocaman bir salon, sağ, sol ve arkada toplamda üç salonu daha var. 6 metre tavan yüksekliği muhteşem bir dekor. Masaya oturduğunuz anda etrafı kesmeye başlıyorsunuz. Turist kadar yerli müşteri de var. Herkes şıkır şıkır giyinerek mekânda soluğu almış. Servis hemen başlıyor. İlk olarak meze, daha sonra ara sıcak, finalde ise ortaya karışık kebap getiriyorlar. İsteyen olursa balık da veriyorlar. Her şey çok hızlı, garsonlar yaptığı işten mutlu, yüzleri gülüyor. Komiler bile çok çalışkan. Bizim garsonlar gibi “İşimiz bitsin bir an önce gidelim ancak paranın da en büyüğünü biz alalım” kafasında değiller. İşlerini iş olarak yapıyorlar. Belki içerde iki yüz kişi var. İşler tıkır tıkır yürüyor, sadece çatal, kaşık, bıçak sesi duyuyorsunuz. Bir garsona ancak soru sorarsanız cevap alıyorsunuz. Bizim garsonlar gibi geveze değiller. Liza en çok beğendiğim yerler arasında yer aldı. Sonra birçok yere gittik. Ancak vay vay diyebileceğim bir yer olmadı. Le Gray Hotel’in üst katında bulunan Indigo fena sayılmaz. Şehrin tam ortasında, terasta romantik bir yemek için tercih edilebilir. Açıkta duran bir mutfak ve kocaman yuvarlak masaları ile daha çok iş dünyasına hitap ettiğini anladım. Gelenlerin hepsi çok şık. Çünkü şehrin iyi otellerinden biri sayılıyor. Lüks markaların tam ortasında hangi markayı ararsanız var. Bizden biraz daha ucuz olduğunu söyleyebilirim. Genel olarak baktığınızda Beyrut kültür mozaiği ile yeme içmesiyle, eğlencesiyle ve caddeleriyle hâlâ bir cazibe merkezi.

        Diğer Yazılar