Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Açıldığı günden beri cemiyet dünyasının gözde yerlerinden biri olan Fenix hakkında yapılmayan dedikodu kalmadı. En çok tercih ettiğim mekânlar arasında yer alan Fenix ile ilgili sorulan doğru mu acaba sorularını önce bir aktarayım, daha sonra mekânda neler oluyor onları da söyleyeceğim. Mekânın ortağı aynı zamanda işletmecisi Aliye Turagay ve kocası Joost Rooijmans iş başında. Her ikisi de mekânın daha iyi olması için ellerinden geleni yapıyorlar. Metin Fadıloğlu’nun ortaklığı devam ediyor. Zaman zaman mekân sahibi olarak tabii ki geliyor. Yakından ilgileniyor. Aliye ile Metin Bey konuşmuyor dedikoduları tamamı ile yalan. “Fenix’te işler durdu” diyenler rezervasyon için bir arasınlar bakalım yer var mıymış çok merak ediyorum. Bizde gece hayatının olmazsa olmazıdır, iyi iş yapan, çıkış yapan mekânlar hakkındaki olumsuz konuşmalar. Şimdi aynı şeyi Colonie için yapıyorlar. Yok efendim “Eski kaliteli müşteri gitmiş başka bir kitle gelmiş.” Mekânı eleştiren kitle artık hangi gezegenden gelmiş ki onlara göre oraya gidenler kötü kitle oluyor merak ediyorum. Kimse kendine toz kondurmadığı için herkes kötü, bir kendisi iyi. Kaliteli müşteri kavramını bilen varsa ya da bunun devlet tarafından ölçülen biçilen bir standardı varsa söyleyin biz de bilelim. Vallahi sizin kalite standardınızı bilmem ama bana göre erkek erkeğe yemeğe çıkmayan, geldiği gibi giden, iki kadeh içip değişmeyen, içtikten sonra hesaba itiraz etmeyen, sağa sola sataşmayan, keyfini çıkaran insanlara ben kaliteli müşteri diyorum. Her gittiğiniz yerde ünlü isimlerin olması gerekmiyor. Ünlü olmayan ve çok iyi müşteri olan binlerce insan var. Artık kimi görmek istiyorlarsa bilemiyorum.

        KALİTELİ NASIL OLUYOR

        Gece hayatında ucu bucağın nereye vardığı belirsiz bir konuşma üslubu var. Zamanla bunların biteceğine inanıyorum. Neyse laf o kadar uzadı ki Fenix’ten söz etmeyi neredeyse unutuyorum. İlk olarak Aliye Turagay ile başlamak istiyorum. Sevin sevmeyin kadın bir pazarlama harikası. El attığı mekânı zirveye çıkarıyor, bıraktığı mekân dibe düşüyor. Aliye’yi bu işlere başladığı zamanlardan beri tanırım. İlk olarak Sekiz diye bir mekânı vardı. Sonra Bird, ardından Flamingo şimdi de Fenix. Mekânlarında harikalar yaratıyor. Diğer mekânların hali ortada, benim çok bir şey söylememe gerek yok sanırım. Bıraktığı yer iflah olmuyor. Bu da onun yeteneğini ortaya koyuyor. “Güzel mekân kendi yürür ben işimi yaparım” diyenin aklına şaşarım. İşleyiş tamamı ile gelen müşterinin memnuniyeti ile alakalı. İsterse dünyanın en güzel mekânını yapın bu işi bilmedikten sonra hiçbir şey olmaz sizden. Aliye bu gün çay bahçesi işletse inanın orası bile iş yapar.

        ÜÇ GÜN ÖNCEDEN YER KALMIYOR

        Neyse o gece her yer ağzına kadar doluydu. Oturacak yer olmadığı gibi iki üç gün öncesinden rezervasyon almayı kesmişler. Hatta bir arkadaşım aradı çok önemli misafirleri varmış “Bana yer yapar mısın” dedi. Ben de aradım gerçekten yer yokmuş. Çünkü mekân şu an İstanbul’un gidilecek en güzel yerlerinden biri. Bir kere kazık değil, servis çok iyi, personel seçme işini layığı ile yapıyorlar. Askeri disiplin var. Müşteriye kral muamelesi yapıyorlar. Otellerde alışığız böyle ağırlanmaya ama restoranda olunca insan şaşırmıyor değil. Ekibin başında benim de çok sevdiğim Ulus 29’un eski şefi Murat Yürek var. Çok başarılı ve efendi bir çocuk. Bu işi çok iyi biliyor. O gece bizim masaya Ertan Özdemir baktı. Ellerimizi havaya kaldırıp garson aramadık. Her dakika başımızdaydı, her an eksikleri giderdi. Fenix’e gidince bende alışkanlık oldu; ilk olarak ortaya bir şeyler söylüyorum. O gece dört kişiydik. Çok sevdiğim modacım Taji, New York’ta iş yaptığı için yaklaşık iki aydır görüşemiyorduk. Eşi Özlem Hanım ve benim kız arkadaşım dördümüz masaya oturunca tercihi bana bıraktılar. Ortaya karides tempura, çıtır kalamar, buzda istiridye ve suşi geldi. Salata olarak enginar ve kuşkonmaz salatası aldık. Ana yemek olarak ise köri sosu ile servis ettikleri lagos ızgara tercih ettik. Yemek sonunda tatlı olarak ise çilekli milföy, creme brulee ve lime mojitolu sorbet geldi. Hepsi çok başarılı. Mutfakları bir kere çok iyi, her şey çok lezzetli ve bol kepçe veriyorlar. Gece sadece yemekle bitmiyor. Canınız başka yere gitmek istemiyorsa oturduğunuz yerde ya da müzik sesinin daha yükseldiği iç bölüme geçerek geceye devam edebilirsiniz. Biz içeriye geçtik. Bir mekânda geceyi bitirip evimize döndük. Koşturmaca yok etrafında apaçi tipli kafayı bulmuş müşteri yok. Herkes kendini biliyor. Zaten mekânın ambiyansı tarzı ona müsaade etmiyor.

        SİLAHLARIN GÖLGESİNDE EĞLENCE

        Geçtiğimiz hafta Beyrut seyahatimle ilgili bir yazı yazmıştım. Şimdi aklımda kalanları aktarmak istiyorum. Beyrut 70’li yıllarda eğlencenin başkentiyken tam yükselme döneminde savaş çıkmış. Bütün hikâyeyi dinleyince sanırım en çok üzülen ben oldum. Her şey o kadar iyi giderken ve dünya merkezi olmaya aday bir yerken yaşadıklarını kimse unutamıyor. Halktan taksicisine, polisinden askerine herkeste bir mutsuzluk var. Daha havaalanına adım attığınızda bunu çok rahatlıkla hissediyorsunuz. Türklerle aralarının çok iyi olmadığını anlıyoruz. O yüzden sıra bize gelince pasaport kontrolü uzadıkça uzuyor. Özellikle Müslüman ülkelerden gelen turistler için sıkı güvenlik önlemleri alınıyor. Gözlerinizin içine dikkatlice bakarak geçiş mührünü basıyorlar. Şehrin tam ortasında bir marina var. Burada çok sayıda mekân ve lüks tekneler var. Oradan şehre baktığınızda savaştan kalma çok sayıda harap bina görüyorsunuz. Ama yenilenmeler de başlamış.

        Yakın zamanda yine Ortadoğu’nun eğlence merkezi olacaktır. Her mekânın kendine göre bir tarzı var. Sunumlar her yerde çok başarılı. Neresi diye düşünmeden her yerde oturup bir şeyler içebilirsiniz. Fransızca ve İngilizce neredeyse herkes tarafından konuşuluyor. Beyrut’ta nüfusun 2 milyon olduğu söyleniyor. Söyleniyor diyorum çünkü Lübnan’da 83 yıldır nüfus sayımı yapılmamış; yaşayan farklı etnik toplumlar arasında dengesizlik olmasın diye. Tahmini rakamlar var, herkes bir şey söylüyor. Ama dışarıda yaşayan 8 milyon Lübnanlı olduğu söyleniyor. Çok meşhur modacıları var mesela Zuhair Murad. Ünlü modacının hem Beyrut’ta hem de Paris’te mağazaları var. Lübnanlıların gururu olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

        BEYRUT’TA AKLIMDA KALANLAR

        Her yerde asker var her yerde beton bariyerlerle çevrilmiş binalar. Kimi emniyete kimisi askere ait. O yüzden sakın bu binalar önünde resim çekmeyin ...

        Şehirde her köşede bekleyen çok sayıda taksi var. Taksiye binmeden önce mutlaka pazarlık yapın. Gideceğiniz yere 10 dolardan fazla vermeyin.

        Beyrut’a giderken mutlaka hava durumuna bakın. Değişik bir iklimi var. Adana’ya çok benziyor. O yüzden giyim kuşam sorun olabilir.

        Şehirde çok sayıda ünlü marka var. İnanılmaz bir alan oluşturmuşlar. Bizim Nişantaşı’ndan daha büyük. Ancak sokaklar caddeler pırıl pırıl. Caddeler birbirini çapraz kestikleri için bütün sokaklar bir şekilde hep iyi yerlere çıkıyor.

        Şehir merkezinde genelde devlet binaları olduğu için buralarda toplantı vs gibi durumlarda sokakları kapatıyorlar. Bir de genel anlamda şehre baktığınız da dışarıda yerli halktan çok yabancı turiste rastlıyorsunuz.

        Diğer Yazılar