Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DOKTORUNDAN diyetisyenine kime sorarsan sor, en önemli öğün kahvaltı derler. Hakikaten de öyle. Ama benim için kahvaltı ayrı bir zevk, hele eşle dostla yapılan uzun kahvaltılar. Anadolu’da karşılaştığım kahvaltı sofralarında çoğu zaman keyifle, lezzetle ve tıka basa doyarak kalkarken İstanbul’da bazen sukut-u hayale uğruyorum... Geçtiğimiz hafta sonunda pazar kahvaltıları çok konuşulan Morini’yi seçtik. Morini yabancı menşeli bir marka olmasına rağmen İstanbulluya yabancı değil. Markanın Türk ortakları Başak, Aslı ve Yaprak her an işlerinin başında. Tüm detaylarla bizzat ilgileniyorlar. Teras bölümünde pazar günleri açık büfe kahvaltı veriyorlar. Terasa çıktığınızda evvela gözü doyuyor insanın. Peynirler, şarküteri ürünleri, hamur işleri, pastalar, kekler, ekmekler, taze meyve suları, sıcak içecekler, taze sebze ve meyveler. Anadolu’nun yedi bölgesinden peynirler yetmemiş İtalya’dan, Hollanda’dan peynir çeşitleri getirmişler. Reçellerin hepsi ev yapımı. Zeytin ve zeytinyağı Ayvalık ve Edremit yöresinden. Şarküteride hem bizden hem de ithal ürünlerden lezzetli bir potpori yapmışlar. İçerdeki taş fırından çıkan ekmekler, İtalyan gözlemeleri, bademli brioche’ler sıcak servis ediliyor. Kalabalık olmaz diye düşünürken zar zor yer bulduk. İlginçtir, mekân çakılı olmasına rağmen kimse kimseye rahatsızlık vermiyor. Yemekhane havasında değil, tam keyif mekânı olmuş. Evinin balkonunda kahvaltı eder gibi. Kolay gibi görünse de aslında kahvaltı servisi en zor olanıdır. En iyisini sunmazsan istersen bin bir çeşit ver kimse yüzüne bakmaz. Ama her şeyi yerinden getirip tazesini verirsen işte o zaman iğne atsan yere düşmez. İşte Morini de böyle yapmış. Üşenmemişler, Anadolu’yu, Avrupa’yı Zorlu’ya taşımışlar. Hal böyle olunca insanlar deniz kıyısı, Boğaz havası dememiş kalkıp buraya gelmiş...

        Karaköy’ün en naif mekânı

        KARAKÖY’ÜN her sokağında eski İstanbul’un dokusunu görebiliyorsunuz. Son birkaç yıldır eski binalar aslına uygun olarak restore ediliyor, yeme içmeye, turizme kazandırılıyor. Buradaki mekânlara baktığımızda “Ben oldum artık” havasına girenler hariç birçoğu kendi yağında kavrulup çok güzel işler yapıyorlar. Geçenlerde şans eseri önünden geçerken gittiğim Naif de bunlardan bir tanesi. Öğle saatlerinde Karaköy taraflarındaydım. Karnım acıkınca gözüme çarpan ilk mekâna girdim. İnsanı bir çırpıda Ege’ye götüren bir girişi var. Sade ve çok şık. Girdiğiniz anda güler yüzle karşılanıyorsunuz. Zaman kaybetmeden sipariş vermek için mönüyü inceledim. Mönüleri çok zengin fakat öyle alengirli yemekler değil, çok netler. Hepimizin bildiği bizden lezzetler var. Genel anlamda yöresel Türk mutfağı şeklinde hazırlamışlar mönüyü. Bu bölgeye gelen yabancı turiste mutfağımızı tanıtmak adına önemli bir misyon üstlenmişler. Önden şehriyeli tavuk çorbası aldım. Üzerine Ege usulü yaptıkları sarmadan istedim. Yaprak salamura değil taze asma yaprağından hazırlamışlar. Afyon’da özel olarak sardırdıkları kokoreçleri çok meşhurmuş, bir porsiyon da ondan istedim. Normalde baharatı basıp getirirler, lezzetini tam alamazsınız ama süt kuzudan hazırlanan kokoreçin tadı hâlâ damağımda. Son olarak fırında köy tavuğu ve keşkek aldım. Yöresel lezzetler sunmak için ürün tedariki konusunda çok çalışmak gerekir. Naif, bu işi çoktan başarmış. Mutfaklarına giren ürünler için Anadolu’nun dört bir yanına uzanan tedarik zinciri kurmuşlar. Tabii mutfak ekibinin maharetlerini de hiçe saymamak lazım. Hal böyle olunca ağzınıza attığınız her lokmada lezzet var. Ayrıca çok zengin bir kahvaltı mönüleri var. Bir dahaki sefere kahvaltıya gideceğim.

        Diğer Yazılar