Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yaz aylarını iş dolayısıyla Bodrum-İstanbul arasını mekik dokuyarak geçirdim. Bazen iki gün de olsa insanın kafa dinlemeye ihtiyacı var. Böyle zamanlarda hem ruhuma hem de beş duyuma hitap eden Cunda’da soluğu alıyorum. 45 dakikalık uçuştan sonra doğasıyla, efsaneleriyle ve pınarlarıyla meşhur Kazdağları’nı selamlayarak Edremit’e indim. Yarım saatlik yolculuktan sonra Cunda’dayım. Bir önceki ziyaretimde Ortunç’ta kalmıştım bu sefer 2 gün geçireceğim Cunda Fora Otel’de kaldım. Aslına uygun, kesme taş yapı olarak tam bir Rum evi inşa etmişler. 18 tane odası, saunası ve hamamı olan butik bir otel. Otelin sahipleri Yunus Alpagut ve ortağı Eray Özgün vizyonu olan zevkli insanlar. Her detayla bizzat ilgilenmişler. En büyük destekçileri otelin işletme müdürü Gürkan Babur. Gürkan oteldeki her şeyle ilgileniyor. Odalar dekorasyonuyla eskinin havasını şıklık ve sadelikle yaşatıyor, hijyen kusursuz. Pencereyi açıp zeytin ağaçları arasından masmavi denize karşı bir kahve içtim. Sonra vakit kaybetmeden Cunda sokaklarına attım kendimi.

        KAYBOLMAYAN DOKUSUYLA CUNDA

        Cunda’da zaman sanki 1800’lerde durmuş. Eski Rum evleri dimdik ayakta. Adanın meşhur kesme taş işçiliği, cumbası, dökme demir balkon korkulukları, işlemeler... Arnavut kaldırımlı sokaklar birbirini kesen tarihi labirentler gibi. Sokaklarda zakkumlar, begonviller, sakız, sardunya... Tam bir renk cümbüşü. Kafamda sıfır düşünceyle o sokak senin bu sokak benim diyerek keyifle dolaştım. Yerel lezzetlerin sunulduğu irili ufaklı restoranlar, meyhaneler, müzik yapan mekânlar bu müzenin içine serpiştirilmiş. Neden insanların Cunda dediğini bir kez daha idrak ettim. Adada müze olan Taksiyarhis Kilisesi ve Ay ışığı Manastırı başta olmak üzere birçok tarihi kilise ve manastır var.

        CUNDA MARKA OLMA YOLUNDA

        Tabii Cunda’nın bu dokusunun korunması ve gelişmesinde Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in yaptıklarını unutmamak lazım. Rahmi Bey doğma büyüme Ayvalıklı, Ayvalık âşığı bir belediye başkanı. Vizyonu çok geniş olan başkan, ada sakinlerinden Koç, Sabancı ve Boyner gibi önemli aileler başta olmak üzere dünyanın dört bir yanıyla dirsek teması halinde. Bir bakıyorsunuz ABD’nin İstanbul Başkonsolosu kendisini ziyarete gelmiş ertesi gün karşı komşu Midilli Belediye Başkanı’yla oturmuşlar yemek yiyorlar. Uluslararası sosyal sorumluluk projeleri Ayvalık’a gelsin, Cunda’ya gelsin diye koşuşturuyor. Turizme çok önem veriyor. Yerli yabancı yatırımcıları bölgeye çekiyor. “Belediye Başkanı Rahmi Gencer devraldığı enkazı buralara getirdi” diyor yöre halkı. Bakın şuraya yazıyorum, önümüzdeki 5 yıl içinde Cunda, Türk turizmini dünyaya pazarlarken en büyük kozlarımızdan biri olacak. Kültür, sanat, tarih hepsi burada. Bunun yanında Girit ve Ege mutfağının harmanı kendine has Cunda mutfağıyla çok iddialı. Bölge zeytinyağının membağı. Civarında irili ufaklı 24 tane ada var. Tarihi batıklardan mercan resiflerine birçok dalış noktası mevcut. Biraz ilerisinde dünyanın oksijeni en zengin bölgelerinden Kazdağları yükseliyor. Yarım saat uzağında uluslararası Edremit Koca Seyit Havaalanı. Cunda sokaklarında zihnimde bu düşünceler, yüzümde hayranlık ifadesiyle dolaşıp sahil kısmına indim. Önce tarihi Taş Kahve’de bir mola verip denize karşı sade kahvemi höpürdettim.

        DENİZ ÜRÜNLERİ RESİTALİ

        Güneş batmaya yakın soluğu adanın alâmetifarikalarından Bay Nihat’ta aldım. Hiçbir şey değişmemiş. Mekân gene çakılı, Volkan-Murat Bekit Kardeşler gene işlerinin başındalar. Volkan serviste, Murat balık mostrasında, koşuşturmadalar. Sağ olsun beni görünce Volkan, denize yakın masalardan birinde yer yaptı, geçip oturdum. Bay Nihat’ta âdettir evvela içeriye geçip tablo gibi hazırlanan meze dolabından seçim yapılır. Fakat adayı yürüyerek tavaf ettiğimden Volkan’a teslim ettim kendimi. Tabii Volkan işin kompetanı, lezzet şovu başladı. Ortaya yabani semizotlu, nar taneli salata yaptırdım. Füme Rum lakerda, odun ateşinde közlenmiş topan patlıcanla hazırlanan sütlü patlıcan, kalamar dolma, ıstakoz salata isli keçi peyniri ve cunda kelle peyniri aldım. Önümdekilerin keyfini çıkararak güneşi batırdım. Sonrasında sırasıyla balık simidi, içli balık köfte, safranlı sübye, peynirli patlıcan kızartması pabucaki ve viski soslu akivades aldım. Balık olarak ise ‘adabeyi’ olarak da bilinen lipsosun kavurmasını ve Cunda’nın olmazsa olmazı papalina tava aldım. Her şey bahçeden, balık da sabah denizden çıkmış olunca yemelerden alamıyor insan kendini.

        Cundafora’nın efsane kahvaltısı

        Ertesi gün kuş sesleri, birbirine karışmış çiçek kokuları ve odaya süzülen güneş ışığıyla uyandım. Fora’nın bahçesinde tavukları, sebze toplayanları, karşımdaki Ayvalık adalarını kontrol edemediğim gülümsemeyle izliyorum. Halimden çok memnunum anlayacağınız. Daha sonra kahvaltı için aşağıya indim. Kahvaltı benim için en önemli öğün olduğundan ayrı bir dikkat ederim. Türkiye’nin her yerinde kahvaltı etmişliğim var. Şunu söyleyebilirim, burada yediğim menemeni başka yerde bulamadım. Menemeni menemen yapan domates. Çanakkale’den Ayvalık’a, yörenin domatesi çok meşhur. Bahçeden toplanan biber, domates ve kümesten gelen yumurta Ayvalık’ın zeytinyağıyla birleşince bu tat çıkıyor ortaya. Sofraya gelen reçellerin hepsi ev yapımı. İncir, vişne, çilek birçok çeşit var. Tabii Ayvalık’ın meşhur sepet peyniri başköşede. Bergama tulumu, Ezine beyaz peyniri, Kazdağı peyniri, keçi peyniri derken en az 3-5 çeşit peynir var sofrada. Üç çeşit yeşil, dört çeşit siyah zeytin koymuşlar. Kasap sucuğundan hamur işlerine, domates, biber salatalık, yeşillikler... Kahvaltı sofrası değil sanki şarküteri dükkânı mübarek.

        DOĞAYA HİZMET EDEN TESİS

        Adanın Midilli’ye bakan kısmında ufak bir koyda, Orhan Necla Ortunç çiftinin oğulları Onur’la birlikte işlettikleri Ortunç Otel, gelen misafirler kadar doğaya da hizmet ediyor. Zaten bu konuda yerli yabancı birçok ödülleri var. Burada doğa otele değil, otel doğaya uydurulmuş. Böylece botanik parkını kıskandıran yeşillikte Ege’nin mavisini ve huzuru yaşıyorsunuz. Ortunç’da bu sefer deniz keyfi yapmaya geldim. Hafif geçiştirdiğim öğle yemeğinden sonra sahilde aldım soluğu. Yemeklerin hepsi çok lezzetli. Zeytinyağlılardan dünya mutfağına ve deniz ürünlerine kadar zengin bir mönü sunuyorlar. Kullandıkları tüm malzemenin çiftliklerinden geldiğinin altını çizmek isterim. O gün orda eski arkadaşım Göksel Sunter’i gördüm. Artık Cundalı olmuş. Merkezde çok güzel bir kahve açıyor. Çalışmalar son hızıyla devam ediyor. Sanırım seneye açılacak. Yeri de çok iyi seçmiş. İstanbul kafası olursa daha iyi bir yer çıkacağından eminim.

        EYLÜLDE CUNDA KAÇAMAĞI

        Cunda Fora’dan ve Cunda’dan ayrılma vakti geldi. İlaç gibi derler ya hakikaten öyle oldu. Bakın daha yaz bitmedi, eylül en güzel aylardan biri. İki üç gün de olsa Cunda kaçamağını şiddetle tavsiye ederim. Adanın meşhur lokmasını, dondurmasını ve Girit leblebisini tatmadan dönmeyin. Güneşi mutlaka bir balıkçıda batırın. Eğer zamanınız olursa Ayvalık’a inin, meşhur tostundan yiyip, yanınızda götürmek için peynir, zeytinyağı ve zeytin almayı ihmal etmeyin.

        Diğer Yazılar