Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YAZI bitirip İstanbul’a dönünce fark ettim, vallahi özlemişim bu şehri. Her noktası farklı duygular yaşatıyor insana. Geçtiğimiz hafta Anadolu yakasındaydım. Şimdi buraya gelip bir Bağdat turu atılmaz mı? Bakmayın öyle çok gündemi meşgul etmediğine, İstanbul’u İstanbul yapan yerlerin başında gelir Bağdat Caddesi. Zaten bu durumdan ötürüdür ki caddenin ara sokaklarındaki dükkân kiraları bile dünya başkentlerinin popüler caddelerini sollamıştır. Tabii boşuna istenmiyor bu kiralar. Baktığında dünya markası mağazalarıyla, geniş yürüme alanıyla, zengin yeme içmesiyle bu şehrin alâmetifarikalarındandır Bağdat Caddesi. Özelikle ilkbahar ve sonbaharda, güzel havalarda hafta sonu ritüelidir Caddebostan’dan başlayıp Suadiye, hatta Bostancı’ya kadar yürümek. Sabah kahvaltısı diye kendini bir atarsın caddeye, hava karardığında hâlâ oradasındır. Şimdi yaz bitti, ben dahil İstanbul’u özleyen herkes eski alışkanlıklarına döndü.

        GÜNÜN HER SAATiNDE GİDİLİR

        Sabah kaldığım otelden çıkıp sahil yolundan caddeye doğru yürümeye başladım. Hafta sonu olur da dostlarla kahvaltı ihmal edilir mi? Önceden planladığımız üzere Suadiye’de yeni açılan L’Ange’de aldık soluğu. Kadıköy istikametinden gelirken Suadiye Zara’ya gelmeden solda kalıyor. Hava güzel, mekânın atmosferini daha iyi yaşamak adına içeri kısma geçtik. Bakın iş icabı çok yer gidip görüyoruz ama uzun zamandır adım attığında insanı bu denli keyiflendiren bir yere denk gelmemiştim. Şimdi efendim hemen anlatayım bu ruh haline neden büründüğümü. Bir kere gözün alabildiğine ahşap, çok şık bir dekorasyon yapmışlar. Zaten girer girmez “Burayı Ali Türker yapmıştır” dedim.

        İnanılmaz güzel bir tarzı var. En sevdiğim mimarların başında geliyor. Yaşanılır mekân yapmak başka bir şey. Ali Türker bunu çok iyi beceriyor. İçeriye girdiğinde hemen alıyorsun, insanı mutlu eden şımartan aromalar karışmış birbirine. Arka fonda usul usul çalan Fransızca şarkılar, güler yüzlü çalışanlar, mutlu müşteriler derken istemsizce beni de bir gülümseme aldı. Vallahi zannedersin ki reklam setindeyim, öyle bir atmosfer var. Ama gel gör ki iki dakikada hissettiklerim bunlar. Neyse, geçtik oturduk. Başladık dostlarla sohbete, o sırada tabii göz ucuyla etrafı süzüyorum. Şimdi L’Ange tam bir ‘parisien’. Bir kısmı kafe olarak, bir kısmı patisserie olarak hizmet veriyor. Envai çeşit tatlıların, tuzların, ekmeklerin ve pastaların yanı sıra, yemek mönüsü ve şarap kavları da oldukça zengin. Taze makarnalardan etlere, salatalardan başlangıçlara, herkesin bir şeyler bulacağı bir mönü. Günün her saatinde düşünmeden gel otur, keyfine bak. Öyle bir mekân olmuş.

        KADIN ELİ DEĞDİĞİ BELLİ

        Mekânın sahibi Nihan Tekin. Önceki yazılarımda Nihan Tekin’in pasta atölyesinden bahsetmiştim. Nihan Hanım Le Cordon Bleu mezunu, bu işe kendini adamış bir isim. Atölyeden sonra şimdi de L’Ange’yi açmış. Özellikle şarküteri bölümündeki ürünleri ve tatlıların, pastaların ve atıştırmalıkların malzemelerinin çoğunu yurtdışından getiriyor. Reçetelerin aslına bağlı kalmak ve lezzetleri tam olarak tutturmak adına böyle yaptığını söyledi. Tereyağını Fransa’dan, çikolataları Belçika’dan alıyorlar. Hem Nihan Hanım’ın hem de ekibinin tek amacı keyifle hazırladıkları ürünleri herkesin tüketmesi. Bu yüzden tatlı yiyemeyen şeker hastalarını bile düşünüyorlar. Onlar için ageva şurubu ve hurma şurubu ile hazırlıyorlar ürünlerini. Laktoz intoleransı olanlar için ise hindistancevizi sütü ve badem sütü kullanıyorlar. Ayrıca karabuğday, kinoa ve siyoz bulguru gibi sağlıklı ürünleri salatalarında bolca kullanıyor.

        CADDEYE DEĞER KATAN BİR MEKÂN

        Mönülerinde sundukları her şey kendi mutfaklarından çıkıyor. Kahvaltı için ortaya bir şeyler istedik. Zengin şarküterisinden füme etler ve jambonlar aldık. Fransız, Hollanda ve Belçika peynirlerinden ortaya potpuri yaptırdık. Bir de kruvasanlardan söyleyerek yabancı kontenjanını doldurduk. Sonrasında bizden lezzetlere sıra geldi. Ev yapımı reçeller, Ezine peyniri, Afyon sucuğu, Gemlik siyah, Edremit çizik yeşil zeytin, Çanakkale domates derken bir anda Anadolu’dan görünüm oldu masa. Yerinden gelen ürünler masada olunca kahvaltının lezzetini varın siz düşünün. Yediğiniz yemeğe mekânın samimi sıcak ortamı eklenince sanki ahbabınızın evine oturmaya gitmişsiniz hissi yaşıyorsunuz. Fiyatlar gayet uygun. Yeni açılmasına rağmen günün her saati dolu. Kimi bir şeyler alıp çıkıyor, kimi eşiyle dostuyla gelip oturuyor. Caddeye değer katan bir mekân olmuş. Özetle bir işe kadın eli değdi mi nasıl her şeyin daha farklı, daha naif olduğu gösteriyor L’Ange bizlere.

        En Kısa Gecenin Rüyası

        BU şehirde sonbaharın gelişini bana sevdiren nedenlerden biri de tiyatro oyunları, operalar ve bale temsillerinin yeni sezonlarının başlaması. Dünya klasiklerinden, sanatçılarımızın yazdığı oyunlara kadar birçok temsil, İstanbul’un farklı noktalarında sahne almaya başladı bile. Kadıköy özellikle tiyatro konusuda çok şanslı. Operasından kültür merkezlerine birçok sahne var. Bunlardan bir tanesi de hem oluşumunu, hem de ortaya koydukları başarılı işleri izlerken keyif aldığım Moda Sahnesi. Efendim Moda Sahnesi tiyatroya, sanata gönül vermiş 12 sanatçının bir araya gelmesiyle oluştu. Eski Moda Sineması’nın olduğu yerde, Moda Sahnesi adıyla hem kendi yazdıkları eserleri, hem de dünya klasiklerini oynuyorlar. Sezonun ilk oyununda perdeyi Shakespeare’in ünlü ‘A Mid Summer Night’s Dream’ isimli eserini, Kemal Aydoğan’ın yönetmenliğinde ‘En Kısa Gecenin Rüyası’ olarak sergilemeye başladılar. Aşk ve ilişkileri fantastik öğelerle süsleyip günümüze uyarlayan romantik bir komedi. Oyuncular ise tam bir yıldızlar kadrosu: Timur Acar, Didem Balçın, Mert Fırat, Onur Ünsal, Melis Birkan, Murat Tüzün, Beyza Şekerci, Volkan Yosunlu, Ezgi Coşkun, Caner Erdem, Hasan Demirtaş, Uluç Özkök, Mert Şişmanlar ve Çağlar Yalçınkaya rol alıyor. Bugün güzel sonbahar havasında önce Kadıköy’de gidin güzel bir Türk kahvesi için, arkasından Moda Sahnesi’nde sergilenen oyunu mutlaka görün. Belki tiyatro eleştirmeni değilim ama oyunu çok sevdim. Zaman zaman çok güldüm. O gün ilk gecesi olduğu için adeta yıldızlar geçidi vardı. Halit Ergenç, Bergüzar Korel, Hülya Darcan, Engin Akyürek gibi isimler oyunu izlemeye gelmişti. Hemen yanımda oturan oyuncular da oyunu beğenmiş olacaklar ki bütün gece çok güldüler.

        ŞİMDİDEN KAPALI GİŞE

        Moda Sahnesi’nde çok sayıda oyun sergileniyor. Benim anlattığım sadece bir tanesi. Diğer oyunların da hepsi çok başarılı. ‘En Kısa Gecenin Rüyası’ şimdiden kapalı gişe oynuyor. Kasım biletleri çoktan satılmaya başlanmış. Oyunda Didem Balçın, Mert Fırat ve Timur Acar harikalar yaratıyor. Oyun bittikten sonra da etrafta bulunan güzel mekânlarda geceye devam edebilirsiniz. Moda başka bir yer olmuş. İkinci Cihangir çoktan yola çıkmış haberimiz yok. Şunun altını çizmek isterim ki özel sahneler ellerindeki o azıcık imkânlarla dekorundan performansına olağanüstü işler çıkarıyorlar. Her şeyi geçtim perdelerin sürekli açık kalması adına bu şehrin kültür elçilerine destek olmak hepimizin görevi diye düşünüyorum.

        Diğer Yazılar