Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YEME içme sektörü son günlerde ciddi krizler yaşıyor. Daha doğrusu büyük bir daralma var. Ekonomik dengelerin bozulması piyasaları etkiledi, buna üst üste açılan mekânlar eklenince şu an sektörde %30 ile %40 arasında bir daralma mevcut. Sanki her şeyimiz tam gibi terör belası da başımızda. İnsanlarda ne huzur, ne neşe kaldı. Ağzını bıçak açmıyor kimsenin. Nasıl dışarıya çıkıp eğlenilsin, yenilsin, içilsin. Yabancı desen başkentinde bomba patlayan ülkeye gelir mi? Dışarıdan bakıldığında Ortadoğu’dan ne farkın var? Yatırımcısından turizmcisine, sivil toplum kuruluşlarına kadar birçok insan imajımız düzelsin diye çabaladı durdu yıllar boyunca. Tam bir yerlere geldik derken siyasi hesap oyunlarıyla her şey altüst oldu. Şimdi acılar taze, çok konuşulmuyor ama yarın bu durumların ekonomik olarak olumsuz yanları da vuracak. Bakma ben sadece yeme içmeyi, turizmi söylüyorum. Daha birçok kalem olumsuz etkilenecek. Paylaşamayacağımız hiçbir şey yok aslında. Bırakın insanları bin yıldır nasıl yaşıyorlarsa gene öyle yaşasınlar. Komşunun tavuğuna kışt demeden kendi yolumuza, kendi ülkemize bakalım. Üstüne basa basa söylüyorum. Açılan milyon dolarlık mekânlar yerli müşterinin gelmesiyle ayakta kalamaz. Özellikle İstanbul’a parası olan vizyon sahibi kaliteli yabancı turistin gelmesi lazım.

        DIŞARIDA TÜKETİM ARTMALI

        Şimdi birileri çıkıp ekonomi çok iyi diyecek belki ama neyin ne olduğunu görmek için yeme-içme sektörüne bakmak yeterli. Her gün kıyafet almayız ya da beyaz eşya almayız ama her gün 3 öğün yemek yeriz. Dışarıda kahvaltı yapanları da buna katıyorum. Evinde kahvaltı yapıp her öğünü evinde yesen dahi gene de bir ekonomi oluşturuyorsun. Ama iş hayatı, trafik darken artık evde tencereler kaynamıyor. Sabah 6’da yollara düşenler için işin zor olduğunu hepimiz biliyoruz. O yüzden çalışan kesim dışarıda tüketmeyi tercih ediyor. Buna rağmen yeme-içmede büyük düşüş var. Bir de bu işte para var deyip sektöre şuursuzca girenleri bir kenara koyuyorum. Artık İstanbul’da kiralar New York ve Londra’yı geçti. Bu kafayla gidilirse yeme-içme sektörü uzun vadede gelecek vaat etmiyor. Biz fark etmeden her gün bir mekân kapanıyor. Düne kadar hayatımızda çok önemli yer tutan mekânların çoğu buhar oldu gitti. İsmini cismini bile hatırlamıyoruz. Milyon dolar kaybettikten sonra akılları başlarına gelince “Bu iş bu kadar da kolay değilmiş” diyorlar. Gerçekten kolay değil.

        KALİFİYE PERSONEL SIKINTISI

        Nedense bizim Türk insanı garson olmak istemiyor. Temizlikçi olmak istemiyor. Hepsinin gözü genel müdürlükte. Kimseyi aşağısı kurtarmıyor. Gerçi son dönemlerde bu iş biraz önemsenmeye başlandı ama hak ettiği değeri daha bulmuş değil. Milyon dolarlık mekân yapıyorsun, milyon dolarlık adamlar geliyor ama senin garsonun hâlâ başka bir gezegenden gelmiş gibi davranıyor müşteriye. Bizim garson ve şefler yaz oldu mu memleketine gider. Yahu bir turla yurtdışına çık, git bir gez oraları. Bak bakalım neler oluyor. Arada organizasyonlar oluyor, giden şefler, barmenler ikinci gün kuru fasulye yapan yer arıyorlar. Oysa kendilerini biraz geliştirseler daha çok para kazanacaklar.

        BİR MEKÂNDA 80-100 KİŞİ ÇALIŞIYOR

        Şimdi genel anlamda sektör bu kadar çıkmazda olmasına rağmen nüfus çokluğunda kendiliğinden büyüme gösteriyor. Peki devlet bu işin neresinde? Maalesef hiçbir katkı yok. İşsizlik sorununu çözebilecek tek sektör turizm ve yeme-içme. Bir otelde 1.500 kişi, bir restoranda 80-100 kişi çalışıyor. Şimdi kafe ve kebap zincirleri bugün kepenk indirsin, yüz binlerce insan işsiz kalır. Sadece Big Chefs’in yaklaşık 40 şubesi var. Ortalama 70 kişiden çalışan sayısı 2.800 kişi yapıyor. Bir o kadar da tedarikçi var. Al sana kabaca bir rakam: 6 bin kişi. Midpoint, Cook Shop, Develi, Günaydın, Nezih, Kaşıbeyaz, Sahan, Nusret, Mado, Kahve Dünyası, Saray Muhallebicisi, Simit Sarayı, Kırıntı, House Cafe aklıma gelen mekânlar. Bunun gibi yüzlerce yer var. Alın siz hesaplayın. Yüz binler yapıyor. Bu mekâncıları ciddiye alan bir kurum ve kurul yok. Adamlar artık canından bezmiş durumda. Bu işi yapmamak için başka işlere el atmaya başladılar. Canı sıkılan mekâncılar artıyor. Parası olup işi bilmeyen insanlar sektörü sarmış durumda. Say say bitmez. Sektör küçülüyor. Mekâncılar artık bir yerde durun kardeşim diyecekler. KDV bir yerde yüzde 8, bir yerde yüzde 18. Bir adaletsizlik var. Buna devletin çözüm bulması gerekiyor. Yeme içme sektörü bacasız sanayi. O yüzden üvey evlat değil, prens muamelesi görmesi lazım.

        ‘İÇKİ YASAK’ İMAJI SİLİNMELİ

        Bırakın içki yasağını kardeşim, içen içsin içmeyen içmesin. Bu işler bir kere merdiven altına indiği zaman kimse başa çıkamaz. Son dönemde gençler arasında ev partileri çok yaygın. Nesiller toplum içinde sosyalleşip yeri geldiğinde birbirlerini frenleyerek doğruyu yanlışı görerek öğrenecek. Sen toplumu eve itersen ne idüğü belirsiz ortamlarda herkes bir köşede sızıp kalacak, ne içtikleri belli değil. Dışarıda tüketim için teşvik gerekiyor. İnsanların rahatlaması gerekiyor. İçki içtiğim için fişlenirim diye korkan insanlar var. Şehrin popüler mekânlarında soda içiyorum diye gösterip başka şey içen milyon dolarlık koca adamlar var. Bunlar yapılsın İstanbul uçar gider. İran’da her şey yasak. Ama gelin görün ki içki tüketimi bizimle aynı. Biz alkolik bir toplum değiliz. Öyleymiş gibi muamele yapmayın. Biz örf âdetlerimize bağlı insanlarız. Bir önümüzü açın her şey daha güzel olacak.

        Diğer Yazılar