Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU sene İstanbul gece hayatında birçok popüler mekân ile tanıştık. Hemen hepsi iş yaptı. Sadece hafta sonu iş yapan mekânlar bile yere göğe sığdırılamıyor. Oysa en önemli gün pazartesidir. Eğer bir mekân pazartesi iş yapıyorsa sorun yok. Ancak cuma-cumartesi evinin kapılarını bile kazayla açık bıraksan ev ağzına kadar dolar. O yüzden sadece hafta sonu iş yapan mekânları mekân olarak saymıyorum. Karaköy bu sene çok moda oldu. Sadece Karaköy’de değil başka yerlerde de çok mekân açıldı. Örneğin Zorlu’daki Morini anlatıla anlatıla bitirilmedi. Ben “Bekleyip görmek lazım” demiştim. Bugün Morini’nin adını duyan var mı? Bu işi bilmeyen, emekli olduktan sonra gelip iş yapmaya kalkan insanlar mekânın başında olunca sonuç baştan belliydi aslında.

        Bu iş enerji işi, bu iş yemekten anlama, müşteriyi iyi karşılama, iyi yolcu etme işidir. İlk geldiği zaman Cipriani İstanbul büyük sükse yapmıştı. Bazıları Cipriani açıldığı zaman “Papermoon zulmünden kurtulduk” diye dedikodu yapıyorlardı. Aradan bir ay geçmeden o dedikodu yapan arkadaşların hepsi kürkçü dükkânına dönmeye başladı. Ne oldu şimdi Cipriani’ye, açık mı kapalımı kimse bilmiyor. Ben daha bir kere “Hadi bu akşam da Cipriani’ye gidelim” diyen birini duymadım. Zaten Billionaire’i daha önce yazmıştım. Onu tekrar etmeme gerek yok. Miadını doldurmuş, ununu elemiş eleğini asmış bir durumda.

        BEN OLDUM HAVASINA GİRDİLER

        Nişantaşı Biber; ilk açıldığı zaman bütün piyasa oradaydı. Herkes Biber’de sosyalleşmek için yollara düşerdi. Ne olduysa Emre Ergani ortağı ile ayrıldı. Sonra mekân satıldı. Emre The Bar adında yeni bir yer açtı. Fakat orada da istediğini yapamadı. Bir de sağlık sorunları eklenince iş ikinci planda kaldı. Park Şamdan’ın içindeki The Bar, Emre’nin kendi çevresinin mekânı oldu. Her ikisinin de mutlu olduğunu düşünmüyorum. Biber bir şube de Bebek’te açtı. Orası daha kötü, ne yapsalar olmuyor.

        Chilai, Bebek’in en gözde mekânlarından biriydi benim için. Fakat kendilerini yenilemediler. Şimdi kendi halinde. Belki deniz kenarı olduğundan ötürü biraz daha gündemde kalabilir. Türkçe müzik yapan kulüpler de tek tek miadını doldurmaya başladı. Kapılarını kapatmasalar bile eski popülerlikleri yok. Beyoğlu’ndaki Zilly Pera da sanatçı tayfasının mekânıydı. Şimdi sesi soluğu çıkmıyor. Geçtiğimiz yıl bir anda popüler olan Aztek’in adını hiç duymuyorum. Hatta bir ara kapıda o kadar sıkı güvenlik vardı ki öyle herkesi içeriye almıyorlardı. Şimdi içerideki müşteri dışarıya çıkmasın diye dua ediyorlar. Aynen bir dönem fırtınalar estiren Scoth gibi. Hatırlayan varsa kapıda kuyruk olurdu. Şimdi yine eski haline dönmeye başlamış. Bir anda popüler olan mekân şimdi eskisi gibi pavyon olarak hizmet veriyor. Yani geldiği yere geri döndü.

        SENEYE NE OLACAK?

        Kuruçeşme’de açılan Huqqa adında bir mekân vardı, dolup taşıyordu. Muhafazakâr kesimin mekânı olarak biliniyordu ancak muhafazakâr olmayanların da gittiği bir mekân haline gelmişti. O kadar çok konuşuluyordu ki insanlar çay-kahve içmeye oraya giderdi. Bir de etçi açmışlardı. Şimdi her iki mekânda da işlerin yolunda olmadığını duyuyorum. Yakında içkili hale gelirse şaşırmayın. Denedik olmadı, bari bir de böyle deneyelim derlerse şaşırmam. İstanbul gece hayatında bunlar gibi çok sayıda örnek var. Sadece birkaçını yazdım. Önümüzdeki yıl adını çok duyduğumuz Gaspar, Zıpkın, Mono, Ferah Feza, Yeni Lokanta, Münferit, Duble Meze ve Flamingo’nun durumu ne olacak çok merak ediyorum. Bu seneyi çok iyi geçirdiler. Seneye öyle olacak mı bekleyip hep birlikte göreceğiz.

        Bu şarkılara kimse PARA VERMEZ

        GEÇTİĞİMİZ hafta yakın dostlarla Beyoğlu turu yapalım dedik. Önce yemek yedik sonra gruptan biri “Mektup Türkü Evi’ne gidelim” dedi. Vallahi fikir iyi geldi. Fikrin iyi gelmesinin tek sebebi ise boğuk sesi ile gönülleri fetheden Gülay’ın sahneye çıkıyor olması. Neyse aradık zar zor bir yer ayarlardılar. Mektup’u bilen bilir. Belli bir müşteri kitlesi var. Personeli çok efendi, kendi hallerindeler. İyi hizmet vermeye çalışırlar. Fiyatlar çok uygundur, kimseyi kazıklamazlar. Daha önce Sevcan Orhan çıktığı zamanlar gitmiştim. Değişen hiçbir şey yok. O tarzda müzik yapan mekânların arasında en iyisi diyebilirim. Ancak sadece mekânın iyi olması yetmiyor.

        Su sanatçı tayfasının egosu insanı çileden çıkarıyor. Gülay’ı güzel türküler söyleyen, sesiyle herkesi mest eden biri diye biliyordum. Daha önce hiç izleme şansım olmamıştı. Ancak o gece sanki sahnedeki Gülay değil de başka biri gibi geldi. Ne söylediği belli değil. İnsan güzel bir türkü, güzel bir şarkı söyler. Yok, illaki kendi egosunu tatmin eden şarkılar söyleyecek. Kardeşim millet parayı verip iki güzel şarkı dinlemeye geliyor. Bu müzik tarzı için sana gelmeme gerek yok. Sanırım Gülay hor görüleceğim diye türkü söylemiyor. Ancak türkü söylüyor diye hor görülen bir sanatçı hiç görmedim, Sahnede ne söylediği belli olmuyor. Zaten bütün masa sıkıldı. Üçüncü şarkıdan sonra mekânı terk etmek zorunda kaldık. Umarım Gülay kendine çekidüzen verir ve güzel türküler okumaya devam eder.

        Bebek'te trafik POLİSİ ÇİLESİ

        CUMARTESİ hava güzel. Akşamüstü herkes soluğu Bebek’te almış. İnanılmaz kalabalık. Lucca’nın önünde elinde içki kadehi ile keyif yapan kişi sayısı nereden baksan elli. Bahçe dolu, içerisi dolu. Buraya kadar her şey çok güzel. Ancak 4 tane trafik ekibi, 6 tane motorize ekip ve iki çekici o gün Bebek’te görev yapıyor. Çekiciler tur atıyor, yakalasam da birinin aracını hemen çeksem derdinde. Polis elinde ceza makbuzuyla sağı solu kesiyor. Trafik allak bullak, kimsenin umurunda değil. Motorize ekipler kim alkollü ona bakıyor. Yolda çevirip gerekeni yapayım diye planlıyor. Orada bir Avrupa havası yaşanıyor herkesin keyfi yerinde, ortamı germenin ne anlamı var? Allah size akıl fikir versin. Bir cumartesi gününde bile sürücü bu kadar sıkboğaz edilir mi? Bir polis, vatandaşına bu kadar kötü niyetli olur mu?

        Diğer Yazılar