Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇTİĞİMİZ hafta işlerimi erken halledip öğleden sonra Nişantaşı’na attım kapağı. Güzel bir bahar havası, etraf günlük güneşlik, dolaştım, bir şeyler içtim, eşle dosta sohbet derken uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımdan telefon aldım. Akşam yemeği için randevulaştık. Taksim taraflarındaymış, Harbiye’de buluşalım dedik. Mekân olarak ise uzun zamandır gitme fırsatı bulamadığım Al Bushra’da karar kıldık. İşimiz gereği farklı mutfakları da tatmak, yorumlamak zorundayım. Ama kendi mutfağımıza ne kadar düşkün olduğumu yakın çevrem bilir. O yüzden Lübnan mutfağını da hep sevmişimdir. Zira Ortadoğu mutfağının bizde etkileri çok fazladır. Neyse Hilton Otel’in dokuzuncu katında bulunan Al Bushra‘ya çıktık. Bir kere şunu söylemeliyim, daha adım atar atmaz kendinizi Beyrut’ta zengin bir Lübnanlının evinde hissediyorsunuz, dekorasyonundan ambiyansına kadar her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Öyle abartarak gözünüzün içine sokmuyor fakat o hissi de yaşatıyor. Kafanızı kaldırıp camdan baktığınızda ise İstanbul’a tepeden bakıyorsunuz. Biz gittiğimizde güneş daha yeni batıyor, ufuk toz pembe kırmızıya çalıyor, o sırada filmin ismi aklıma geliyor: “İstanbul Kanatlarımın Altında.” Kısacası İstanbul’un görüntüsü mekânın ambiyansıyla buluşunca insanı büyülüyor resmen. Zaten mekân da konumdan faydalanmayı ihmal etmeyip yaz aylarında bahçe kısmını da hizmete sokuyor. Yemekten önce bar kısmına geçtik. Bir şeyler yudumlayıp bir yandan sohbete başladık.

        BİZİM MUTFAĞA ÇOK BENZİYOR

        Genel anlamda kahverengiden sarıya doğru renkler hâkim, ışıklarla birlikte göz yormayan sıcak bir ortam var. Dekorasyonda kullanılan objelerle özellikle Beyrut’un iç savaştan önce dünyayı kendine hayran bırakan zenginliğini yaşıyorsunuz her anlamda. Bu arada oturma düzenlerinde sadece masalar değil, yarım daire şeklinde oluşturulmuş minderli kısımlar, özel yemekler için oluşturulmuş bölümler de mevcut. Biz cam kenarında manzaraya daha yakın olalım diye masada oturmaya karar verdik. Lübnan mutfağı dendiğinde doğal olarak envai çeşit meze geliyor insanın aklına. Biz de en başta soğuk mezelerden humus, warakenab, moutabbal, kebbeh nayeh ve salata olarak da harra istedik. Şimdi humus bugün her yerde olan bir lezzet. Fakat bir de burada yiyin derim. Nohutla tahinin kıvamı yerindeydi. Lezzet aynı şekilde, kaşık kaşık yedim resmen.Warakenab dediğimiz ise bizim bildiğimiz etli yaprak sarma yanında yoğurt ile servis ediyorlar. Moutabbal ise közlenmiş patlıcan, tahin ve limon ile yapılıyor. Tahin girdiği her şeye yakışıyor. Közlenmiş patlıcanı bu şekilde denemelisiniz. Bizim bildiğimiz çiğköftenin köfte şeklini almayan cinsi olan kebbeh nayeh de çok lezzetliydi. Etin cinsi çok önemli bu mezede. İçerisinde yeşilliği olmadığından yağlı ya da kokan bir et kullansalar yiyemezsin. Fakat çok lezzetliydi. Harra ise acılı ezmeye benziyor. Malzemeleri ince ince kıyılıp hazırlanan bir salata. Sıcak mezelerden ise samboussik dedikleri içinin harcı çam fıstığı ve kıymadan oluşan yağda kızarttıkları börek, nar ekşisi ve sarmısakla pişen Lübnanlıların meşhur tavuk ciğeri sawdat dajaj, sac oruğu ve falafel aldık. Ana yemeği mezeler bitince söyledik. Bu arada biraz dinlenip ışıldayan Boğaz manzarasının keyfini çıkartırız diye düşündük.

        MUHTEŞEM LEZZET YOLCULUĞU

        Ana yemekte ise belen tava ve ayva ile pişen kuzu yahni safardjaliya söyledik. Cevizli kabak tatlısı, ceviz tatlısı ve künefe ile yemeği noktaladık. Özellikle künefenin şerbeti çok iyi ayarlanmış iç baymıyor, lezzeti de yerinde. Şimdi genel anlamda yemeklere baktığınızda zaten birçoğunu bizim mutfağımızdan da biliyoruz, bilmediğimiz yemekler ise damak tadımızın alışık olduğu lezzetler. Beyrut kökenli olduğunu öğrendiğim mutfak şefi Ramazan Değirmenci işini iyi yapınca, buna mekânın ambiyansı ve İstanbul manzarası eklenince Al Bushra gidilmesi gereken mekânlardan derim. Fakat Al Bushra sadece Lübnan yemeği veren bir restoran değil. Beyrut’un eğlencesini de konuklarına sunuyor. Çarşamba akşamlarını nostalji gecesi olarak ayırmışlar. Hafta sonunda ise alaturka gecelerinde Arap dansları, müzik mekânı sarıyormuş. O akşam biz eğlencesine kalamadık, başka bir programımız vardı. Fakat bir dahaki sefere eğlencesine de kalacağım. Zira bu aralar çok duyuyorum.

        Diğer Yazılar