Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son yılların gözde turizm merkezlerinden biri olan Mikonos’ta artık Türkler söz sahibi. Her ne kadar para Yunanistan’nın kasasına girse de şanımız oralarda eskiden olduğu gibi günümüzde de devam ediyor. Artık Yunanlar ve Türkler sevişen iki toplum haline geldi. Kültürlerin birbirine çok yakın olmasından ötürü Türklerin yurtdışında gittiği yerlerin başında geliyor Yunan adaları. Sadece Mikonos’ta değil Yunanistan’ın her tarafında Türkler var. Bu yıl herkesin ağzında bir Mikonos’tur gidiyor; gittin mi, gitmedin mi. Artık senede iki kere Mikonos’a gitmeyene kız vermeyecekler gibi bir hava yaratıldı. Öyle olunca bizim ahali yemiyor içmiyor, para biriktirip gidip Mikonos’ta iki şampanyaya servet ödeyip geri geliyor. Tabii ki arada zengin beyleri saymıyorum. Neymiş, “Çılgınlar gibi eğlendik”. Kardeşim istersen git Çınarcık’ta da o kadar alkolü tüket yine eğlenirsin. Dört bir tarafı taş toprak olan adayı yere göğe sığdıramıyoruz ben ona yanıyorum. Neyse asıl meseleye gelelim. Mikonos’a gitmeyene kız vermeyecekler dedikodusu yayılınca ben de yollara düştüm. Buradan Mikonos yaklaşık bir saat sürüyor. Ancak Atina’da bir arkadaşımla bulaşacağım için Atina güzergâhını tercih ettim. THY ile Atina’ya sonra da Oregon ile Mikonos’a geçtim.

        PARTİYE TÜRKLER AKIN ETMİŞ

        Meşhur Nammos’un hemen üst tarafında yer alan Palladium diye bir otelde kaldım. Gayet güzel şık bir otel. Yalnız biraz pahalı. Neyse otele yerleştim, ilk işim Lucca’nın Kalua ile yapacağı partide soluğu almak oldu. Daha önce Kalua da İstanbul’da Lucca’da bir parti yaptı. İnanılmaz güzel geçmişti. Lucca’nın sahibi Cem Mirap; “Biz de sizde bir parti yaparız” diye söz vermiş. Zaten Mikonos’a iner inmez her yerde Lucca’nın afişlerini görünce çok mutlu oldum. Kalua, Mikonos’ta kendi halinde bir yer değil. Bence Nammos ile yarışacak bir mekân. Lucca, Kalua’da parti yapınca bütün ekip orada hazır bekliyordu. İçeriye girdim her zamanki gibi Turgay, İstanbul’dan gelen tüm misafirlerle tek tek ilgileniyor. Lucca sadece ismini afişlere, reklam panolarına yazmamış, mekânın girişine de tabelasını asmış. Kendi DJ’i Murat Tokuz set up’ın başında. İçerisi ağzına kadar dolu. Murat o kadar güzel çalıyor ki herkes ayakta. Ertesi gün herkesin ağzında son yıllarda Mikonos’ta yapılan en güzel partiydi yorumları vardı. Tabii ki burada organizasyonun büyük önemi var. Cem Mirap için para ikinci planda. Bütün ekibini toplayıp gitmiş. Hatta yakın çevresinden bir sürü arkadaşının da gelmesi için elinden geleni yapmış. Bir gün önce de Nammos’ta yine bir Türk markası olan Anjelique’in partisi varmış. Ben gidemedim ama o kadar güzel geçmediği konuşuluyordu. Lucca’nın partisine gelirsek, vallahi kendimi İstanbul’da Lucca’da zannettim. Sağım Türk, solum Türk. Herkes çılgınlar gibi eğlendi. Murat partiden sonra “Ben hayatımda bu kadar güzel bir parti görmedim” dedi. O gün hakikaten çok güzel çaldı.

        HER KÖŞEDE AYRI LEZZET

        Cem Mirap “İyi ki geldin, seni ben gezdireceğim” deyince kalabalık bir grup olarak yollara düştük. Yeme içme konusunda Cem’in üstüne tanımam. Parti biter bitmez değirmenin hemen altında yer alan popüler taverna Sea Satin’e gittik. İçeride adım atacak yer yok. Zaten böyle yerlerde yemeğe gece 11 hatta 12’de çıkan var. Biz de 11 suları gittik, ayrılan masaya oturduk. İnanın 6 erkek bir masada oturunca bana biraz abes geldi. Damlı, damsız mantığını aşmışlar. Kapıda arama tarama, öyle burnu havada güvenlikçi yok. Sahnede Yunan müziği söyleyen bir grup var. Biz de masamıza oturduk bir şeyler söylendi. Gece yarısı karnım o kadar aç ki, ne geliyorsa hemen mideye indiriyoruz. Masaya kocaman bir tencere içinde deniz mahsullü makarnanın gelmesi ile bitmesi bir oldu. Sağa sola şöyle bir baktım herkes kendi eğlencesinde. Kimse kimseye gider yapmıyor. Başkasının kız arkadaşı ile dans etmende bir sorun yok. Herkes sınırını biliyor. Kavga yok gürültü yok. Gelmişken bir gastronomi turu yapmamız gerekiyor. Ertesi gün ilk olarak Nammos’un restoranına gittik. Nammos, eğlencesinin dışında yemekte de harikalar yaratıyor. Her şey gözünüzün önünde yapılıyor. Girişte bir balık tezgâhı var. Masaya o kadar çok şey geldi ki yaz yaz bitmez. Ancak benim aklımda kalan karides tempura. Jumbo karidesten yapmışlar. İnanılmaz bir lezzet. Ben sadece iki tabak yedim. Bir de küçük yılan balığı ara sıcak olarak verildi, fena sayılmazdı. Ana yemek olarak ıstakozlu makarna geldi. İki parça aldım, kıvamı pişirme şekli gayet iyiydi. Sonra inanılmaz büyük bir kapta çikolatalı kek geldi. Yanında dondurma ile. İki dakikada bitti. Servis, sunum, hizmet muhteşem. 8 kişi yemek yedik, 2 bin 400 TL hesap geldi. Bizde o yemek yense 5 bin TL’den aşağı hesap gelmez. Ayrıca buradaki yemeklerin lezzeti ile bizdekilerin arasında dağlar kadar fark var, her şey inanılmaz güzel.

        PARTİLERDE HERKES KENDİNDEN GEÇİYOR

        Nammos’a gelmişken biraz da takılalım dedik. Akşamüstü saatlerinde parti başlıyor. O zaman herkes kopuyor. Şampanyalar havada uçuşuyor. Özellikle gençler bir yarış halinde. Bizi pek sarmadı, çarşıya inip güneşin batışını izlemek için Caprice’de yerimizi aldık. Tam terasta oturup güneşin batışını izledik. Adım atacak yer yok. Bütün mekânlar da ağzına kadar doluydu. Biz de oturup bir şeyler içtikten sonra akşam yemeği için Katrin diye bir yere gittik. Mikonos’un en eski mekânlarından biri. Mikonos daha bu kadar popüler değilken bile Katrin çok ünlü bir mekânmış. Sahibi Arjantinli bir kadın. Yunan ve Arjantin yemeklerini karıştırarak başka bir mönü ortaya çıkarmış. Küçücük bir yer. Ancak çok başarılı. Deniz ürünü bol olduğu için masaya yığma yapıyorlar. Kabak çiçeği ara sıcak olarak geldi daha sonra midyeli risotto geldi. İnanılmaz güzeldi. Hepimizin aklında o risotto kaldı. Hatta ertesi gün kendi aramızda bile yediğimiz risotto’nun muhabbetini yaptık. Midyeli risotto’dan sonra yine klasik ıstakozlu makarna ve soslu bir balık geldi hepsi çok lezzetliydi. Yolunuz düşerse mutlaka Katrin’i deneyin derim. Aslında Mikonos’ta sadece eğlence mekânı değil güzel yemek yapan da çok sayıda yer var. Sonra yürüme mesafesinde Interni diye bir yere gittik. İnanılmaz güzel, hoş bir lounge mekân. Barda oturduk. Angelos Dirhalidis adında genç bir çocuk barda adeta şov yapıyor. Barın etrafı dolup taşıyor. Çeşit çeşit kokteyller yapıyor. Zaten Yunanistan’da birçok kez birinci seçilmiş. İstanbul’u çok merak ediyormuş. Davet ettik, “Geleceğim” dedi. Burada uzunca bir süre kaldıktan sonra Astra diye bir mekâna gittik. Burada eğlence sabaha kadar sürüyor. Ayaküstü bir şeyler içip yine otelin yolunu tuttuk. Tüm bu olan bitenleri yazmak için tabii ki not almayı da ihmal etmiyorum.

        AKLIMA TAKILANLAR

        Sağa bakıyorum, sola bakıyorum inanın bizdeki Bozcaada, Cunda buraya yirmi basar. “Biz niye böyle olamıyoruz” diye söylendim durdum. Kural yok, sınır yok. Ortada bir tane polis yok. Yüzlerce motor var, sokaklar dolu. Gezinin sonunda hep aynı şeyi geçirdim içimden: Bizde niye olmasın...

        Diğer Yazılar