Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İSTANBUL’DA çok sayıda balıkçı var. Hemen hepsi iş yapıyor. Ancak Anadolu yakasında hemen köprünün ayağının altında bulunan Uskumru’nun yeri bir başka. Daha önce birkaç kez gittiğim mekânda geçtiğimiz günlerde gece hayatının en önemli isimlerinden biri olan Cengiz İmren ile yemek yemeye karar verdik. Hayatım boyunca bildiğim birkaç şarkı vardır. Bunlardan biri de Cengiz İmren’indir. Çok yaratıcı ve inanılmaz bir sesi var. Çıktığı yerde sessiz sedasız mekânı ağzına kadar dolduruyor. Ortaya çıkıp öyle hava yapan bir tip değil. Yemek için Cengiz daha önce rezervasyonu yapmış. Daha önce Uskumru ile ilgili eleştirel bir yazı yazmıştım. Bu demek değil ki olumsuz yazı yazdığımız mekâna bir daha gitmeyeceğiz. Bazı mekân sahipleri bizi kendilerine düşman zannediyorlar. Yazı yazdık diye arkamızdan söylemedikleri söz kalmıyor. Artık böyle durumlara alıştığım için onların tavırları da benim hiç umurumda olmuyor. Gazetecinin küsmeye hakkı yoktur.

        ZAMAN NASIL GEÇTİ ANLAMADIM

        Neyse asıl konuya gelelim. Seyfettin kibar bir şekilde masaya geldi, “Ağabey sizin yorumlarınız bizim için her zaman önemlidir, ne olursa olsun her zaman başımızın üstünde yeriniz var” dedi. İnanın çok şaşırdım. Çünkü böyle adam çok az bulunuyor. Sadece içecek siparişi verildi onun dışında her şeyi masaya bakan Volkan Durmuş organize etti. Cengiz ile sohbet etmeye başladık. Arka arkaya yemekler gelmeye başladı. İlk olarak domates salata ve karışık salata, daha sonra üç tane meze ve en son da ızgara sardalye balığı yedik. Sardalye iyice yağlandığı için tam ızgaralık kıvamında. Muhteşem yapmışlar. Aradan kılçıklarını alıp fileto şeklinde servis ettiler, çok lezzetliydi. Anadoluhisarı’nda bulunan kale manzaralı mekânda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Mekân ağzına kadar doluydu. Yabancı turist çoktu. Üst katlar, teras her yer doluydu. İşini iyi yapan mekân her zaman iş yapar kardeşim, isterse Gebze’de isterse Büyükçekmece’de olsun.

        İstanbul’da cumartesi ne yapılır?

        GEÇEN hafta sonu gece hayatında neler oluyor diye bir tura çıktım. İlk olarak Papermoon’da akşam yemeğiyle başladık. Papermoon’un kalitesini anlatmama gerek yok. Mekân o kadar oturmuş ki garsonlar şefler artık kimin ne yediğini kimin ne içtiğini adları gibi biliyorlar. Hem bahçe hem de içerideki kapalı alan ağzına kadar doluydu. O gece masayla bardan salon şefliğine geçen Doktor lakaplı Turan ilgilendi. Turan hayatınız boyunca göreceğiniz en komplekssiz adam. İşini layığı ile yapıyor. Sıra yemek siparişine gelindiğinde ben her zaman ortaya söylenmesinden yanayım. Porcini mantarlı bir pizza, ıstakozlu linguini, kuzu pirzola derken 6 farklı yemek siparişi verdik. Herkes her şeyden bir parça aldı. Hepsi birbirinden güzel ve çok lezzetliydi. Sonra karışık tatlı söyledik. Panna cotta, tiramisu, napolitan derken kantarın topuzunu kaçırdığımızı anladım. Papermoon’da gece bitsin istemiyorsunuz. Gece biraz müzik yapsınlar en iyi lounge olur, demedi demeyin. Kış sezonunu Papermoon’da açmış bulunduk.

        ŞAMDAN’DA BİR GECE

        Ardından Şamdan’ın yolunu tuttuk. Şamdan 39 yıldır aralıksız hizmet veren bir mekân. İstanbul gece hayatındaki en eski mekân diyebiliriz. Aynı kalmasındaki en büyük sebep küçük olması. Herkesin birbirini görüyor olması, her gelenin içeriye alınmaması. Olay çıkarıp yasaklı hale gelen çok sayıda ünlü var. Araya onu bunu sokuyorlar ancak yasakları devam ediyor. Kimsenin huzuru bozmaya hakkı yok. Kavgaysa derdiniz, gidin başka yerde edin kardeşim. Neyse Şamdan’dan içeriye girdik. Mekânın demirbaşı Erdinç bizi görür görmez hemen güzel bir yere aldı. Şamdan aynı Şamdan. Saatler ilerledikçe içeride adım atacak yer kalmadı. Lavaboya git gel 15 dakikanı alıyor. Böylece gördüm ki kış sezonu Şamdan için de başlamış.

        Cahil garsonlar müşteri dövdü

        CAHİL garson yüzünden başımıza gelen utanç verici olay. Bazen inanamıyorum. Bazen çok sinirleniyorum. Bazen bela okuyorum. Çünkü yeme içme sektörünü o kadar dibe çeken var ki iyi şeyler yapmak isteyenler arada kayboluyor. Ya da küsüp gidiyor. Son günlerde en fazla kızdığım olayı sizlere aktarmak istiyorum. El Cezire televizyonu üst düzey yöneticilerinden Abdullah El Neccar, karısı ile birlikte Aksaray’da bir mekâna yemeğe gidiyor. O arada garsonlar sokağı yıkıyorlar. Müşteri de haklı olarak üstlerine su gelince garsonu kibar bir şekilde uyarıyor. Bunun üzerine beş garson bir olup adamı karısının yanında evire çevire dövüyorlar. Bunu duyunca başımdan kaynar sular döküldü. Bu adam çok önemli üst düzey bir yönetici. Aranızda aklı başında olan biri yok mu? Hepiniz taş devrinde mi kaldınız? Adam ne derse desin, tamam der geçersin. Müşteriyi dövmek nereden çıktı? İmajımız yerle bir oldu. Aksaray sonuçta turistik bir yer. Birilerinin cezasını çekmesi gerekiyor ki diğerleri bu olaydan ders çıkarsın ve böyle olayların önüne geçilsin. Düşünün adamlar yaralanıyor, kendilerini korumak için tabureleri siper ediyorlar ama nafile. Sonra şikâyetçi oluyorlar tabii ki. Ancak garsonlar serbest bırakılıyorlar. Vallahi şaşırdım kaldım. Ah memleketim ah. Gidip şimdi o kebapçıya hesap sorasım geldi. Hangi kafa ile bunu yaptı öğrenmek istiyorum.

        Diğer Yazılar