Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SAATÇİ Isaac 6 yıl İstanbul’da ve Osmanlı sarayında “saatçilik” yaptığında oğlu J.J. henüz doğmamıştı; Fransa’da kral, Osmanlı’da padişah vardı.

        Sonra tarih tuhaf gelişti. Güney Parisli Isaac ülkesine değil, Cenevre’ye döndü. Oğlu Jean-Jacques doğdu. Anne bir hafta sonra öldü. Sene 1712’ydi. 10 yaşındayken babası kaçmak, saklanmak zorunda kalacak, kitaplara âşık Jean-Jacques orada burada büyürken...

        “Cumhuriyet, demokrasi, eşitlik, özgürlük, dayanışma, genel eğitim, toplum sözleşmesi, halkın egemenliği, (onu etkilemiş Hobbes- Locke-Montesqieu patentli) kuvvetler ayrılığı... Jakobenlik” ve “devrim” de; zor, dağınık, baskılara maruz hayatından, dünyanın seyrini değiştiren yolculuğa başlayacaktı.

        Kimilerine göre, babası döndükten hemen bir yıl sonra doğsa da, Jean-Jacques Rousseau’nun macerası Saatçi Isaac’ın anlattığı Osmanlı-İstanbul öyküleri ve öksüzlükle şekillendi.

        Babasının adını taşıyan tabela bugün İstanbul’da Galata Kulesi’nin yanı başında. Kendisi Paris’te küçücük bir sokağın tabelası ama...

        Artık “krallık, padişahlık, imparatorluk” olmayan iki devletin cumhurbaşkanları cuma Paris’te görüştüğünde, onun dünyanın beyni, kalbi ve tarihine çaktığı kavramlar da masada olacak.

        Çünkü Fransız devriminin başucu kitaplarından biri oydu; çünkü yılbaşı akşamı 2018 dileklerini ifade eden Fransa Cumhurbaşkanı’nın yanı başında “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” yazıyordu, çünkü milli bayram bir “devrim”di...

        Çünkü TBMM ve Cumhuriyet kurulurken, Mustafa Kemal’in “başucu kitapları” ndan biri de oydu; o Cumhuriyet 100 yaşına yaklaşmış, Meclis’te “Egemenlik milletindir” yazıyordu!

        *

        İki ülke arasındaki “aşk ve nefret”in başlangıcı; Kanuni’nin esir düşen Kral Fransuva’ya, “Sen ki Fransa Kralı, yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir. Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz” mektup ve desteğiyle başlamıştı ya...

        Fransa’nın ilk büyükelçisi 1535’te geldi; peşinden de kapitülasyonlar!

        Napolyon niyetleri, sömürgelerin el değiştirmesi, Dünya Savaşı, işgal derken; “işgalci” Fransa’nın TBMM hükümetini tanıyan ilk Batılı olması, İstiklal Savaşı’na silah yardımı yapması, okullar, yatırımlar vs. işte!

        Sonra masa demirbaşları: AET’den AB’ye engellenen üyelik, Gümrük Birliği; Kıbrıs, öldürülen diplomatlar, “soykırım” krizleri, Kürt sorunu... Derken İslamofobi, terör, göçmenler, Ortadoğu ve tabii ki Suriye! Ve tabii saatçi ve oğlundan da miras kalan “cumhuriyet-demokrasi- haklar” meselesi!

        *

        Peki ne oldu da, aradaki NATO-BM görüşmeleri, telefon teatileri dışında; Emmanuel Macron’un “Seçilirsem Türkiye’deki demokratlara yardım için her şeyi yapacağım” dan başlayan eleştirilerine rağmen, “Cuma yakınlaşması” ortaya çıktı?

        “İkili ilişkiler” onu maalesef Trump’ın Kudüs kararına borçlu! Türkiye’nin (ve bir kısım Arap-Müslüman dünyasının) geleneksel tavrı yanında, Fransa-Macron, ABD’ye en açık tavrı alanlardı. O tavrın Fransa toplumunda da ciddi siyasi karşılığı var.

        Suriye meselesi “Esad gidecek”e düğümlüyken, iki eski dışişleri bakanı (Sosyalist Partili) Fabius-Davutoğlu yakınlığı, Suriye’ye lider adayı tayinine kadar gitmişti. Macron’un pozisyonu ise, “Bize saldıran IŞİD”de düğümlü; yani öncelik Şam değil!

        Ama Kudüs üzerine yakınlıktan elbette AB, demokrasi, tutuklu yazarlar, Türkiye’de kuvvetler ayrılığı gibi meselelere gelinecek. Çünkü Macron da “söylemeyi” seven bir yapıda!

        Sanırım çizgisi şu: Türkiye vazgeçilecek bir ülke (devlet) değil! Fransa’nın en iyi müttefiklerinden. ABD’nin yarattığı hayal kırıklığını Fransa “dostluğu” doldurabilir. Kırmamalı ama insan haklarında eleştiriyi sakınmamalı! Suriye, IŞİD ve (Almanya anlaşması berbat olmasına rağmen) mülteci sorununda da Türkiye kilit ülke. Tabii Fransız-İtalyan Eurosam füzelerini de unutmamalı!

        Ne de olsa Fransız Devrimi babalarından (ve cellat-kurbanlarından) Robespierre bile 225 yıl önce parlamentoda, “Türk; düşmanlarımızın zorunlu düşmanı, Fransa’nın sadık ve yararlı müttefikidir. Fransa onu ihmal etti. Onu rahatsız edecek biçimde İstanbul’daki Fransızların bizim anayasal kurumlarımızın ilkel kopyalarını oluşturmaları yanlış” demişti!

        Farklılıklar ve sonra olanlar dışında; iki cumhurbaşkanı da, biri daha “yeni”, diğeri 15 yıldır iktidar, ülkedeki hâkim sınıf, siyaset, medya, devlet zihniyeti ile parti sistemini alaşağı ederek “dışarıdan” gelip başa geçmişlerdi!

        *

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinden 5 gün sonra bir başka Erdoğan, Paris’te ödül alacak: Kadın Özgürlüğü İçin Simone de Beauvoir Ödülü bu yıl “hapis yatan ve müebbetle yargılanan” yazar Aslı Erdoğan’a verildi: “Muhteşem eseriyle ilham kaynağı” olduğu gerekçesiyle.

        Fransa’nın en ünlü kadınlarından “yazar, düşünür, aktivist” Beauvoir adına ödül için Kültür Bakanı (Erdoğan’ın kitaplarını çeviren yayınevinin eski yöneticisi) Françoise Nyssen, “Ödül onun cesaretini ve kadın hakları için adanmışlığını selamlıyor” dedi.

        Macron’un “Yürü be Fransa” diye çevireceğim “parti olmayan hareket”inin özlü sözlerinden biri de Beauvoir’dan alıntıydı:

        “Bütün gözyaşlarında bir umut da saklıdır!”

        ***********

        MÖNÜDE NELER VAR?

        PARİS’teki Fransız ve Türk kaynaklar, “2 Fransız gazetecinin serbest kalması, Hariri ve Kudüs yakınlaşmaları”yla oturulacak masadaki temel konuları şöyle sıralıyor:

        1. AB’de hiç olmazsa bir faslın daha açılması.

        2. Serbest dolaşım ve Gümrük Birliği düzenlemeleri: İnşaat ve gıdada özellikle.

        3. (Fransa’da kaldırılan) OHAL’in Türkiye’de de kalkması

        4. “Terörist” tanımının gazeteci, yazar, akademisyenleri kapsamayacak şekilde daraltılması.

        5. Suriye’nin yeniden inşası.

        6. IŞİD’le mücadele ve “dönenler” üzerine işbirliği.

        7. İtalyan-Fransız yapımı karadan havaya füzeler.

        8. Nükleer santralda Fransız Areva’nın durumu.

        ***********

        ‘İYİ İLİŞKİLER KURULACAK’

        FRANSA-Türkiye Ticaret Odası Genel Sekreteri Stephane Salvetat da şunları söyledi:

        “Sarkozy dönemi iki ülke ilişkileri çok parlak değildi. Hollande dönemi epey düzeldi. Macron da ekonomik ve siyasi gerçekliklerin farkında. O yüzden bu dönem de iyi olacak. Tabii ki Türkiye’deki siyasi durumdan ürken Fransız yatırımcılar var ama yine de her kapı açık.

        Türk Lirası’nın değerinin düşmesi, Türkiye’nin Fransa’ya ihracatını, değer olarak değilse bile hacim olarak artırdı. Buna karşılık Fransa’dan Türkiye’ye kozmetik, gıda ürünleri gibi tüketim mallarının ihracatı azaldı. Sınai ürünler, ara malları ise aynı düzeyi koruyor.

        Şu anda hiç olmadığı kadar uçak, gemi ve Ro Ro seferi var.

        Sanıyorum Macron ve Erdoğan iyi ilişkiler kuracak. Özellikle yatırımcıları rahatlatmak için.

        Fransa, Türkiye’nin son 20 yıldaki hızlı büyümesinden buraya Türkiye’den yatırımcı çekmek açısından pek faydalanamadı. Umarım bu da değişir.”

        Diğer Yazılar