Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - PARİS -

        İŞBAŞINDA 1. yılı biterken, “Cumhurbaşkanı” adeta 1 Mayıs’la yüzleşmemek istercesine Avustralya’ya uçtu! O yokken “devlet” yürüyüşçülerle yüz yüze geldi: İşçilerin önüne geçen 1200 kadar “kara” eylemci... Taş, gaz, barikat, ses, sis bombası.

        2018 Mayıs’ının gelişi, 50 yıl önceden değilse de nisandan belliydi! Çevrecilere ve işgalci öğrencilere polis müdahalelerinden de. Yay gerilmişti, ok hazırdı.

        SORGULANMAYA BAŞLANDI

        Oysa son aylarda düşen desteği tekrar yüzde 50 seviyesini bulmuştu; öyle ya, “hiç yoktan, kenardan” gelmiş, ilk turu geçmiş, finalde “faşizme karşı oy oya” duran yüzde 50’den fazla seçmeni mecburen birleştirmişti Emmanuel Macron.

        Daha bir yıl dolmadan, onca hareketlilik, onca “reform” ile onca gençliğine rağmen, “gazetecilik” ve muhalefet epey sorgulamaya, toplumsal hareketler çarpmaya başlamıştı.

        Özetlersem, “Cumhurbaşkanı” şöyle eleştiriliyordu:

        ELEŞTİRİ KONULARI

        1. TRUMP: Kimilerine göre, Trump (ve ABD) karşısında ezilip büzülmüş, şaklabanlıklarına alet olmuştu. Üstelik onunla görüşürken mutabık göründüğü çok konuda, Kongre ve üniversite konuşmalarında bu kez eleştirel tutumla “iki” yüz sergilemişti. Nitekim Suriye’ye füze kararında da ABD’nin kuyruğuna takılmıştı.

        2. İRAN NÜKLEER ANLAŞMASI: ABD’ye gitmeden önce, 2015 Anlaşması’nın korunmasını savunuyordu. ABD’de, Trump’ın anlaşmayı kötülemesiyle, “yeni anlaşma” telaffuz etmeye başladı. Sonra döndü. Çin, Rusya ve İran ile Avrupa’nın bir kısmının anlaşmayı savunması karşısında, Putin ve Ruhani ile uzun uzun görüşerek anlaşmaya sahip çıktı. Onlarla mutabık göründü ama yine “yeni ek anlaşma”dan söz etmeye başladı.

        3. DEMİRYOLU İŞÇİLERİ: Açıkçası direndi; “taviz”e yanaşmadı. Gerilim arttı. Hesapladığı; zamanla işçilerin yorulacağı, sendikaların bölüneceğiydi. Bu da ona “Zenginlerin Cumhurbaşkanı” sıfatını getirdi. Hatta yanında çalıştığı eski Cumhurbaşkanı Hollande, “Öyle değil. En Zenginlerin Cumhurbaşkanı” dedi. Üniversite işgal eden öğrencilere polis müdahalesini geç bulan da oldu; sert bulan da.

        4. GÖÇMENLİK YASASI: Fransa bu meselede de yarıldı. Mülteciler için bazı şartları ağırlaştıran kanunu sağ çok yetersiz, sol “Cumhuriyetçi değerlere ihanet” saydı. Partisi ilk fireyi bu kanuna karşı çıkan milletvekiliyle verdi.

        5. TEK ADAM: Sağdan da soldan da, Anayasa’yı ve rejimi zorladığı; partinin kuklalaştırıldığı eleştirileri yoğunlaştı.

        6. LAİKLİK: Katolik papazlar önünde “din ile devletin kopan bağı”ndan söz etmesi, özellikle sol, ama milliyetçiler tarafından da eleştirildi.

        ‘SAĞ’DAN ‘SOL’A HERKES

        Bir de “sorgulananlar” ortaya çıktı.

        1. Hollande dönemi önce Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı, istifadan kısa süre sonra Ekonomi Bakanı iken gizlice hazırlık yaptığı “parti”nin kısa adı LREM’deki son iki harf “Yürüyüşte, yürüyor” manasına gelse de, E ve M hakikaten kendi adının baş harfleri diye miydi? Ego bu kadar mıydı?

        2. Partiden (ayrılmak zorunda kalan) milletvekili ihanetle suçlanıyordu ama “manevi oğlu gören” Hollande’a, son ana kadar onu destekleyeceğini söyleyip adaylıktan hiç bahsetmemesi, o arada zengin seçkinlerden finansman sağlaması nasıl kişilikti?

        3. Kampanyada çalışmış birinin söylediği gibi, seçilmesini kutlamak için hakikaten Louvre’da Madonna konseri istemiş, fiyattan ötürü mü vazgeçilmişti?

        4. Kazandığı gece hakikaten “Ocean’s 11 filmindeki gibi bir vurgun”a mı benzetmişti; “11 de değil, daha az sayıdaydık” diyerek. (BFMTV yeni belgeseline “Yüzyılın Vurgunu” adını bu yüzden verdi.)

        Sorgulama yeni “haber”le büyüdü.

        Le Parisien Gazetesi, muhtemelen “Saray’dan sızdırma” verdi: “Macronlar Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, dişçi, özel seyahat, ikamet vergisi gibi harcamaları cepten ödüyor”du. Efsane De Gaulle de cumhurbaşkanı iken elektrik, gaz faturalarını kendi ödemiş, Elysee’de şahsi yemekler için eşi ayrı yemek takımı satın almıştı!

        Buna misilleme, geçenlerde canlı yayında Cumhurbaşkanı’na sert sorular soran, eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Libya Skandalı’nı ortaya çıkaran gazeteci Plenel’in Mediapart Sitesi’nden geldi:

        Macron, seçim kampanyasında, miting ve toplantılarda, şimdiki İçişleri Bakanı’nın dostu bir işadamının organizasyon şirketinden önemli indirim almıştı. Misal, 9 bin Euro indirimle 29 bin Euro ödemiş, misal bir gün sandalyeler bedavaya gelmişti. Toplamda belki 20-30 bin Euroluk kıyak! Bir başka adaya ise indirim yapılmamıştı.

        Harcamalar resmi denetimden geçmişti ama iddiaya göre, “yanıltıcı beyan”la.

        Sağdan sola, muhalefet ve medya yüklendi:

        Eşitlik ilkesini ihlal ederek (mi) Cumhurbaşkanı seçilmişti!

        Küçük bir meblağ olsa da, büyük bir ilkeyi mi çiğnemişti?

        Diğer Yazılar