Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir devletin mükemmelliği “yargı bağımsızlığı”ndan anlaşılır.

        Devlet düzenimiz, hukuk devletimiz, canım hukukumuz dünyada müstesna.

        Tabii ki kanun hukuk demek değildir; tabii ki kanun hukuk demek olmadığı için yüksek mahkemeler, temyiz, oy çokluğu vesaire gibi müesseseler vardır.

        Tabii ki o yüzden yargı esasen sübjektiftir:

        Kanunlar, “evrensel” denen kimi ilkeye dayansa dahi, belli bir dönemin anlayışına uygun oldukları ve bir iktidar gücüyle çıktıkları için…

        Yargı insanları da önyargıları, ideolojileri, ezberleri, bağlılıklarıyla birer insan olduğu için.

        Ülkemizde yargı bağımsızlığı, istiklalin son haddine gelmiş durumda.

        O kadar bağımsızlık var ki, iki mahkeme neredeyse savaşacak!

        ***

        Paralel yapı” denen, eskiden “iktidarla paralel” bir yapının şimdi “terörist” sayıldığı, ne istedilerse vermiş iktidarın ise “terör örgütüne yardım ve yataklık zanlısı” olmadığı yeni Türkiye’de yaşıyoruz.

        Bir Asliye Mahkemesi “yapı tutukluları”nın tahliyesine karar verdi Asiye.

        İktidarın tayin ettiği Harp ve Sulh Hakimliği ise tahliyenin yok hükmünde olduğuna!

        Cumhuriyet Başsavcısı telaşlandı!

        Bir yargı rezaleti istiyorsanız, eldeki en seviyeli ilişki şimdilik bu.

        Sıradan insan olarak böyle bir yargının yargılarına nasıl güveneceğinizi düşünüyorsanız, çok düşünmelisiniz elbet!

        ***

        Yargı bağımsızlığı” böyle zarif olan bir ülkede zaten medya da bağımsız, tarafsızdır!

        Henüz başkanlık sistemi olmayan parlamenter sistemin “Tarafsız” cumhurbaşkanı vardır; kuvvetler ayrılığı, ayrısı gayrisi olmadan, beraber yürür bu yollarda; dünyaya örnektir.

        Nitekim Cumhurbaşkanı, muhalefete ve kızdığı herkese saydırırken üstüne basarak söylüyor:

        Benim tarafsızlığım bunları söylememi gerektirir.”

        Sistemde bağımsızlık ve tarafsızlığın nasıl işlediğini iyi anlamamız için şunu da ekliyor:

        Ben tüm partilere eşit mesafedeyim…

        Ama buraya da gökten zembille inmedim.”

        Sistemi açıklayıcı unsur, siyaset bilimi, demokrasi tarihi ve evrensel hukukta “zembil” diye bilinen şeydir.

        Siyasi bilimler hocaları “zembil”i şöyle tarif eder:

        Hasırdan yapılmış saplı torba (sepet).”

        Türk Dil Kurumu, Necati Cumalı’dan bir alıntıyla meseleyi anlamamızı kolaylaştırmıştır:

        Evin sabah alışverişini yapmış, elimde zembil, çarşıdan dönüyorum.”

        Buradaki “çarşı” bildiğiniz “Çarşı” olmadığı gibi, “alışveriş” siyasi-ekonomik ilişkileri tarif eder!

        ***

        Sistemin ana hatlarını böylece anladık.

        Sınıfsal” yapısını da görürsek, anlamadığımız bir şey kalmayacak.

        İster istemez yine Cumhurbaşkanı’nın bir sözüne yaslanmak mecburiyetindeyiz:

        Bu ülke sermayenin yönettiği bir ülke olmayacak.”

        Duyduğumda, kankamız Torunlar gökdeleninde asansörle ölüme atılan 10 işçinin ailelerine, yıldönümü yaklaşan Soma katliamının dul ve yetimlerine; bir yılda “sermayeye kurban” olmuş 1800’den fazla işçinin hatırasına hitaben söylendiğini düşündüm.

        Benim sınıfsal hatam!

        Bunu bir sermaye örgütü olan MÜSİAD mensuplarına söylemiş Cumhurbaşkanı.

        Tamam, TÜSİAD’ı kastediyordur da, MÜSİAD üyesi bir patron da herhalde kendini işçi sınıfından hissetmiyordur. Artık nasıl bir duyguyla alkışladıysa!

        En çok “Bu milletin şeyinin şeyine koyacağız” deyip gevrek gevrek kahkaha atan, birbirine gaz veren işadamlarını merak ediyorum.

        Şöyle demiş olabilirler:

        Lan olum, telaş etme. Sermaye dedi; Havuz demedi.”

        Tüm babacanlıklarıyla şu türküyü söylediklerini duyar gibiyim:

        Yol üstünde dikili taş, ah aman amman amman… Bir evde iki gardaş, sevdiğim amman

        Gökten zembil iniyor, ah amman amman amman… Fırıl fırıl dönüyor, sevdiğim amman

        Ateş misin sevdiğim, ah amman amman amman… Seni gören yanıyor, sevdiğim amman”

        ***

        Sermayenin değil, “İşçi, köylü, memur, emekli, işsiz sınıflarının yönettiği, yargısı aşırı bağımsız ve başkanı tarafsız” devletin dış politikasını merak ediyorsanız, onu da kısaca geçeyim:

        Mısır darbecisi S. Arabistan ve Işid vs. tamircisi Katar’ın sabit kalemle yazılmış, asla silinmez olduğu bir dünyada, devletimiz ABD’yi sildi, Rusya’yı sildi, Vatikan’ı sildi, komşuları İran’ı, Suriye’yi sildi, Avrupa’yı sildi… Bir koskoca Lüksemburg kalmıştı!

        Geçmişte hakikaten ülkeyi yönetmiş, darbeleri çok sevmiş, sonradan demokrat olma, demokratlığı ise işçi sınıfını pek kapsamayan kıdemli büyük sermayeyi suçlarken, TÜSİAD Başkanı için de Cumhurbaşkanı dedi ki:

        Lüksemburg bağlantılı, geçmişteki dosyaları kabarık.”

        Bundan, Lüksemburg’un ülkemiz için nasıl da tehlikeli olduğunu anlarız; kişi başına yıllık 85 bin dolar geliri, 900 kişilik ordusu ve başındaki korkunç dükle!

        Tetikte olmakta fayda var.

        Diğer Yazılar