Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Enerji Bakanı (hiç olmazsa) bir yıl sonra “Soma ve Ermenek benim mahcubiyetim” dediği sırada…

        3 yaşındaki Enes de can veriyordu. Babasından bir yıl sonra.

        27 yaşındaki Hayrullah Baygül, hiç istemediği halde “isteyerek” madene inmişti; solunum cihazıyla yaşatılan minik oğluna nefes olabilmek için.

        Çünkü bütün masraflar “sosyal devlet”çe karşılanamıyordu.

        Son nefesini verdiğinde demek minik Enes’in de bir yıllık nefesi kalmış!

        ***

        O madenleri zamanında “çok başarılı, çok güvenli” bulan Bakan şimdi “mahcubum” diyordu ama sonuçta yerindeydi işte.

        Kendi hatası da olmadığı neden sonra anlaşılan bir “köprü bağlantı sorunu” yüzünden ülkemizde bir Japon mühendis intihar etmişti ama oğlum, Burası Japonya değil, Türkiye idi!

        O tekme ise hala Soma’da duruyor; acının bağrına bağrına vurulmuş bir darbe gibi!

        Mahcubiyet” taşıyan var mı?

        Yok!

        ***

        En güzeli tabii “Özgürlüklerin geldiği yer.”

        Nitekim Başbaşkan bunu Siirt’te çok güzel ifade etti.

        28 Şubat kafası”nın mahkum ettiği o şiiri, Başkan’ı o vakit hapse atarak AKP’nin yolculuğunun başlamasına vesile olan Ziya Gökalp şiirini yine Siirt’te okudu:

        Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker.”

        O zamanlar sadece İstanbul’da Başkan olan Başbaşkan şimdi dedi ki:

        Özgürlük neymiş bir kez daha hatırlayalım.”

        Bir açıdan çok haklı: Hakikaten artık bu şiirden kimse hapse atılamaz. O 28 Şubat Genelkurmay’ı, yargısı ve medyası yok!

        Bir başka açıdan da çok haklı: Kendi özgürlüğünün geldiği yer hakikaten müthiş!

        Şu açı ise zaten pek ilgilendirmiyor: Başbaşkan’a “hakaret” gerekçesiyle çoluk çocuk, cümbür cemaat bir “Başkan’a hakaret mahkumları” ordusu oluşmakta.

        13 yaşında çocuk da var; dede de. Gazeteci de var, karikatürist de. “Saltanata son” diyen de var demeyen de!

        Yani “bir şiir yüzünden hapse atılan adam” şimdi “bir söz, bir karikatür, bir tweet, bir retweet, bir pankart, bir slogan, bir el sallama, bir zafer işareti, bir söz, bir söylenme yüzünden” hapse attırıyor!

        ***

        Bilmiyorum, Enerji Bakanı hakikaten derin bir iç muhasebe yapıp da mı sonunda “mahcubiyet” kelimesini bulabildi…

        Ama keşke Başbaşkan da bir muhasebe yapsa; başka açılardan nereden nereye geldik diye.

        Bir “isyan ufku”ndan bir “tahakküm diyarı”na nasıl vardık diye.

        O gün bir muhalif dilin içinde yer bulan, belki 28 Şubat kafasına ayaklanan o şiir bile, bugün MGK’lı, Kırmızı Kitaplı, İç Güvenlik Paketli bir iktidar ve kibir dilinin parçası nasıl olabildi diye.

        Yani “Süngüye, miğfere, kışlaya” karşı bir beyanname iken bizatihi kendisi nasıl süngü, miğfer ve tam teşekküllü kışla haline geldi diye.

        ***

        Asker müminler”i hiç sorma zaten.

        Sıvasız hanelerden binlerce asker ile dağın öte yanındaki binlerce gencin hayatı demek olan, anaların babaların, kardeşlerin, sevdalıların müjdesi olan ve bizatihi kendi elleriyle de umudumuz yaptıkları “Barış”ı dahi, baraj uğruna bir kaşık suda boğmaya hazır hale gelindi ya!

        Sıvasız hanelerden binlerce askerin “barış”ta da “kışlalar”da ezilmesine, hor görülmesine, aşağılanmasına, esaret altında olmasına, onlarcasının intihara sürüklenmesine güç-kuvvet veren Disiplin Kanunu gibi eserleri de bu iktidar çıkardı ya!

        Öyle işte:

        Özgürlük neymiş, bir kez daha hatırladık!

        Hele kürsüde bir elde Kur’an, bir yanında da “kasa, kutu, sıfırlama, makara” bakanlarından biri varken!

        İYİ DE ONLAR NEREDE?

        O günlerde doğanlar 15 yaşında.

        O günlerde öldürülenler 15 yıldır hakikat bekliyor.

        2000 Aralık ayının “Hayata Dönüş” diye cilalanan Tufan Operasyonu’nda cezaevlerinde kıstırılmış 30 insan öldürülmüştü.

        Devlet şiddetinin en açık, en acımasız hallerinden biriydi.

        Aynı zamanda, çoğu bugün demokratlık, insan hakları şampiyonluğu, cumhuriyetçilik, muhaliflik taslayan eski büyük medya cambazlarının da en iğrenç hallerinden biri.

        Yalanlarla, kurgularla, Koalisyon İktidarı-28 Şubat Genelkurmayı-Hortum Medyası ortaklığıyla yapılan operasyon, dünü çok iyi sananların da unutmaması gereken bir vahşetti.

        Gaz, kimyasal, mermi… Zaten yanarak ölmüş bir insana sıkılan kurşunlar.

        Şimdi operasyonun Bayrampaşa Cezaevi kısmında “Soruşturmayı savsakladığı, sorumluların ifadesini bile almadığı” gerekçesiyle bir Savcı, 15 yıl sonra 1 yıl hapis cezası aldı.

        Doğru, yanlış bir yana; pekiyi “Savsaklanan soruşturma” ne durumda?

        İfadesi alınmayan” siyasi, üst düzey bürokrat, komutan “sorumlular” nerede?

        O yalanları inşa eden ve katliamı mümkün kılan medya propaganda elemanları, “Tufanlar” kim, nerede, ne diyor?

        Diğer Yazılar