Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mısır’ın “halk tarafından seçilmiş ilk cumhurbaşkanı” Mursi, askeri darbeyle devrildikten sonra, önce 20 yıl hapse, şimdi de idama mahkum edildi.

        Müslüman Kardeşler, Hamas, Hizbullah üyesi olarak suçlanan 100 kadar kişiyle birlikte.

        ***

        Türkiye’nin “halk tarafından seçilmiş ikinci cumhurbaşkanı” Erdoğan, Mısır darbesinin başından beri yaptığı gibi, bu karara da tepki gösterdi.

        Mısır’da daha ilk saniyede tereddüt etmeden “Bu bir darbedir; darbe de darbedir” diye yazmış biri olarak bu tepkiyi elbette takdir ediyorum.

        ***

        Erdoğan tepkisini bilhassa “Batı”ya yöneltti:

        Bu, sandığa verilmiş idamdır. Batı maalesef hala darbeci Sisi’ye karşı tavrını ortaya koyamıyor. Hani sizde idam yasaktı. Neden duruyorsunuz? Neden susuyorsunuz?”

        Başından beri özellikle ABD’nin “darbeci” tavrını yazmış biri olarak bunu da takdir ediyorum.

        Elbette, kendisinin hiç anmadığı onca “Batı” sivil toplum örgütünün “darbe ve idam” karşısındaki tavrını asla görmezden gelmeden!

        ***

        Fakat başından beri, “katliam ve idamlarla süren darbenin esas organizatörü, sponsoru, küratörü, finansörü, teşvikçisi, tedarikçisi Suudi Arabistan Sarayı” diye yazmış biri olarak da, işte tam bu noktada, Cumhurbaşkanı’nı anlamıyorum!

        Tamam, anlıyorum da, aşağıdaki soruyu asla sormayanları, meydandaki alkışçıları da, etraftaki iki büklümleri de, medyadaki üç maymunları da.

        Mısır darbesinin, katliamların ve bu idam kararlarının esas şefi S. Arabistan ve Sarayı neden asla kınanmıyor, kınanamıyor?

        ***

        Bu soruyu cevaplamayan, ister cumhurbaşkanı olsun ister tekmeci danışman ister medya katibi, bize masal anlatıyordur; “tutarlı” gibi göründüğü “Mısır darbesi ve idam karşıtlığı” da, Suudi Sarayı önünde buruşuk bir mendile dönüp çöpe gidiyordur.

        Bunun adı tutarlılık değil, tutarsızlıktır.

        Oportünizmdir.

        ***

        Mursi döneminde TSK ile kanka yapılmış (S. Arabistan da vardı) Mısır ordusunun darbe kararı Suudi Sarayı’nda alındı.

        Kimi iddiaya göre (Suudi muhalif aktivist Mücahid bin Hammam mesela), bırakın desteği, “General Sisi Suudilerden bizzat 1 milyar dolar almıştı, darbe için.”

        O doğrudur, değildir, bilmiyoruz; ama darbe olur olmaz S. Arabistan’ın (Kuveyt ve BAE ile) 12 milyar doları boca ettiğini biliyoruz.

        Önceki Suudi Kralı’nın “Mısır ordusunu kutluyorum. Suudi halkı ve yönetimi, terörizme ve aşırılığa karşı mücadele eden Mısırlıların yanındadır. Mısır’ın içişlerine karışanlara karşı Mısır’ın yanındadır” dediğini biliyoruz.

        Sisi’nin, üniformayla da, sonra seçilerek çektiği sivillerle de, önceki Kral ve şimdiki sırasında, Suudi Sarayı’na adeta “leyli meccani” yazılıp defalarca gidip gelerek yüz sürdüğünü de biliyoruz.

        Ama Türkiye’nin önceki Başbakanı ile “seçilmiş” Cumhurbaşkanı’nın da defalarca Suudi Sarayı’na gittiğini biliyoruz.

        Daha yeni gittiğinde, “Suudi Sarayı’nı ülke içinde de çok rahatsız eden Rabia işareti”nin çoktan yutulduğunu; Yemen ve Suriye için (darbeci Sisi’nin de siyasi-askeri ittifak yaptığı) Suudi militarizmiyle, “Suudiler’in İran-Suriye-Yemen nefreti”yle mutabık olunduğunu biliyoruz.

        ***

        Şimdi, koskoca Türkiye Cumhuriyeti olarak, “darbe ve idamlar”a karşı çıkış yaparken, sadece “Eyyy Batı” deyip “Eyyy Kral” dememek büyük kayıp!

        Darbenin ve idamların esas azmettiricisinden tek kelime bahsetmeden “Eyyy Batı” diye kınamak, sonra da azmettiriciyle birlikte Ortadoğu’da kına yakmak büyük ayıp!

        Tamam, anlıyorum, şöyle bir cümle zaten manasız olurdu:

        S. Arabistan maalesef darbeci Sisi’ye karşı tavrını ortaya koyamıyor.

        Sandığa verilmiştir idam cezası.

        Hani S. Arabistan’da idam yoktu!

        Neden duruyorsunuz Ey Kral?

        Neden susuyorsunuz Ey Saray!

        ***

        Olmuyor, değil mi?

        İşte o yüzden öteki de olmuyor.

        O yüzden, iki yüz oluyor.

        O yüzden, öyle dört parmağı kaldırdığın Mısır Rabia’sından Suudi Rabıta’ya ilişince o parmakların yutulması tuhaf oluyor.

        O yüzden, Sisi darbesinin arkasındaki Suudi parası, karası, tasası, kasası ile sarmaş dolaş olup darbe ve idamlara sanki sadece Batı sebep olmuş, Suudi hanedanı yokmuş, Körfez sermayesi yokmuş, bu darbeci ve idamcılarla kankalık hiç yokmuş gibi yapmak tuhaf oluyor.

        Bir devletin böyle tuhaflığı, o ülkenin, halkın da için için açısıdır, iç acısıdır tabii!

        Biliyor musunuz, Medine’de bir mescidin imamı dahi, Sisi darbesinde Suudi rolünü korkmadan eleştirmişti.

        Sonra başına ne geldi, elbet bilmiyoruz.

        Ama bu konuda tek kelime etmeyenleri biliyoruz!

        S: Arabistan’da da kendi ülkesinde de muhaliflerin ezilmesini meşru görebilenleri biliyoruz.

        Yoksa mutabıkım ben de:

        Darbe, seçilmişe darbeydi…

        İdam, seçilmişin idamıdır!

        Hadi böyle buyurun siz de:

        Sisi de S. Arabistan da darbeci, katliamcı, idamcıdır!

        Diğer Yazılar