Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Zaman içinde insanın belli görüşleri değişir; özellikle bilgileri yenilenmişse.

        Bir de fikirden ziyade küfür olan şeyler var.

        Eleştiriden ötesi; yani yerin dibine batırmışsın mesela.

        Ve bu birden sonsuz övgüyle yer değiştiriyor.

        Yahut tam tersi!

        ***

        Diyeceğim ki, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu, İhsan Özkes gibi beyefendilerin, dün bırakın eleştiriyi, neredeyse yerin dibine batırdıklarına biat kuyruğuna girmeleri nasıl izah edilebilir?

        Nafile soru olmalı.

        Çünkü bir izahı olsa, kendileri ederdi.

        Derlerdi ki, ben yıllarca, neyse aylarca filan, yanılmışım…

        Öyle değil, böyleymiş.

        Kara değil, akmış.

        Yanılmışım.

        Fena çuvallamışım.

        Çok özür dilerim.

        Başta kendilerinden; sonra da yanılttığımız herkesten. Mesela, kurduğumuz, başında bulunduğumuz, katıldığımız partilerden.

        Bize üç ya da beş, geçmişte tam da o yüzden oy verenlerden.

        Yerin dibine sokmaya çalıştığımız Sayın Cumhurbaşkanı’nı sevenlerden, AKP’ye oy verenlerden.

        Bilhassa eşimden, çocuklarımdan.

        Ne bileyim, insan zaten çok utanır, sıkılır; kendisi yerin dibine girer.

        Ulan bunca laf ettik adama, ne ayıp, ne utanç, der.

        Ulan bunca insanı yanılttık, ne ayıp, ne utanç, der.

        Japon değilse harakiri yapması şart değildir.

        Kakarakikiri yapması da şart değildir.

        Bu kadar yanılmak, yanıltmak, yalan söylemiş olmak çok ayıptır.

        Bak, çok günahtır.

        Öyle evinde kendi halindeki Yılmaz Yanılmaz Amca gibi TV’ye bakarken söylendiklerinden, “kave”de uluorta konuştuklarından ibaret değil ki.

        O laflar, kanaatler, beyanlar üzerine siyaset yapmış, liderliğe neyin soyunmuşsun.

        Millet huzuruna çıkmış, oy istemişsin.

        Ciddiye alan olmuş, hak veren çıkmış.

        Doğrudur diye sana sempati duyan bulunmuş.

        Şimdi tornistan ediyor ve ardındaki herkesi çöpe attığın gibi, dün laf ettiklerin önünde yere yapışıyorsun.

        Bunun insani tutarlılık, vicdani hesaplaşma, omurga, ilik, kemik ile ilgisi yok, tamam…

        Ama n’olur inançla, imanla, dinle ne ilgisi olabilir, bir de onu söyleyin.

        Haşa “Allah huzurunda” bu kadar çok bir öyle, bir böyle demenin sevabı mı olur, bir deyin.

        ***

        Bir de, onların kendi laflarını atıp tuttuklarını yutup sindirmeleri kadar, onca lafı ettikleri insanın bunları hazmetmesi de var.

        Hazmetmekle kalmıyorlar; bir Yeniçeri Ordusu gibi, devşirmelerden bir muhafız alayı kuruyorlar.

        Eski kader, ideoloji, mücadele arkadaşları yerine veyahut onların önünde, böyle “nedametçiler” daha sağlam geliyor onlara.

        Ne bileyim, kullanışlı mı oluyor artık, eski lafları yüzünden kendilerini hep affedilecek çocuk, hep cezalı, hep bağışlanmaya muhtaç, hep sevgiye aç mı buluyorlar, bilmiyorum.

        ***

        Böyle “nasıl oluyo yav” durumlarını hayatta bazen yaşarız.

        Misal, büyük medyada bir patron, bir değil, iki değil, üç değil… Kendisine zamanında, “eleştiri” değil, bildiğin küfür etmişlerden bir sağ kol, sol kol, sağ dirsek, sol dirsek, diz kapağı, dizlik, ayak, tekmelik, terlik politbürosu kurunca da ben şaşırmıştım önce.Bunlardaki nasıl mide, diye!

        Sonra azcık düşündüm ki, önemli olan mübadele değeri; mücadele değeri değil.

        O arkadaşın esasen savunduğu bir fikir, tutunduğu bir ilke, inat ettiği bir duruş bulunmadığı için, dün çaktığına bugün selam çakıyor; bedeli karşılığında tabii.

        Dün sözde diklendiğine bugün iki büklüm boyun eğiyor.

        Dün laf yetiştirdiğinden af diliyor; .ok attığının .okunu silip yaya konduracak kadar!

        Onun tarafından beğenilmek, sevilmek istiyor.

        Bir zamanlar itibarsızlaştırmak istediği efendinin kendisine “aferin” filan demesiyle itibarlı oldum sanıyor.

        Dediklerini unutturmak için tarihi silemese bile, bugünü yağlayıp duruyor.

        Desem ki, onlar kendilerini bilir…

        Kendilerini bilseler, kendilerini bu kadar şaşırmazlardı belki.

        ***

        Esasen bırakın üç, beş kişinin yarenliğini; koca memleketin kaderi bu durumda değil mi?

        İki büyük mesele, Suriye ve “savaş süreci” tam da böyle değil mi?

        Dün kanka dediğine bugün kanl,; dün “çözüm” dediğine bugün “ölüm” diyen politikanın mızrak ucunda sallanıp düşüyor sıvasız hane çocukları.

        İki önemli iç mücadele meselesinde; dün “Hocam” denene bugün “terörist”, dün “darbe” denene bugün “kumpas” diyen tutarlı bir çizgi var.

        ***

        Ve biz faniler…

        Bu kadar çok dönme dolap, bu kadar çok fırıldak arasında bir memleket ve millet olup yönümüzü bulmaya, bir insan olup bir değere tutunmaya çabalayacağız…

        Böyle Yılmaz Yanılmaz amcalar siyaset ve devletle milyonlarca insanın, çoluk çocuğun kaderini belirleyecek…

        Böyle Bitmek Tükenmez amcalar zihnimizi, ufkumuzu, bilgimizi şekillendirecek.

        Yazı tura da atabilirdik, bu kadar zahmet, bu kadar felaket yerine!

        Diğer Yazılar