Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Burası Cumhurbaşkanı’nın özel şikayeti ve yargıdan önceki “bedel ödeyecekler” ilanıyla iki gazetecinin “haber” yüzünden, “casusluk, silahlı terör örgütü mensupluğu” gibi suçlamalarla tutuklandığı bir ülke.

        Sanki silahları onlar taşımış gibi!

        Sanki “terör örgütü” Işid’le petrol ticareti yapmışlar gibi!

        Ülkenizde “tutuklanan” (bir kez daha) demokrasi, vicdan-ifade-eleştiri özgürlüğü, halkın gerçekleri bilme hakkıdır.

        Can Dündar ve Erdem Gül için “ağır” isnatlarla tutukluluk istendiği (ve istenen olduğu) sırada, Nokta yöneticilerine 20 yıl, Today Zaman Yönetmeni’ne 8 yıl istenmiş, bir tweet’e bir yıl hapis verilmiş, iktidarın istemediği bir gazeteci kovulmuştu.

        İktidarın önce “insani yardım”, sonra “Bayırbucak Türklenlerine silah” dediği, önce inkâr edenlerin şimdi “silah taşısa ne olur taşımasa ne olur” buyurduğu bir yerde halkın hakikate ihtiyacı vardır.

        Yüzde 50’nin de yüzde 50’nin de!

        Hele mesele öyle tam manada “vatan savunması” bile değil, “başkalarının vatanı” üzerine bir takım kurgular ise!

        Türkiye’nin kısaltması mecazen TR’den TIR’a dönüşüyor belki de. Hem yükü itibariyle hem de o yükü sorgulayanlara çarpması yüzünden!

        Yalan haber yalanlanır, düzeltilir, hapsedilmez. Tabii yalansa!

        Doğru haber, haysiyettir. Casusluk değil! Terörizm değil!

        Demokrasinin kibirle, kinle, intikamla, tehdit ve gözdağıyla ne ilgisi olabilir ki.

        Tramvay”sa bile olmaz!

        ***

        TIR hattı” kadar fır hattında, “Hava sahamızın ihlali”nde de titiz olduğumuz belli.

        Tezimiz de milimetrik doğru bu kez: “Bir dakikadan az süreyle, 3-5 km!”

        Biz” dediğim tabii devlet-hükümet!

        Bu “titizlik” 2007 yılında ilginç biçimde tecelli etti.

        O sıralar “Hem İsrail ile hem Suriye ile dostuz.”

        Eylülün ortası. Birden şöyle bir haber duyuldu:

        Suriye, hava sahasına giren uçaklara ateş açtı.”

        Anlaşıldı ki bunlar “İsrail savaş uçağı”ydı.

        Şu da anlaşıldı: İsrail savaş uçakları, Suriye’de bir noktayı bombalamak; Suriye ve İran’a saldırı provası yapmak üzere uçmuştu.

        Daha iyi anlaşıldı: İsrail uçakları bu saldırı, gözdağı ve provada Türkiye hava sahasını kullanmıştı!

        Şu ise tam anlaşılamadı:

        Bu uçaklar, “Akdeniz’den gelip” mi Türkiye hava sahasını kullanmıştı; yoksa zaten Türkiye’den mi havalanmıştı?

        Öyle ya, yine AKP dönemiydi ve o sıralarda İsrail Hava Kuvvetleri, bir yandan Filistinlilere kan kustururken, bir yandan da Konya’da tatbikata katılıyordu!

        Aynı, AKP’den önceki koalisyon ile 28 Şubatçı Genelkurmay’ın, paşaların da, İsrail tankları Filistin’i ezerken İsrail’e “tank modernizasyonu ihalesi” vermeleri gibi!

        ***

        Türkiye, işte yine aynı iktidarla, o vakit o uçaklara ateş açmadı, onları düşürmedi; hava sahasını ihlal etti diye.

        Elbette “Ankara olayı kınadı.” Suriye, İsrail’i suçlarken bile “dostu” Türkiye’yi rencide etmeyecek bir dil buldu.

        Bugün “Havuz yazarı” olarak doldurma kaleminden kan damlayanların kimi, o sıra “İsrail, Suriye ve İran’la ilişkimizi bozmak istiyor. Saldırı provası yapıyor” gibi şeyler yazdı.

        Türkiye asla İsrail uçaklarının nereden havalandığını pek açıklayamadı.

        İsrail uçakları ise, Suriye bir yana, Türkiye ile, tabii devlet ve hükümetle de alay eder gibi, 4 metrelik iki yakıt tankını “Türkiye hava sahası”ndan “Türkiye kara sahası”na bırakıvermişti.

        İmza atmışlardı; herhalde kıkırdayarak.

        Biri Hatay il sınırlarına, biri Gaziantep vilayet hudutlarına!

        ***

        11 Eylül 2007’de “Al sana tank!” diye yazmışım bu olayı!

        Aynı yazıda hatırlatma yapmışım:

        Genelkurmay’ın meşhur muhtıralı internet sitesi, ki onca Yunan ihlalinin yanı sıra geçende ‘Hakkari’de bir mevsim’de ‘Seninle bir dakika’ deyip hava sahamızı ihlal eden (sanki üslerdeki uçakları başka memleketteymiş gibi) Amerikan uçaklarını dahi duyurarak ‘postmodern’ yenilik yapmıştı ya, ‘tanklar ile ihlal’ üstüne bir şey demedi.”

        ***

        8yıl önceki olayı “bugüne bir faydası olur” diye yazmıyorum. Zaten ne yazsan, faydasız! “Basın özgürlüğü kırmızıçizgimiz” diyen doğru diyor; kıpkırmızı bir çarpı işareti!

        Ama “bugünü anlamaya” belki küçük bir faydası olur işte!

        ***

        Esasen, bırakın başkalarını, bir AKP’li bile şuna bakabilir:

        İktidarın daha başında, 1 Mart 2003’te, bugünkü Cumhurbaşkanı o sıra (henüz Başbakanlığı almamıştı) tezkerenin geçmesini istemiş olsa bile, 100 kadar AKP’li ve CHP’nin oylarıyla Türkiye dünyaya bir mesaj vermişti:

        Topraklarımızın, kim olursa olsun, bir komşumuzu istila ve işgal için kullanılmasına; Türkiye topraklarında yabancı askerlerin konuşlanmasına izin vermiyoruz. Biz de bu işgale katılmayacağız!”

        Millet Meclisi’nden çıkmış bu “demokratik” mesaj, Müslüman dünyasından Batı’nın halklarına, savaş karşıtı partilerine kadar Türkiye’ye inanılmaz bir “itibar” getirmişti; tabii AKP’ye ve liderliğine de! ABD’nin şahin, neo-muhafazakâr yönetiminin tehditlerine rağmen.

        Geldik 2016’ya. 13 yıl sonra, aynı iktidar “Bir komşusu işgal edilsin” diye çırpınıyor ne zamandır; hem Batı’yı buna ikna için uğraşıyor, hem “yabancı savaşçılar” barındırıyor, hem kendi halkını da vuran birilerine kapı açıp durmuş, hem ABD uçaklarına İncirlik’i hediye etmiş…

        Haliyle “itibar” da işte bu kadar!

        İtibar şart mıdır? Yok, değildir.

        O yüzden zaten, “Rus uçağı olduğunu bilseydik uyarımız daha farklı olurdu.”

        Bakın 8 yıl önceye; “İsrail uçağı olduğunu, ABD uçağı olduğunu bilince” ne kadar “farklı” olmuş o zaman!

        AL SANA TANK! (11 EYLÜL 2007)

        Diğer Yazılar