Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen bir davada “beraat” ettim.

        Suçlama “Soruşturmanın gizliliğini ihlal” ve benzeri şeylerdi. Hem de “Gizlilik” kararı olmayan bir dosya için.

        Zaten Hakim Bey de onu dikkate aldı.

        ***

        Suçlamanın ağzındaki bakla” esasında başka bir şeydi galiba.

        Suçlanan yazım “Dünyaya örnek Şah Fırat Operasyonu” ile “tek mermi atılmadan verilmiş şehit”e dairdi:

        1. Meclis’teki “Işid geliyor” uyarılarını “Hadi oradan” diyerek reddetmiş iktidar, “Mukavemet etmeksizin, içindekilerle birlikte” Musul Konsolosluğunu Işid’e teslim ettirmişti. “Ey Işid, Müslüman’san, bak lütfen yaramazlık yapma” devirleri.

        2. Sonra anlaşıldı ki, Işid bu kez Suriye’de, “Yurtdışındaki tek vatan toprağı” Süleyman Şah Türbesi’ni de ele geçirecek.

        3. Asırlarca kimsenin dokunmadığı, Osmanlı soyunun kökü kadim türbenin “işgali” tabii çok ayıp kaçacaktı.

        4. Devlet, ya oradaki karakola takviyeyle Işid’e karşı Süleyman Şah ve yattığı “vatan toprağı”nı koruyacaktı…

        5. Ya da teslim edecekti!

        6. Karar, Şah’ın, onu ve toprağı koruyan askerler ile türbedekilerin “kaçırılıp kurtarılması” oldu. Toprak “taşınmaz mal” olduğu için Işid “çatışmasız” teslim aldı!

        7. İşte ani “Şah Fırat Operasyonu”nun başarısı oydu. Ancak, çatışmasız, tek mermi atılmadan tek şehit verilmiş, Halit Astsubay zırhlı üzerinde cansız düşmüştü.

        8. Tüm sivil ve asker devlet büyükleri “harekâtı nasıl yönettiklerini” ilan ettiler; bazı hakikatler ile “tek şehidin nasıl verildiği” bulanık kaldı.

        9. Bir bulanıklık da, operasyonda, “terörist” denen PYD-YPG’den yardım alınıp alınmadığıydı. Devlet bunu şiddetle reddetti.

        ***

        Benim suçum” orada ortaya çıktı:

        1.Tek şehidin, zırhlı üstünde film-fotoğraf çekmesi emredilmiş, kamera yüzünden “kompozit başlık” dahi takamayan, çekim için ayaktayken şaşkın manevralara zorlanmış bir tankın namlusunun zırhlı kapağına çarpmasıyla kafası parçalanan Astsubay Halit Avcı olduğunu yazdım.

        2. İlk beyanlardaki gibi, nerdeyse kendi hatası sayılan kazayla değil; operasyondaki zırhlıların sağından solundan geçen “Kobani-Rojava” araçlarının, “eskortlar”ın da oluşturduğu karışık trafikte, hatalı sevk ve idare silsilesiyle can verdiğini yazdım.

        3. Mahkemede söylediğim gibi, bu hakikati o sıra 15 gün sonraki doğuma hazırlanan eşi ile doğmamış bebeğine karşı da borç saydım. Morgda ceplerinden sadece bozuk para çıkan bir insanın hatırasına da. “Halkın gerçekleri bilme hakkı”na da!

        4. Operasyona katılmış, kimi de suçlanan askerlerin gizlilik kaydı alınmamış ifadelerine dayandım.

        5. İfadeler; sadece “Tek şehit”in resmi beyandaki gibi ölmediğini ortaya koymuyor ve “başarılı operasyondaki bir dizi yanlış”a dikkat çekmiyor, bir başka hakikati de getiriyordu.

        6. Sınırın Türkiye tarafından başlanarak “eskort” alınmış, sınır ötesinde “eşlik ve yardım” yoğunlaşmıştı. “Türkçe bilmeyen eskort” için tercüman bulundurulmuş, o kadar ki bir “rehber” tank üstüne bile çıkmıştı!

        7. Bütün o karmaşa ve karanlık içinde, “tek şehit”in suçu da “tank komutanı” sayılan ama normalde bir orduevinde çay içmesi bile yasak olan uzman çavuşlar üzerine kalıyordu.

        8. Sivil ve askeri büyük komutanlar sorumluluktan azade ve araziydi; hakikat ise tam anlatıldığı gibi değildi.

        ***

        Şimdi gazeteci Amed Dicle’nin aktardığı “İmralı tutanakları” da şunu gösteriyor; “yalan” değilse!

        1.Süleyman Şah’ın (herhalde ruhunu yaralamış olan) nakli için, HDP’liler aracılığıyla hükümet “İmralı”yı devreye sokmuş.

        2. Bir heyet Kobani’ye gidip “operasyonu” görüşmüş.

        3. Mart 2015’te, hükümetin reddine rağmen Öcalan’ın “Aşme ruhu” dediği süreç yani!

        4. Zaten, Süleyman Şah da şahittir ki, kendisi şu anda, “terörist” denen PYD’ye emanet durumda, “Suriye Kürtleri”nin kırmızıçizgili toprağında yatıyor!

        ***

        Yine şu anlaşılıyor:

        1.İktidar ve önceki Başbakan (öyle bir devlet politikası olabilir elbet; diğerleri de devlet politikası olmasaydı!) “Tek kırmızıçizgimiz var. Suriye’de K.Irak benzeri bir yapılanmaya izin vermeyeceğiz” demişler…

        2. Öcalan da “Bizim kırmızıçizgimiz de şudur: Merkezi Suriye devleti içinde Kürtleri artık eritmeyeceğiz” demiş…

        3. Anlaşılıyor ki, “Kobani düştü düşecek” olmayınca, Işid vs. orada yenilgiye uğrayınca ve seçimden sonra da… Sınırın ötesi ABD (ve şimdi Rus) hatları haline gelince, “Kırmızıçizgiler” sınırın bu yanına, Cizre’ye, Sur’a, Silopi’ye taşınmış. Süreci bitiren PKK saldırıları ve devlet operasyonlarıyla!

        4. Garip olan şey şu: İncirlik’i açmışsın, ABD uçakları PYD ile ortak harekat yapmış. Süleyman Şah’ı kaçırıp oraya emanet etmişsin. Lakin “PYD terörist!”

        5. Şimdi Süleyman Şah muhtemelen şöyle hayret ediyor: “Yüzyıllar önce Asya’dan buralara uzandık… Kafamız vallahi bu kadar karışık değildi! Hale bak, beni bile kırmızıçizgiye atmışlar demek!”

        Fikr-i takip arşivinden:

        Doğmamış bir çocuğa mektup Başların ‘başarısı’ için başlıksız ölüm! ‘Şehit’in cebinden Eğilmeyen başlar, gözlerdeki yaşlar!

        Diğer Yazılar