Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir devleti kavramak istiyorsan, bir de sözde “çok değer verdikleri”ne ne ettiğine bakacaksın. Gerisini tahmin et!

        Özgür Örs gözleriyle gördü… Gökhan Yıldırım görüyordu ama o gözleri kapandı!

        ***

        Örs (mevzuu epeyce yazdım) “Hudut Karakolu”nda astsubaydı.

        Görevi “kaçakçı takibi, yakalanması.” Bu devirde “kaçakçı” sınıfına sadece Uludere gibi köylüler değil, “Işid mal-eleman trafiği” de giriyordu.

        Bir yıl önce, 1 Ocak’ta, yine emirle sevk edildikleri görevde sınırın az ötesine geçti, sınırdan girip çıkan silahlı gruba “rehine” düştü!

        Kısa süre sonra “MİT tarafından” teslim alındı.

        ***

        Başbakan Davutoğlu’nun o günkü “müjdesini” dinleyelim:

        “Suriye sınırında kaçakçılara karşı görev yaparken alıkonulan astsubayımızı az önce ülkemize getirdik. MİT’in başarılı operasyonuyla yuvasına dönmekte olan askerimize, ailesine, TSK’mıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Astsubayımızın ülkemize dönüşü nedeniyle milletimizin gözü aydın.”

        Daha ne desin Başbakan!

        Müjde ise müjde, başarı ise başarı, geçmiş olsun ise geçmiş olsun, “milletin gözü aydın” ise… yok öyle olmuyor işte!

        Başbakan bile “görev yaparken alıkonulan” dediği halde, disiplin kararıyla Örs ordudan atıldı…

        “Başarılı uzman çavuş” olarak astsubay yapılmışken, rütbesi er yapılarak. Biri yeni doğmuş, diğeri ondan az büyük iki çocukla. Yargı kararı olmaksızın.

        ***

        Atılma gerekçesi, “Mukavemet etmeksizin teslim olarak, terör örgütü propagandasına vesile olmak suretiyle TC ve TSK’nın dünyadaki itibarını zedelemek.”

        Aynen Musul Konsolosluğu’nun hükümet emriyle, mukavemet olmaksızın teslimi; “başarılı harekât”la, Süleyman Şah’ın kaçırılıp “vatan toprağı”nın mukavemet etmeksizin, imarıyla Işid’e teslimi gibi.

        Onu yapanlar kahraman olmuştu; Örs hain sayıldı.

        Avukatı Erkan Akkuş, Yüksek Disiplin Kurulu’na Başbakan’ın “Musul rehineler”ini alından öperken fotoğrafını da sundu; anlamadılar herhalde!

        ***

        Örs bir yandan hakkını ararken bir yandan çocuklarının rızkını aradı; çay ocağında işe başladı ve “yeni haber” şu ki, bir “müjde” daha aldı:

        2015 başı “görevde” rehin düşmüştü; 2015 sonu da, emirle görev yaptığı halde, “Emre itaatsizlikte ısrar”dan Askeri Mahkeme’de sanık olmuştu.

        İslim arkadan geliyordu ve altta kalanın asla peşini bırakmıyordu!

        ***

        Tabur Komutanı Askeri Savcılık’ta “tarihi kayıtlara geçecek” şekilde dedi ki:

        “Daha önceden alınan Işid’in asker kaçırarak rehine karşılığında takas için adam kaçıracağı… kimsenin mayınlı araziye girmemesi emri verdim.” Astını suçlarken, istihbaratı alınan veya bilinen “Işid eylem planı”nı da belirtiyordu.

        Nitekim “İddia”da bir bölüm de şöyleydi:

        “DEAŞ terör örgütü suçlamasıyla Emniyet’te ifadesi alınan İ.İ.’nin, ‘Özgür Astsubay kaçırıldığında Türkiye’deydim. E.B.’den önce Sınır Emiri E. A. İdi. Astsubay bir olayda sınırı geçmiş, E.A. rehin almış. H. A. isimli şahıs E. A.‘ya çalışır; onun boyalarını Türkiye’den Suriye’ye geçiriyordu. Geçiş noktası Ardıçlı Köyü karşısı. Astsubay onları yakalamak için Suriye tarafına geçmiş, teslim alıp kaçırmışlar. Bölge halkının bildiği konular. MİT’in onu teslim aldığını duydum.’diye beyanda bulunduğu…”

        “İddia”ya göre “başarılı MİT operasyonu” da pek yoktu; “elden ele, Işid’den eve teslim” için şöyle dendi:

        “Bu kişilerin şüpheliyi 5 Ocak’a kadar rehine tuttuğu, sonra Akçakale sınır kapısından Türkiye görevlilerine teslim ettikleri…”

        ***

        Suçlamada, Örs’ün telefonunun didiklendiği, komutan dışında kimseyle görüşmesi olmadığı, 206 sohbette kaçakçılıkla ilgili hiç kayıt olmadığı, cep ve smslerin çoğunun yılbaşı kutlaması olduğu, silinen kayıtlarda suç unsuru tespit edilmediği, ailesine ait çok sayıda resim-video tespit edildiği, müzik hariç ses kaydı olmadığı, “Kaçakçılar veya DEAŞ örgütü ile bağlantısının ve şüpheli hiçbir şeyin bulunmadığı” belirtiliyor… ama o “suçlu.”

        ***

        Şimdi üniversitelerde “temizlik” başladı ya… Biz gazeteciler kendi “temizlik” programlarımıza duyarlıyız ya…

        İnanın özgürlük, hak, hukuk, susturma, sindirme öyle “yazan-çizen”e mahsus bir şey değil! İki minik çocuk daha bunu öğreniyor.

        ***

        Gökhan Yıldırım ise Çiğli Üssü’nde astsubaydı. Sözde ihaleyle sivil şirkete verilmiş kamera takma işinde, bedava emek- angarya olarak asma kata çıkarıldı, emirle.

        İşi olmayan bir işte düşerek “şehit” oldu.

        Bilirkişiler, ona emri verenin emrindeydi. Astsubay meslektaşı “tanıklar” otorite altında, emir verenleri kusursuz çıkaran, öleni nerdeyse suçlu bulan iddiaları desteklemiş oldu.

        Düştüğü yer milimle ölçülüp 3 metre altında olduğu tespit edildi ki “iş güvenliği kuralları”na uysun. Çatışmada kopan parmağı milim milim ölçülüp “Gazi olamaz” denenler gibi!

        Cephanelikte 25 askeri ölümüne depoya tıkanlar ve aynen büyük sivil otoritelerimiz gibi, emir verenler, ise hep kusursuz, yanılmaz… Altta kalanlar hep kusurlu, suçlu!

        Diğer Yazılar