Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ölümün kıyısında olduğu tespit edilmiş tutuklu ve hükümlüleri, yeni raporlarla ‘iyidir’ diyerek tekrar cezaevine tıkan uygulamalar üstüne şöyle yazmıştım:

        Birbirinden hiç hoşlanmayan bugünkü muhafazakâr demokrat iktidar ile laik, Kemalist Rektör Kemal Alemdaroğlu nerede uzlaşmış, nerede ‘birbirinin kopyası’ olmuş, bir görün.

        Bir çok kişi, ya güvenmediğinden ya çekindiğinden, Adli Tıp’tan önce, bu konuda yetkin olan İstanbul Üniversitesi’ne başvurup rapor alıyordu.

        Alemdaroğlu bu raporları yasakladı. Çünkü raporlar bazen ‘devlete karşı’ olabiliyordu.

        Demokrat AKP Hükümeti de gelir gelmez Adli Tıp’la oynadı, çünkü bazen ‘devlete, nizama karşı, bazen tecavüzü hasıraltı eden kadim ahlaka karşı’ raporlar çıkıyordu.

        Meselenin özü; birbiriyle uzlaşmaz çelişkide sanılanları bile birleştiren zihniyet!

        Meselenin özü; insanları, mağdurları, hastaları, cesetleri devletin, siyasetin, önyargının, hukuksuzluğun gölgesinden kurtarabilmek!

        Meselenin özü; gerçekten demokratik hukuk devleti olabilmek.

        AKP’nin tayin ettiği Adli Tıp Başkanlığı, kendilerine hakaret edildiği iddiasıyla, laik Kemalist Alemdaroğlu’nun rektörlüğüne başvurdu.

        ‘Çağdaş üniversiteye, ilim ve irfan yuvalarına yakışır’ bir soruşturma sonucunda, Prof. Sermet Koç Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından…

        Prof. Şebnem Korur Fincancı, İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alındılar!

        Mesleklerinde yetkin olan, iki önemli tıp fakültesinde adli tıp alanında en üst konumda iki profesör, sırf bilimsel, insani, adli, tıbbi görüş ve eleştirilerini ‘Adli Tıp’ adına dile getirdiler diye… Adli Tıp iktidarı ile Üniversite iktidarının bağımsız, bilimsel, insani düşünceye tahammülsüzlükleri ile cezalandırıldı.

        Dünya görüşleri sözde çelişen iki ‘iktidar’; bağımsız, bilimsel, insani, eleştirel çabaları boğmakta nasıl uzlaşabileceklerini kanıtladı.

        İki saygın ismin cezalandırılması, başkalarına da gözdağı elbette.

        Aklın, bilimin ve ille de vicdanın gösterdiğini değil, emredileni yapın. Her halükarda devleti kollayın. Duymayın, görmeyin, konuşmayın. Bırakın gerçekler dağınık kalsın!

        Aydın değil; devletin, iktidarın, rektörün ampulü olun!

        Asıl merak ettiğim, üniversite camiası, çalışma arkadaşları, tıp ve hukuk insanları ne yapacak, ne diyecek? Mesela bugünkü basın açıklaması demokrat medyada ne kadar yer bulacak!”

        ***

        Yukarıdaki yazıyı tam 12 yıl önce, 16 Haziran 2004’te Sabah’ta yazmışım. Tabii bugünkü değil, o günkü Sabah.

        Arada “sen darbecisin, sen de mürteci” gibi geçimsiz bir dönemleri olsa da, o günkü “Mutabakat ve Terakki”, Şebnem Korur Fincancı’ya 12 yıl sonra kelepçe de taktı!

        Helal olsun sizin cumhuriyetçiliğinize, sizin de demokratlığınıza.

        ***

        Hayatını rezalarla mezalarla kutuculuk, saatçilik, masacılık, bağışçılık, anutçuluk değil; cezalarla, ezalarla, insana yapılan eziyetlerle mücadele etmeye adamış Şebnem Korur Fincancı’nın…

        Gazeteciliğini gazetecilerin ve insanların başına gelenleri duyurmaya adamış Erol Önderoğlu’nun, daha gazetecilik hayatımın başında tanıdığım, hep doğru ve dobra olmaya çalışmış Ahmet Nesin’in bileğinde kelepçe.

        Henüz yapılmasalar da iki “tarihi eser” olan “Topçu Kışlası ile Selatin Camii”nin, yani bir zamanlar bir ötekini düşman saydığı sanılmış “Cami ile Kışlanın efendilerinin büyük mutabakatı”nın muhteşem sentezi, 12 yıl önceki uzlaşmadan bugünkü büyük mutabakata varışın simgesi, Şebnem Korur Fincancı’nın bileklerindeki kelepçe!

        Onca insanın acısına, hatırasına, bir huzur bulamamış ruhlarına da kelepçe!

        ***

        Astsubay ve uzman çavuşlara, alttaki askerlere yapılan eziyet” üzerine yazdığım yazılar yüzünden Genelkurmay’ın bana açtığı 3 yıla kadar hapis istenen bir davada da, haberi yapıp dünyaya yayan yine Erol Önderoğlu’ydu.

        Bu insanlar bir gazeteyle “dayanışma için bir gün sembolik genel yayın yönetmeni” oldular diye, “mobingci, katip, emir kulu yönetmenler” ülkesinde kelepçelendi.

        Gazeteciliği her yanından kirletenler el ovuştururken, onların elleri zincirli.

        Öyle ya, “teröre yardım ve yataklık suçu.”

        Bu kadar çok “teröre yardım, yataklık ve propaganda” davası açılmışken, hiçbir savcının, hakimin aklına; ister PKK, ister “Paralel”, hatta isterse Işid olsun, ille “yardımcı, yatakçı, propagandacı” aranıyorsa, nice iktidar mensubu, devlet elemanı ile özel ulak kadrosundaki medya kâtibinin de bu “suçlar”ı işlediği, hem de neredeyse hepsini birden işlediği gelmeyecek mi?

        Aklı, vicdanı, ruhu kelepçelenmiş bir memleketmiş demek iktidarın da muradı…

        3M ya da MMM…

        Militer Muhafazakâr Model!

        Not: Müsaadenizle birkaç gün ara… İyilik dileklerimle!

        Diğer Yazılar