Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı “Rabb’im ve milletim affetsin” demişti.

        Önceki Genelkurmay Başkanı Özel de “Milletim affetsin” dedi ve ekledi:

        “Sadece biz değil, millet hepimizi affetsin. Asker-sivil, sorumluluk makamındaki herkes milletten özür dilemeli.”

        ***

        Tamam, Allah affeder affetmez, tabii ki bilemeyiz ama milletin gönlü geniştir. Hafızamız ise dardır. O yüzden o mümkün.

        Lakin şunca yılda doğrudan zarar görmemişin affetmesi kolay da, zarar görmüşler ne olacak?

        Devlet erkânının şimdi yaşadığı pişmanlıklar yüzünden hayatı kararanlar ne olacak?

        “Biz de yanıldık, kandırıldık, Allah ve milletimiz bizi affetsin” diyen ama şu anda doğrudan işlediği bir suçtan değil, ilişkilerinden, şüphelerden, ihbarlardan, okulundan dolayı aynı torbada hayatı kararmakta olanlar ileride ne olacak?

        Bir şeyle suçlanmadıkları halde, okulları kapatıldığı için mağdur olanlar, işyerleri kapanınca işsiz kalanlar ne olacak?

        Onca kaybın aileleri, çocukları ne diyecek sonra?

        Hakkı yenenler, hayatı kemirilenler, geleceği çalınanlar ne olacak?

        kayırma, torpil, kıyak, sınav hırsızlığı, kadro gaspı ile geçmişse...

        Askeri okullardan atılmış olanlar, ordudan atılmış olanlar, öğretmenliğe, polisliğe, başka memuriyetlere girmesi, kadro bulması engellenmiş olanlar...

        12 yıl boyunca gençliği, idealleri, hakkı, hukuku vurulmuş olanlar...

        Suçlandıkları için intihar eden askerler, iş bulamadığı için intihar eden öğretmenler, baskı-zulüm gördüğü için intihar eden asker, polis ve askeri sivil memurlar ne olacak?

        Madem “2002-2007 arası hakikaten darbe tasavvurları var mıydı” sorusunu da, “Varsa bile sorumlusu kimdi, bu kadar suçlanan insan nasıl damgalandı, kumpasın hacmi, ölçüsü, hedefi neydi?” ayrıntılarını da bir kenara bıraktık...

        Bu suçlamalarla cezaevinde ölenler, sevdiklerinden kopartılanlar, meslekleri mühürlenenler, onca manşet ve haberle arşivlere suçlu, lekeli gibi geçirilenler ne olacak?

        Onların affetmesi nasıl mümkün olacak? Allah’ın affetmesi nasıl mümkün kalacak?

        Gasp edilen hayatlar, haklar, özgürlükler nasıl yerine konulacak?

        Hatta şunu bile sorabiliriz: Yıllarca “sivil-asker sorumluluk makamındaki herkes”e güvenip çocuklarını onların muhabbet gösterdiği okullara ve hatta cemaatlere gönderen, çocuklarının ancak öyle iş bulabileceğini yahut yükselebileceğini düşünen, referansı hep AKP’den önceki ve AKP’li büyüklerin övgülerinde, takdirlerinde, taltiflerinde gören aileler ile o çocuklar da ne olacak?

        ***

        Ben bile kendi küçük hayatımda bakıyorum:

        Açılmış “askeri” davaların neredeyse hepsinde, şimdi “örgüt” denen, tutuklanmış, ordudan atılmış birçok rütbeli ismi görüyorum.

        Esas onların canını yaktığı askerleri, askeri okul öğrencilerini, ailelerini, sivil memurları görüyorum.

        Şimdi kapatılan askeri okullarda, hem geleneksel hem de “örgüte özel” (demek başkalarına yer açılsın diye) eziyetle yıldırılan, bunaltılan, dışlanan ve atılmak bir yana; emekli küçük asker, kamyon şoförü, köylü, işçi, memur dar gelirli ailelerine anormal “okuldan ayrılma” tazminatı ödettirilen çocukları görüyorum.

        Daha ötesi; bütün bunları gündeme getirirken, bugün bazısı “af” dileyendilemeyen, kimi hâlâ etkin görevlerde olanların da, “Tanırım iyi çocuktur” diye “ilgili şahsı” korumalarına veya davaları bizzat açtırmalarına muhatap olduğumu hatırlıyorum.

        ***

        Elbette (bizatihi darbe girişiminde olmayıp) kafadan suçlanıp bir listeyle görevden alınan, hapse atılan, kötü muamele gören, ailesi, çoluk çocuğu damgalanan herkesin henüz “masumiyet karinesi” var. En azından kâğıt üstünde. Çünkü “demokrasimiz” temel hak ve özgürlüklerden her zaman hoşlanmıyor. Sıla’da linci, daha hüküm giymemişlere bile “duasız, selasız, kabirsiz” gömülmeyi, kötü muamele ve işkenceyi de mümkün görebiliyor.

        Ancak yine de bir örnek davama baktım.

        Zirve Katliamı ile ilgili bir yazıdan ötürü kazanıp kaybedip tekrar kazandığım bir davada, Yargıtay’da son anda, karar düzeltme gibi sıradan sayılan işlemde, birden önceki oylarını değiştirip aleyhimde kullanan üyeleri de şimdi o listede gördüm. Belki tesadüf.

        O davam da hâlâ AİHM’de. Ama beni mahkûm edene de şimdi hâkim, Yargıtay üyesi denmiyor!

        Bunlar yine de önemli değil.

        Asıl büyük davaları, asıl büyük hak gasplarını, asıl hayatı çalınan yahut alınanları düşünün. Şimdi “terör örgütü”yle bile suçlananların aldıkları, verdikleri kararları, davaları, cezaları, ezaları düşünün.

        “Af” tamam samimi bir talep ama hafif kalıyor!

        ***

        Belki samimiyetle af dileyen hafifliyor...

        Ama tarihi yanlışlar, hatalar, ayıplar, kayıplar, günahlar, haksızlık ve adaletsizlikler tüm ağırlığıyla kalıyor.

        Bazen çoktan alınmışverilmiş bir hayatın mezar taşına yüklenerek...

        Bazen çoktan çalınmışsilinmiş bir hayatın gözyaşına yıkılarak!

        Yanlışım yoksa, bir ayet “Allah seni affetsin” deyip şöyle devam ediyor:

        “Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir, bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?”

        Diğer Yazılar