Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YURDUN her köşesinde, karakollar, polis merkezleri, parklar, okullar, sokaklar “Şehit...” adı taşıyor.

        Polis, asker can veriyor; sivil ve askeri erkân önce toprağa veriyor, sonra adını bir köşeye veriyor.

        Nice çocuk, zaten bir babanın acısıyla başlamamışsa hayata, oyundan okula, o nice köşede “Şehit...” adıyla büyüyor.

        “Şehit...” sokağında yaşıyor, “Şehit...” parkında oynuyor, “Şehit...” ilkokuluna gidiyor!

        “40 bin ölümüz” dediğimizde, 30 bin kadarının “terörist, terör örgütü üyesi, terör örgütüne yardım ve yataklık” sıfatını taşıdığını da unutmayalım.

        Bir felaket de orada binlerce aileye nüfuz ediyor.

        Bu “terör”ün, bu “savaş”ın, bu bitmek bilmeyen “katliam”ın içinden “gelecek nesiller” çıkmaz.

        Onlar daha çocukken, daha bebekken, daha doğmadan “geçmişin nesilleri”dir!

        Geçmişle yaşayacaklar, belki dağın iki yanında o geçmişle ölecekler, geçmişle acı çekecekler, geçmişin acı, öfke ve nefretleri içinden çıkamayacaklar.

        ***

        Ne hazin ki, öyle ya da böyle, “gelecek nesillere bir gelecek” ihtimaline en çok bu iktidar yaklaşmışken, şimdi en son sürat de o uzaklaşıyor.

        Tamam, elbet kendi başına değil.

        6 milyon oyunu, “barış” ve “Türkiye partisi” umudunun hendeklerde, bombalı araçlarda, pusularda ezildiğini, çiğnendiğini görmek zorunda kalan HDP de, uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyor.

        MHP’nin zaten öyle bir vaadi, verdiği o tür bir umut olmadı.

        CHP ise, ne verdi ne vermedi, hep belirsizlikte kaldı.

        “Bombalanan Meclis”ine sadece o gün orada sığınağa inen milletvekilleri değil, sokaktaki veya evindeki, ama darbeye karşı bir halk sahip çıktı.

        O Meclis’in onlara borcu, Cerablus’a kırmızı çizgiye giderken, Cizre’den Türkiye Şehit Polis Merkezi’ne 11 “şehit” polis daha, Gaziantep’ten Türkiye Katliamlar Mezarlığı’na 30’u çocuk 54 kurban daha, Artvin Anamuhalefet Konvoyu’ndan Sıvasız Hane Şehitleri Toprağı’na bir asker daha gitmesini önlemek, ülkeyi ve halkı bu cendere, bu cinnet, bu cehennem, bu kan kırmızı çizgi içinden çıkarmak!

        ***

        7 Haziran seçimleri’nin “istikrarsızlık” getirdiğini savunan iktidar, onun sadece “Tek Parti İktidarsızlığı” getirdiğini ama Meclis’te bir koalisyonla, barış umudunun devam ettirilebileceğini kabul etmedi.

        Tam tersine, 1 Kasım seçimleri, “İstikrar mı istikrarsızlık mı?” diye sunuldu.

        Millet “istikrar”ı seçti ama “istikbal” öyle çıktı mı?

        Yüzlerce şehit, yüzlerce sivil kaybı, binlerce “etkisiz hale getirilen”, yıkılmış kentler ve bir de “istikrar abidesi ve güvencesi” devletin içinden, hain, vahşi, gözü dönmüş bir darbe girişimi.

        Hem de “şehitler ordusu” nun içinden, hem de “inançlı askerler” denenlerle, hem de “teröre karşı mücadele, bombardıman” yetkisi verilmiş komutanlarla, hem de Türkiye Şehit Polis Merkezi’ne, kahpe Gölbaşı Polis Merkezi bombardımanıyla “47 şehit polis daha” yollayarak!

        ***

        Bu tabloda ne istikrar var, ne de (o kadar “FETÖ’cü”nün nasıl, kimler tarafından o mevkilere istihdam, tayin ve terfi ettirildiğini, edildiğini düşünmezsek) 15 Temmuz Direnişi dışında bir başarı var.

        Meselemiz ille iktidar yanlışını itiraf etsin, sonra da Allah ve millet affetsin değil!

        Bu felaket hep birlikte yaşanıyor, tüm cenazeler hepimizin.

        14 yıllık bir iktidar artık bundan çıkışın yolunu bulmalı. Nasıl dün başka yollar aramış, çok yaklaşmışsa, yine öyle. Hem bu kez muhalefet de var!

        Ama HDP’yi de dışlamadan. 6 milyon oy vermiş insanların siyasi temsil, Meclis’te var olma imkân, ihtimal ve hakkını da yok etmeden!

        LİNÇ OPERATÖRÜ OLMAK ŞART MI?

        DEMOKRASİYE sahip çıkıyoruz, hukuk devleti diyoruz ama en sevdiğimiz iş “linç operatörlüğü”.

        Medya ve sosyal medya kimilerince öyle kullanılıyor. En iyi malzeme ezelden beri aynı: Vatan hainliği!

        Daha önce “vatan haini” diye saldırılmış olanlar bile, bundan bir akıl ve vicdan çıkarmak yerine, aynı hoyratlığı ediniyor.

        Bu üslup, bu dil, bu nefret, bu linçseverlikten ne demokrasi kültürü çıkar, ne hukukun özü.

        Olsa olsa hepsinin canı çıkar!

        Hele bir de, bugün “hayın” dediklerine dün “sayın” diyenler yok mu! En çok onlar bağırıyor ki, öncelikle kendi eski sesleri, sözleri, özleri boğulsun, duyulmasın, silinsin, unutulsun, bastırılsın.

        Ama öyle olmuyor Kamil! Ne söylenmişse, baki kalıyor bu sahnede.

        Diğer Yazılar