Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        O zamanlar da hazırladığımız gazetelerin çok yanlışı, eksiği, ezberi, tabusu vardı.

        Bazılarını bile bile yapmış oluyorsun, bazılarını bilmeden.

        Bazılarını devlet, millet, ideolojik kuşatmaları altında... Bazılarını toylukların, aptallıklarınla.

        Ama şunu söyleyebilirim:

        Haber heyecanı, haber atlatma histerisi, her gün okuru yeniden cezbetme heyecanı...

        Bunların hepsi “bazen iyi ve bazen kötü” gazeteciliğe dairdi!

        Şimdilerde de, bilemediğimden işte, tam öyle mi, bilemiyorum!

        ***

        1994 Haziran ayıydı.

        Milliyet’te “Başbakan ailesinin ABD’deki serveti”ni, belgeleri, fotoğrafları ile manşetten ve tam sayfa iki gün vermiştik; rahmetli Turan Yavuz imzasıyla.

        DYP-SHP hükümeti sallandı. Uzatmayacağım. Galiba devlet de sallandı.

        Haberi sansürleyen Hürriyet ve Sabah da sallandı.

        Esasen, haber gururu yaşarken, mesela ben de sallanmaya başlamışım!

        İkinci kızım yoldaydı. Kafam gelip gidiyordu. Babasız büyümüş bir çocuk olarak, çok sevdiğim gazetecilik de olsa, hiyerarşiler içinde debelenmek yerine çocuklarımla olabilmek istiyordum. Devlet-hükümetsermaye katlarına verdiğimiz rahatsızlıklar da büyüyordu.

        Milliyet Hürriyet’i satın alınca da medya dengeleri değişmiş, “En büyük medya grubu” elindeki “devlet gazetesi Hürriyet”le birlikte artık başka bir şey olmak üzereydi..

        Benimle aynı gün, 7 Ağustos’ta ikinci çocuğum doğdu. Gazetenin logomizanpaj değişikliklerini de hazırlıyorduk. Onları bitirmek istedim.

        O arada bir gün Zeynep Oral dedi ki: “İsviçre’de 12 Eylül sürgünü olan Nihat Behram, Yılmaz Güney’in Türkiye’den kaçışını en yakın tanıklıkla anlatan notlara sahip. Ayrıca, kaçışın 8 mm filmi de varmış.”

        Yine atlatma haber telaşı. Gittik Basel’e.

        Sanki bir başkası da ele geçirir haberi yapar telaşıyla dönüp hemen yazı dizisine, kaçışında Güney’i bir tekne dümeninde gösteren film ve fotoğrafların yayınına başladık.

        Yazı dizisine başlamak için “ilk tatil günü” iyi olurdu!

        ***

        O “tatil günü” 30 Ağustos’tu!

        O vakitler, her milli bayram, hele 30 Ağustos, gazeteyi tam sayfa bayrama ayırmak adeta devlet emri, gazetecilik geleneği.

        Biz “haber ve fotoğraf verme heyecanı”yla, “30 Ağustos Kutlaması”nı sürmanşette, çeyrek sayfa kadar galiba, belki daha dar bir banda koyduk.

        İlk sayfanın büyük kısmı, “İlk kez yayınlanan belgeler, fotoğraflar ve filmle, Kaçış” oldu.

        30 Ağustos... Bir tekne dümeninde, yıllar sonra ilk kez belgelenmiş Yılmaz Güney’in “yurttan kaçış”ı... Hayatının sonuna da yelken açışı!

        ***

        O gün gazete yıkıldı. İki manada. Çok ilginç ve farklı bir gazeteydi. İlgi çekmişti. Ama devletin tüm zirveleri, Genelkurmay ve Kuvvet Komutanları, DYP iktidarı, muhalefet partileri, işte “resmi konumlu ve resmi bakışlı” asker-sivil kim varsa, anormal tepki göstermişti. Gazetenin patronajı ve çevresi dahil.

        “Devlet”in de, kısa süre önce “Başbakan’ın gizlediği serveti”ni veren gazetecilerden “intikam” gerekçesi ortaya çıkmıştı.

        Sonrasında kovdurma talepleri arasında logomizanpaj işini bitirip istifa etme günüm geldi. O gece hemen rahmetli Ufuk Güldemir yönetime geldi. Artık kendi tercihi mi, yoksa istek miydi, ilk işi de “Çiller Hükümeti”yle (Refahyol değil) barıştırmak oldu.

        ***

        O 30 Ağustos tepkisi, bir süre sonra yeni koalisyona karşı (medya ittifakıyla) “28 Şubat” diye çullanan tarihi vaziyetin ilk provalarındandı belki de.

        Kendilerini herkesin üstünde gören bir kısım paşa! Tabii siviller de.

        Bu ülke için en acısı da, “her şeyi bildiklerini, her şeyin doğrusunu, iyisini bildiklerini” düşünen ve bunu “mutlak şart ve itaat” olarak dayatmayı normal sayanların varlığı ve tarihi yanılgıları işte.

        ***

        22 yıl sonra, 30 Ağustos’ta baktım: 1922 kendi başına bir milletin, halkın, askersivil zaferi! Ne 1994 komuta ve iktidar heyetleri, ne 2016 iktidar ve komuta heyetleri isim, telif ve mülk sahibi.

        Ama şimdi iyi öğrendiğimizi sandığım şey bu değil; tabii hepimiz öğrenmişsek:

        Biz artık, asker-sivil, komuta, kibir, bilmişlik efendilerinin öyle her şeyi bilemediğini, yanıldığını, kandırıldığını, uyuduğunu; bırakın 30 Ağustos 1922’yi, en yakınlarında olan biteni dahi göremediklerini öğrendik!

        Bir 30 Ağustos günü bir gazete “Yılmaz Güney haberi” yaptı diye köpürenler 28 Şubat fiyaskosunu, bence 2000’lerde kimi darbe planını, “genç subaylar”ının bir kısmı ise büyüyüp 15 Temmuz Felaketi’ni yaşattı bu ülkeye.

        ***

        AKP iktidarının güçlü isimlerinden birinin general kardeşini, daha 2015 Şûrası’nda terfiyle “daha da paşa” yapan; evet ama yetmez, onun için özel olarak bir de “Genelkurmay Stratejik Dönüşüm Dairesi” kurup başına geçiren...

        Ve şimdi “15 Temmuz Darbe Girişimi”nin temel plan ve “stratejisi”nin o dairede yapıldığını keşfeden çok akıllı, çok bilgili, her şeyi görebilen asker ve sivil büyüklerden söz ediyoruz!

        Askeri okulları, askeri hastaneleri, kibirli komuta kademelerini öyle de böyle de teslim etmiş stratejik dehalardan!

        Yılmaz Güney haberine kızana kadar, demokratik denetim, akıl, strateji, öngörü geliştirseydiniz keşke.

        Hâlâ durmadan gazeteci toplayana, sansür ve baskıbaskın yapana kadar, kendi hatalarınızı iyi görseydiniz!

        Not: 22 yıl önce gibi olmasın diye bu yazıyı 31’inde yayınlıyorum!

        Diğer Yazılar