Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünkü “İslam Alemi’nin gururu” başlıklı yazıya devam etmiş olayım.

        Cumhurbaşkanı başlıktaki sözü, yani kısalınca bu hale de gelebilen sözü 18 Ağustos’ta söyledi:

        Darbe girişiminde Batı’nın tavrı”nı eleştirirken, “Birkaç samimi dostu ve ülkeyi bir kenara koyarsak, İslam dünyasının da bu tavır içinde olmasını anlamamız mümkün değil. Kimin ne düşündüğünü, ne hesaplar içinde olduğunu biliyoruz. Gün ola harman ola” dedi.

        ***

        O sıra “kenara ayırdıkları” içinde herhalde Katar vardı ama S. Arabistan hakikaten var mıydı, bilmiyoruz. Birleşik Arap Emirlikleri kesin yoktu herhalde!

        Mısır’da kardeşimiz Mursi’ye karşı darbe yaptıran” S. Arabistan’ın Türkiye’de “Mursi’nin kardeşine karşı darbe yaptırması” da açıkçası akla gelmeyecek şey değil. Belki öyle düşünülmemiştir, öyle de olmamıştır ama olmayacak şey değil işte!

        Lakin BAE hakkında düşünülmemiş olabilir mi? Bak ondan hiç emin değilim!

        ***

        Fakat ABD Dışişleri’nin, tüm muhabbete rağmen S. Arabistan ve Katar hakkında esasında ne düşündüğü, bunu telaffuz etmediği ama düşündüğü bir “sızıntı”yla ortaya çıktı zaten.

        Counterpunch’ta Patrick Cockburn, yakında yüzde 51 ABD Başkanı olacak Hillary Clinton’ın sızan maillerinden birinde, “ABD Dışişlerinin 17 Ağustos 2014 notu”nu yazdı.

        Cumhurbaşkanı’nın “anlamak mümkün değil” beyanatından tam iki yıl önce ABD Dışişleri’nin “bir şey anladığı” anlaşılıyor:

        Katar ve S. Arabistan yönetimlerine baskı yapmak için geleneksel istihbarat ve diplomatik güçlerimizi kullanmaya ihtiyacımız var. Çünkü bölgedeki Işid ve benzeri radikal gruplara kaçak mali ve lojistik destek sağlıyorlar.”

        Cockburn, bu “memo”dan iki ay kadar sonra, Ekim 2014’te ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın da Harvard’da “S. Arabistan ve Körfez ülkeleri” ile bu arada Türkiye’yi de suçlayan konuşmasına dikkat çekiyor:

        Esad’ı indirmeye ve bir nevi Sünni-Şii savaşına o kadar takıntılılardı ki, Esad’a karşı her kim savaşıyorsa, onlara milyonlarca dolar ve binlerce ton silah gitti.”

        ***

        Şunu iyi biliyoruz:

        ABD yönetimi, devlet aygıtı, Pentagon, Dışişleri, yüzsüzlük haricinde, bu tür eleştirileri yapabilecek en son merci!

        Zaten bir adım ileri iki adım geri yapıyorlar ama ondan da ötesi, hem başta S. Arabistan, Körfez ağalarına verdikleri destekle, hem de herkesi herkese karşı kullanan, bu arada “terörist” dediği örgütlerle de dans eden “country” tarzıyla!

        Clinton başkan seçilince, yapacağı da yine bu.

        ***

        Fakat “Türkiye dünyası”nı anlamak da mümkün değil!

        Ortadoğu bir Esat varsa, bin bir fesat var. Ve bunların hemen hepsinde Suud Sarayının ektiği kindar, fitneci tohumlarla on binlerce insanı hayattan, toprağından koparan kanlı hasat var.

        Türkiye’nin sarılıp durduğu Saray bu.

        12 Eylül darbecisi Evren’in de koşup “Rabıta” kurduğu…

        Mısır darbecisi Sisi’nin de parayı, aklı, teşviki, tahriki bulduğu Saray!

        Ne Mısır’daki kanlı darbeyi desteklediği için tek kelime laf edebilmişiz, ne Ortadoğu’ya ektiği tüm fitne için tek kelimemiz olmuş, ne o fitnelerin de toprağından kopardığı yüz binlerce insanın bir tekine dahi kapısını açmamasını dert etmişiz, ne Arap Baharı’na ve halkların uyanma ihtimaline karşı gaddarlığına isyanımız olmuş, ne Türkiye’yi ittirdiği, sürüklediği bataklıklardan iğrenmişiz…

        Ne mezhep nefretlerini, ne demokrasiden tiksinmesini, ne Bahreyn’de, Yemen’de sivilleri katletmesini, ne “göçmen işçiler”i köleleştirmesini, ne Haccı bir katliama dönüştüren kibrini önemsemişiz.

        Bir de ABD’de gündeme gelmiş “11 Eylül iddiaları”na karşı da Saray’a kefil oluyoruz.

        ***

        Bütün bunların çok ciddi sebepleri olmalı.

        Bir demokraside “seçilmişler” bunu halka izah etmekle yükümlü olur.

        Darbeye karşı korunmuş olan hakikaten “demokrasi” ise, 12 Eylül’den Sisi’ye kadar nice askeri darbeyi desteklemiş, Ortadoğu’da onca fesat tohumu ekmiş, kibirli, mağrur, zalim, insan hakları ve demokrasiye düşman bir devlet varsa, ona bu kadar çok sarılmazsınız.

        Çünkü nezle bile olsa, bulaşır…

        Bunun gribi de var, vebası da, daha fenası da!

        Önce sağlık, para sonra!

        Öyle ya, “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi… Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır!”

        Hakikaten İslam dünyasını anlamak mümkün değil!

        Diğer Yazılar