Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Östersunds takımı sadece antrenman yapmıyor, topluca resim yapıyor, hep birlikte sergi açıyor, film seyrediyor, kitap yazıyor, şarkı söylüyor, Kuğu Balesi’ni sahneliyor, tiyatro oynuyormuş.

        45 binlik şehirde bunları bulmuşlar yapacak!

        Oysa biz 45 binlik stat yapıyor ama oynayacak oyunu zor buluyoruz.

        Östersunds’un toplam değerince bonservisle alınmış oyuncunuz var, ama “takım oyunu”nda bir şarkınız, baleniz, bir tiyatronuz yok!

        *

        Tudor’un “beynelmilel” başarısı yokmuş; bulduğumuz sebep şimdi bu.

        Dünya futbolunda 300 küsuruncu olan 20 yıllık İsveç takımının çok vardı; öyle Juventus da değil, sadece İngiltere alt liglerinde oynamış ama 7 yıldır bu takımı takım yapan teknik direktörü Graham “Harry” Potter’ın çok vardı!

        *

        “10 maç yapsalar 9’unda yenecek Galatasaray”ın “yapılmış 2 maçta hiç yenememesi”ndeki sorun belki “milli” dir; hayatımızın sertliği, günübirlik cila ve cafcafa düşkünlüğümüz, özgürlük ve ortak disiplinden nefret edip otoriterliğe müptela oluşumuz, mutsuz toplumdan bir mutluluk oyunu çıkarabileceğimizi sanmamız ve “futbolun geleceği ile geleceğin futbolcuları” üzerine zerre derdimizin olmamasıdır.

        *

        İranlı Gados topu kapıp sürerken ceza sahasında düşürülüyor ve penaltıdan golü Iraklı Nuri atıyor!

        Göçmenden (İbrahimoviç gibi) futbolcu yaratmakla, futbolcudan göçmen yaratmak arasındaki fark; 17 yılda, Süper Kupa sahibi ile “kasaba takımı” arasındaki büyük farkı kapatıyordur belki de.

        Elbette ne bu onları anormal büyütür, ne Galatasaray’ı anormal küçültür. Şunu yapar: Kulüp kurulunca 45 binlik şehirde peş peşe açılan futbol okullarına giden İsveçli ve göçmen çocuklar daha da çoğalır, daha umutlu olur. Bizim U17 milliler yine sağda solda kaybolur!

        Galatasaray Lisesi’nde yetişmiş yönetici bile, bir çocuk, bir genç yetiştirmeye “Fransız!” Bildikleri Fransızca Gomis, Belhanda vesaire. Onların nasıl yetiştiği değil!

        Senin Nuri’n Almanya’da yetişiyor, o Nuri’yi bulup kendi yetiştiriyor!

        *

        Meselenin hamaset, efelenmek, şovenlik değil; bir oyun sevmek, huzurlu, mutlu olmak, çocuklarını umutla büyütmek olduğunu belki futbol anlatır bize.

        Zaten başka türlü anlamıyoruz.

        Östersunds mutlu oyuncularla bir umut yolculuğuna çıkarken; burada milli oyuncular, Milli Takım Kaptanı’ndan sonra Milli Teknik Direktör de, “haklarını, namuslarını, erkekliklerini, reisliklerini, haysiyetlerini korumak için yaptıkları”nı anlatıyor.

        Futbol tarihimizde “çok başarılılar”dan ve servet kazanmışlardan söz ediyoruz.

        Sanki bu ülkede yüz binlerce insan her gün ailece; hakkına, hakikatine, haysiyetine, hayatiyetine saldırıya maruz değilmiş; onların yaslandığı otoriteler tarafından hırpalanmıyormuş gibi. Sanki ülkedeki tüm haksızlıklara isyan etmişler gibi!

        Gados ile Kaptan Nuri tiyatro oynuyor, biz masal anlatıyoruz.

        Her masalı da destan sanıyoruz!

        Diğer Yazılar