Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Beşiktaş, topa (yüzde) 10 puan daha az sahip olarak, yarısından daha az şut atarak, daha az pas, çok daha az isabetli pas yaparak, daha az adam geçerek, daha az kornerle Leipzig’i nasıl yendi?

        “Enerji içeceği” kazanına düşmüş gibi koşturan, ortalama 5 yaş küçük gençleri nasıl yendi?

        2 T, yani Tribün ve Tecrübe, tamam!

        Ama Beşiktaş’ın oyun sırrı, epey üstün olduğu ve o maç daha yukarı çektiği iki şeyde:

        Çok daha az top kaptırıyor, çok çok daha fazla top çalıyor!

        Şampiyonlar Ligi üst seviye takımları maç başı ortalama 20’ye yakın şutla oynuyor ve kabaca iki kategoriye ayrılıyor:

        Çok adam geçen, maçı esasen karşı kale önünde oynayan: Barcelona, Manchester’lar, Tottenham gibi.

        Bir de yüksek oranda top çalarak, kaparak, rakibi fenersiz yakalayan: Chelsea, Sevilla, Bayern gibi.

        Her ikisine de dayanan iki “mükemmel” var şu anda: PSG ve Real Madrid.

        Beşiktaş 8 şutta 4 kale, 2 gol. Leipzig 20 şutta 1 direk, 2 kaleci, çok sayıda dağlara taşlara.

        Maçın bir yüzü bu, bir yüzü de o gençler 16 top kaptırırken Beşiktaş tecrübelilerinin 6’da kalması; Beşiktaş 20 top çalarken, ufaklıkların 12’yi zor bulması.

        O vakit, futbolun akıl, tecrübe, organizasyon, taktik, beceri, ikili mücadele, pas arası gibi özelliklerini saygıyla selamlıyoruz.

        Saygıyla selamlayacağımız bir şeyse şu:

        Leipzig aynı kadroyla 5 yıl sonra da oynayabilir ve elbet artık daha çok top yaparak, kaparak, daha isabetli şut atarak. Beşiktaş’ınsa, 5 yıla, hatta bir, iki yıla yepyeni kadro kurması lazım!

        Beşiktaş’ın iki maçtaki oyunu, Güneş’in aklı, Babel ve Quaresma zekaları, Talisca kafası, Fabri, Pepe ve bilhassa Tosic’in direnci, Atiba ve Oğuzhan’ın bir maç 7 top çalıp 8 atak başlatan emekleri, en başta Cenk, diğerlerinin çalışkanlığı, Caner sayesinde atakların yarıdan fazlasına yataklık eden sol kanat... Tribünler, yönetim; hepsi saygıyı hak ediyor.

        Ama maç sonu sessiz ve sakince saygı hak eden biri daha var: Hayal kırıklığına uğradığı, tribünlerle sağırlaş- tığı maç sonu, sahaya girip Beşiktaşlı oyuncuların tek tek elini sıkan teknik direktör Hasenhüttl.

        Biz Leipzig’i yeniyoruz; o ise içimizdeki geleneksel öfke-nefret-hakaret cephaneliklerini yeniyor!

        O yüzden, futbol kültürümüz diye bir şey olacaksa; cezalar mezalar bir yana, Güneş’in Fenerbahçe maçında sahadaki sözleri, Caner’in tribüne dönük hareketi ile Cenk yerde yatarken tüm insanlığıyla onunla ilgilenen Kameni’nin boşalttığı kaleye uzaktan top atışı için ciddi özür borçları var.

        Mahmut Uslu ve Önder Fırat’ın bir borcu var mı, bilmiyorum. Çünkü onlar da, Aykut Kocaman’ın Beşiktaş için ima ettiği kibrin, öyle son iki yıllık değil, kıdemli temsilcileri.

        Öyle ya, futbolumuzun ve ülkemizin “Kibir” diye ciddi bir meselesi var.

        Lafını edeceksek, hiç kıvırmadan, kimseyi ayırmadan, kayırmadan her topa girmemiz lazım! Büyük kibirler gölgesinde, daha küçükler için ıslık çalmanın manası yok.

        Diğer Yazılar