Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gazetecilik “hakiki”; gazeteciler “sahici”; istisnalar bir yana, gelenek, töre, ahlak, edep, özgürlük, tutku, şahsiyet, haysiyet harbi olsaydı…

        Tasmaya karşı…

        Adam tasmacaya karşı…

        Topluca bir cevap çıkardı!

        Her köşede bir tepki patlardı.

        ***

        Böyle bir söz çünkü, ayıptır…

        Ama bunu, il kongresini sonsuz coşku, sorgusuz sadakat, tek adama hayranlıkla ifade eden on binler önünde, adeta birilerini Arena’ya yem gibi atarcasına …

        Devleti, hükümeti elinde tutan…

        Yüzde 50 destekle yüzde 100 güç kazanan bir başbakan dediğinde…

        Ayıp değildir…

        Felakettir!

        ***

        Lakin olmuyor; çünkü böyle bir laf olacak şey değil ama, gölgesindekileri hiç anmasa da, bir açıdan haklı:

        Tasma, kütür kütür bir medya kültürü de oldu!

        Sefil bir bayrak olarak, elden ele, karşıttan karşıta devrediliyor.

        Kiminin dünkü sureti bugün, dünün (sözde) muhaliflerinin yüzüne yapışmış; ki; ötekiler de bugün sözde muhalif nöbeti tutsun diye!

        Daha iğrençleri var:

        Dünkü efendilerinin, paşalarının taktığı tasmaları sıyırıp sıyırıp…

        Zaten boyunlarında hazır iz var ya…

        28 Şubat gibi günahların korkusuyla…

        Yeni ağaların, sivil paşaların maşası olmak için zıp zıp zıplıyorlar!

        ***

        Gazetecilik, derin utancıyla içten yüzleşemedi ki…

        Kitleyi coşturarak “tasmalılar” diye bağıran bir başbakana; yüreğiyle, sesiyle ve onun sesine hoparlör olmayan bir sessizlikle tepki verebilsin.

        Cumhuriyetçisi, muhafazakârı… kendinin gazeteci, bazen linç edilmek istenenlerin meslektaşı olduğunu hatırlayamayacak kadar kafayı yedi çünkü!

        Hakarete dayanışmayla cevap bir yana, sayfalarda gizleyebilmek için çırpınıyor yiğitler!

        ***

        Şimdi tasmalarını biz çıkarttık diyenle, seçimi kazandıktan sonra, kibirli olmayacağız diye seslenen de, bu iki yüzle bir yüzleşmeli!

        Ayrıca “uluslararası tasma” da, sadece maşalığa hevesli kimi gazetecinin boynuna asılmaz.

        Bazen NATO görevi, İncirlik’te ABD atom bombaları, Korelerde ABD için ölüm, S. Arabistan-Katar çizgisinde demokratlık, İsrail’le ortak tatbikat, Irak’ta koalisyon ortaklığı, Kürecik’te kalkan, Afganistan işgalinde hissedarlık, bazen Ofer, tahkim, yabancı sermayeye teslimiyet, sıcak paraya minnet olarak da, bir devletin, bir halkın boynuna takılabilir!

        ***

        Gazeteciliği bağımsız, özgür, güçsüzlerin sesi diye tasavvur, en azından hayal edenler, ona “Bekçi köpeği” adı da takmıştı…

        Halk adına; makamı, parası, rütbesi, etkisi güçlü olanları; tahakküm edeni, baskı yapanı denetleyecek, gerekirse ısıracak; halkın, insanların haysiyetini, hakkını, özgürlüğünü koruyacak “bekçi”!

        Sahibinin sesi gazeteci müsveddeliği ise, kimi sahibe, “Siz köpeksiniz” deme imkân ve cüretini arz etti.

        Cumhuriyet paşalarına da, demokrasi ağalarına da!

        Arkalarına ister devlet, ister bir kısım millet gücünü alan, ötekileri kazımak istiyor hemen.

        Her devir kendi andıcını, balyoz listelerini üretiyor… Hakili ya da lacili!

        Not: İşin bir de şu özü var: Önceki devrin ve bu devrin “ilişmiş” gazetecileri, birbirine karşıt olsa da, zaten Uludere gibi mevzularda içten içe mutabık! Öfkeyi çekenlerin birçoğu ise her iki devirde de vicdanını bağımsız tutmaya çalışanlar.

        Not: Statta saldıran olunca, aldıran da çimden bitiyor! Basın emekçisi, yıllardır futbolun ve medyanın tozunu yutmuş muhabir Vedat Danacı’ya; zengin, ünlü, şımarık, kibirli “Kale ağası”, “Seni evinden aldırırım gt” diye bağırmış. Fenerbahçe, Milli Takım, Federasyon, futbol ahlakı ve öteki gazeteciler bunu kabulleniyorsa; helal olsun!

        Devlette birlik!

        Uludere, maalesef çok derin acılar duyduğumuz, özrün çok ötesinde çok büyük elem veren bir olaydır. Bütün yöre halkının, herkesin böyle algılaması gerekir. İhmal mi vardır, imkan noksanlığı, kapasite eksikliği mi vardır, ciddi soruşturma var. Üzüntümüzü vatandaşın anlaması bizim davranışlarımızla olacak. Üzüntümüzdeki samimiyeti kanıtlar biçimde davranacağız. Bu üzüntüyü halka yetirince yansıtamadık. Görev alanına girse DDK’ya araştırma talimatı verirdim.”

        Bu sözleri Türkiye Cumhurbaşkanı “dışarıdan”, ABD’den dönerken uçakta söyledi.

        O sırada, Türkiye Başbakanı da, “içeride”, “Uludere, uluslararası bir kampanya” diyordu!

        Diğer Yazılar