Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anayasasında “Uluslararası hukuk”u kendi iç hukuku saymayı taahhüt eden bir devletimiz var.

        Yani “iç hukukun üzerinde bir evrensel hukuk”!

        Bu da olmasaydı nasıl bir hayatınız olabilirdi, çok düşünmüş yahut hiç düşünmemiş de olabilirsiniz.

        ***

        1959-2011 arası 2 bin 400 davada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2400 davada, Türkiye’de “iç hukuk yolları tükendiği için” devlet aleyhine, vatandaş lehine karar vermişti.

        Bu hukuku kabul etmiş 50 kadar devlette ilk sıraydı bu.

        Sonraki iki yıl bir altın, bir gümüş madalya geldi.

        2012’de 123 mahkumiyet, 2013’te 124. Birinde Rusya ardından ikincilik, birinde herkesin önünde birincilik.

        Keşke övünülecek bir şey olsaydı!

        Bu davaların hemen hepsi, devletin ve yargının insanlara yaptığı “haksızlık, hukuksuzluk”a dair.

        Fakat böyle söyleyince hafif kalıyor.

        Bazısı eski, bazısının olayı eski nice yeni kararı mağdurlar göremedi bile.

        Çünkü kimi işkencede öldürülmüş, kimi köy baskınında yok edilmiş, kimi cezaevinde yakılmış, kimi kışlada vurulmuş, kimi gözaltında kaybedilmişti.

        Kimi yaşlı, kimi çocuk, kimi kadındı hem.

        Kimine, çoluk çocuğu, torunları, karısı önünde dışkı yedirilmişti.

        Ki o dışkıcı komutandan, Küçük Paşa beyaz sermayeden büyük bir bankaya özel güvenlik müdürü bile çıkarmıştı sonradan!

        Hepsi bu kadar kanlı ve kirli olmasa da, AİHM’de 11 bine yakın “Türkiye davası” birikti sonunda.

        ***

        Hükümet baktı ki “iç hukuk” tükenmekle kalmıyor, hukuk da tükeniyor; o bir yana, çok masraflı oluyor!.,

        Haksızlık iddialarını biraz daha içeride tutabilmek, iç hukuk dahilinde halledebilmek için Anayasa Mahkemesi AİHM’den önceki son aşama haline getirildi.

        İşte şimdi Başbakan’ın ve iktidarın çok yakındığı Anayasa Mahkemesi işlevi, bizatihi kendilerinin “kol kırılır yen içinde” diye AİHM öncesi son baraj haline getirdikleri yüksek mahkeme!

        Ben şahsen, bu düzenlemeden hemen önce AİHM’e gidenlerden biriyim.

        Tekrar tekrar bozulan ve Yargıtay’da oyunu değiştirip aleyhime karar veren “iç hukuk” yüzünden!

        Tabii ki sağ salim gitmek başka; ölmüş, unutulmuş, bir de kaybedilmişken, bir mezarın dahi olmadan gitmek bambaşka!

        İşte AİHM’den biraz kaçmak isteyen hükümet şimdi de Anayasa Mahkemesi’nden kurtulmak istiyor.

        Kendi oluşturduğu HSYK’yı “tehlikeli”; kendi atadığı, kullandığı, övdüğü, toptan kahraman ilan ettiği polis, hakim ve savcıların bir kısmını “çete, örgüt, paralel devlet” sayan bir sürecin son durağı!

        Çünkü mesele “kendiniz” olunca, dün kendinizin olan, kendinizin sandığınız bir şey biraz kendinize karşı dönünce onu kendinizin azılı düşmanı sayıyorsunuz artık.

        Bakın bir cümlede tam 5 adet “kendiniz” kullandım.

        Türkiye’de iktidarın haktan, özgürlükten, hukuk devletinden anladığı artık “kendisi” çünkü!

        Oysa daha bir yıl önce “Ülkem adına iftiharla ifade ederim. Özgürlükleri, demokrasiyi güçlü şekilde muhafaza eden bir Anayasa Mahkemesi var” demiş “kendisi”!

        ***

        Burada sık sık tekrarladığım bir bakış açısı var.

        Kolay bir şey ama nedense zor geliyor!

        Çünkü kimimiz bugün körleşti; kimimiz ise düne dair hafızasını kaybetti veya pek edinememişti zaten.

        Şöyle:

        Her konuda ve şimdi Anayasa Mahkemesi-AİHM-iç hukuk diye konuşurken de, ne bugünü ıskalamak, ne dünü unutmak.

        Bugün özgürlükleri keyfince ihlal eden, keyfi yasaklar koyan, baskı-izleme-fişleme-sindirme hukuku inşa eden, polis şiddetini ve ölümleri makul ve mazur göstermeye uğraşan, Roboski’de kusursuzluk ilan eden, herkesi kafadan suçlarken kendi fezlekelereni ve lekelerini gizlemek için seferber olmuş bir iktidar ve onun kendi kanun düzeni mevcut…

        Dün de işte dışkı yedirenlerin, çocukları asit kuyularına atanların, bir evde yedisi çocuk bir aileyi yakanların, işkencede yok edenlerin, binlerce kayıptan sorumlu olanların, tak şak infaz edenlerin iktidarları ve düzeni vardı.

        Elbet şahsi inancım; hakiki bir vicdan, insanlık, hukuk, adalet ve siyaset kültürü düne dair taze bir hafıza ve bugün sürekli muhakeme üzerinde inşa edilir gibi geliyor.

        Sorarsan kaç kişi umursar, bilemem elbet.

        Çünkü kimi için dün, dündü; kimi için de bugün, bugün!

        Diğer Yazılar