Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1 Mayıs 77’de otelin önündeki insanlara da ateş açılmıştı; otelin üzerinden de.

        1 Mayıs 14’e az kalmışken, başka bir otelin içindekilere de gaz yağdırdı devlet.

        Diyeceksin ki, bırak İstanbul’u, Taksim’i, oteli; aha aynı gün Silopi’de okula, küçücük çocukların ciğerlerine, minik bedenlerine gaz bombası attı eleman!

        Hani çocukları da vuran, düşüren, komaya sokan,orada öldüren, kör edenlerden.

        ***

        Taksim’deki 37 yılın özeti şudur:

        Çoğu bu iki otel arasındaki yokuşta ölmüş, öldürülmüş 34 insanın hatırası akar bu 37 yılda.

        Tarihte ne kadar ilerlediğimizi, “Baştan başa örülen ağlar”la da, “köprüler, havaalanları, AVM’ler, plazalar”la ölçebilirsiniz…

        37 yılda Taksim’de bir otelden bir başka otele, iki adım öteye, 34 insanın hatırasına da basarak ancak ilerlemiş, daha doğrusu oradan oraya kaymış ama özü aynı kalmış devlete bakarak da karışlayabilirsiniz.

        Bırakın mitingi, sloganı…

        Anayasal güvenceye sahip sendikaların da bulunduğu bir toplantının yapıldığı otelin içine, bir basın bildirisinin üzerine gaz atıyor devlet; devletin sahibi olmuş hükümet; ve o hükümetin “polisimiz”i!

        Bu tahammülsüzlükten, bu öfke, kin ve intikam hukukundan demokrasi mi çıkar; sandıktan yüzde 45 çıkınca bile!

        O vakit şöyle diyelim ki halel gelmesin demokrasimize:

        Çıkar tabii; belki de ancak yüzde 45 demokrasi çıkar!

        ***

        Geleneğimiz biraz da böyle değil mi zaten.

        Çocukları döverek çocuk bayramı…

        Kadınları istismar ederek, hor görerek, ayrımcılıklara maruz bırakarak ve köşe bucak vurarak (hem de emekçi) kadınlar günü…

        Anaları ağlatarak anneler günü…

        Halkı hırpalayarak, yıldönümünde bile gözaltına aldığı çocukları asit kuyusuna atarak cumhuriyet bayramı…

        Gençleri içeri atarak gençlik ve tribünlere öfke kusarak spor bayramı…

        Öğretmenleri köleleştirerek öğretmenler günü…

        Yollarında, işyerlerinde, atölyelerinde, şantiyelerinde, madenlerinde, tersanelerinde insanların katledildiği kurban bayramı…

        ABD atom bombalarını misafir ederek, Kürecik’e kalkan dikerek, NATO emrinde durarak, komşulara fitne sokarak İstiklal simgesi Zafer Bayramı!

        Elbette işçileri ezerek, gazlayarak da İşçi Bayramı.

        ***

        Bir ülke, 77 milyon insanın her rengine, her sesine, her ufkuna göre olmaktan ziyade; bir kez daha, bu defa da “Yüzde 45 meşruiyet”le “Yüzde 100 tek adam” olma sevdasına göre şekilleniyor.

        Daha önce de başkaları, yüzde 90 küsur destekli darbe anayasasıyla; yüzde 50’lik koalisyon oylarıyla ve sandıksız ama silahlı “yüzde 90 güvene sahip” ordu zoruyla şekillendirmek istiyordu.

        Toplumları öyle toptan, öyle yekten, öyle yekpare şekillendiremezsiniz.

        Renkleri, farkları, hatıraları, gözleri, düşünceleri toptan silemezsiniz.

        Cumhuriyet tarihi de; yok sayılan etnik ve dini kimliklerin basbayağı var olduğunu kanıtlamak üzere yakılan, yıkılan, yok edilen, harap ve kayıp onca yılla bugüne geldi.

        Yanılgı, yanılgıdır!

        Siz uzunca süre bunu tek doğru, tek iyi, tek yol, tek yön sansanız; yok saydığınız her şeyi ve herkesi yok sansanız dahi.

        Acı olan, ironik olan şu:

        Yıllarca kendin, partin, seçmenin “dayatmadan, dışlamadan, tahakkümden, tek tiplikten, tek adamlıklardan, kültlerden, putlardan, fobilerden” yakınsın; şimdi ortalık tamamen bunların bin türlüsüyle yıkılsın!

        ***

        O yüzden işte…

        12 Eylül darbesi yolunda bir otelin oradaki o katliamdan bugün yokuşun öte yanındaki bir otele atılan gaza kadar; bir karış ilerleme, iki adım demokrasi, bir gıdım hukuk bu yolculuğun bir özeti.

        Bir meydanı kan gölüne çeviren o günlerden, gaz odasına çeviren bu günlere ilerleme…

        Yüzde 90 oy alan darbeci, cuntacı anayasasından; yüzde 45 millet oyuyla demokrasi diye gidip o darbe anayasası yetkilerine sarılan meşruiyete, daha doğrusu meşrutiyete evrim!

        ***

        İnsanın aklına takılıyor bazen:

        Taksim’de kiminin ortak hatırası 37 yıl önceki kanlı 1 Mayıs iken…

        Kiminin bilinçaltından atamadığı ruhsal travması, tepki ve öfke kaynağı da 45 yıl önceki Taksim ve Kanlı Pazar mı diye!

        Yok, diyorsun; o kadar da olmaz herhalde!

        Diğer Yazılar