Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yüzde 37, yüzde 47, yüzde 50, yüzde 45…

        İşin bir “sırrı” da “cesaret ile cüret”in kimyasında.

        Sağdan soldan “anlamak”ta zorlanılan bir şey de bu.

        Geçen bir yazıda tekrar dile getirdiğim, “Zenginlerle zenginliği üleşmek kadar; yoksullarla yoksulluğu bölüşmek” gibi.

        ***

        Başbakan yine “şaşırttı”!

        İçeriyi de, ama en çok dışarıyı.

        İçerideki “Meclis yıldönümü”nde, dışarıdaki “24 Nisan yıldönümü”ne 9 dilde mesaj en çok dış duvarları delmek üzereydi besbelli.

        “Katliam, soykırım”, hatta “trajedi” bile demeden bir trajediyi anarak; devletin belki de en olgun, en kibirsiz, en özeleştiri yüklü açıklaması geldi.

        Erdoğan olan bitenin tarihi bilgisine ne kadar sahip bilmiyorum; o metin “tarihi bir duygu” ifade ediyordu.

        Metne ne kadar inanıyor, bilmiyorum, elbet hiç emin değilim; lakin en azından “9 dilde”, özellikle bu kadarına dili asla dönmemiş “Türkçe”de bir kayıt var şimdi.

        ***

        “Dışarı”da, son zamanların “diktatörü”nün, Twitter gibi yasakların; yolsuzluk gizleme telaşının; yargıya baskıların ve her türlü gazın büyüttüğü duvarda kocaman bir delik açtı.

        Amacı ne kadar “ticari”, ön alma telaşı; 100’üncü yıl provası, “imaj çalışması” olursa olsun, “içeride” bir “cesaret”tir.

        Tamam, Başbakan’ın neredeyse hepsi “yarım… titrek… gündelik… kısmen balon… arkası boş” kalmış “cesaret” örnekleri gibi, eti budu, kalbi kanadı ve inadı yok sayılabilir ama yine de cesarettir.

        Dersim gibi, İmralı görüşmeleri ve “süreç” gibi.

        Kıbrıs gibi. AB gibi.

        Hatta bir dakikalık “one minute” gibi.

        ***

        Tarihin karanlıkları, suçları, resmi ezberlerine dair özeleştirisi olmamış, kara kutusu kalın bir devletten söz ediyoruz.

        O devlet 9 dilde, Ermenilere de seslenip “Acıların hatıralarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir. Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar.

        24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli fırsattır. 1915 olaylarına ilişkin farklı görüşlerin serbestçe ifadesi, çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün, çağdaşlığın gereğidir” dedi.

        Kürt, Ermeni, Alevi meselelerinde tarihi sansürlemiş, saptırmış, insanları, olayları ve acıları hep yok saymış bir devletten söz ediyoruz.

        Osmanlı iken de sonra da halklarına, insanlarına ettiklerini hep makul, meşru görmüş kanlı ve kara kibirden!

        Bu devlet, “Cesaret-cüret kimyası”nda bir başbakanla, sık sık aynen baskıcı, dışlayıcı, tekçi, sansürcü sürüp gidiyorzaten; fakat ara sıra da bir cesaret, “taziye”ye bile gidiyor. Bazen Dersim’e, bazen Diyarbakır’a, şimdi de Anadolu’nun derinliklerine!

        ***

        Fakat “cesaret”in en önemli kısmı “mertlik” olmalı.

        Sadece ataklık, kararlılık, dayanıklılık, korkusuzluk, tabu yıkıcılık, duvar delicilik, risk almak, tehditle başa çıkabilmek değil.

        “Mertlik”; sözünün arkasında durmak; gücün eşitsizliğine abanmamak; tutarsız olmamaktır.

        “Mertlik”; 9 dilde “Adil bir insani ve vicdani duruş… Tüm acıları anlamak ve paylaşmak… Tüm düşüncelerin özgürce paylaşılması, farklı görüşlerin serbestçe ifadesi” demeden hemen önce, ülkesindeki insanların bir kısmını hor göremez, aşağılayamaz, devletin vurduğu çocukları ve acılı aileleri meydanlarda yuhalatmazdı mesela.

        Dersim’de özür dilerken Gezi’yi Alevi kalkışması sayıp köprüye Yavuz Selim diyen; barış derken Roboski’yi örten; Ermeniler’e misilleme diye “kaçak çalışanları sınır dışı etmek”ten söz etmezdi mesela!

        “Mertlik”, hiç değilse bundan sonra bunları yapmaz mesela!

        O vakit, cesaret, cesaret olur…

        Yoksa cürette kalır.

        Cüret, muhakemesiz ataktır; vicdansızlık dahi olabilir.

        Cüret, vicdanın sesinden çok para sesi de sevebilir.

        Cesaret, aklın ve vicdanın kimyasıdır; muhakemedir. Hakkaniyet, adalet, insani değerler. Oportünizm, cüret eder… Mertlikten beslenen cesaret değildir o.

        Cüret de yürekli davranabilir ama o yürekte vicdan terkibi düşük kalır!

        Cesaret o yüzden esas “ahlaki cesaret” ister.

        Cürete “fırsatçı niyet” yetebilir!

        ***

        Zaten “dil”de “cebanet” ile “şecaat” de var.

        Başbakan’ın “cesaret-cüret kimyası” ezilmiş, itilmiş halkın bir kısmında “cebanet”e, “korkaklık, pısırıklık, kendini savunmaktan acizlik”e karşı iç ve dış “cesaret” görüldü… Ailecek ses verdikleri “paramatik seansları” bile sonunda o hale geldi!

        Oysa terkibin çoğu cüret idi.

        Lazım olan ise, “şecaat”.

        Son açıklamayı yapan cesarette mertlik mevcutsa; şecaat, gücüne abanıp güçsüzlere saldırmak yerine kendi nefsine saldırmaktır! Öfkeni bastırmak, akıl ve vicdanı “adil bir insani duruş” kılmaktır.

        Cesaret o vakit cesaret olur!

        Diğer Yazılar