Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        45 yıl önce tam o gece, Bolu’da Aladağlar’ın bugüne göre bakir ve vahşi zirvelerinde, gökyüzünde, ay ışığının gölgeleri arasında, “insanlık için büyük bir adım”ı görebildiğime inandırıyordum kendimi.

        Türkiye’nin her yerinden çok sayıda çocuk ve genç Aladağlar’da kamp yapıyorduk ve o yükseklikte, en azından gökyüzünün hemen altında, işte aya da o kadar yakın, Neil Armstrong’un aydaki ayak izlerinin kafamızdaki, kalbimizdeki, hayalimizdeki yansımalarına bakıp duruyorduk.

        Astronot için küçük, insanlık için dev adım ile insanoğlu ayak bastıktan hemen sonra…

        İşte o bildiğiniz ve bitiremediğimiz kazalarda, otobüslerimizden birinde iki arkadaşımızı kaybediverdik Bolu-Düzce arası.

        Büyük çoğunluk memleketine, evlerine döndü.

        Daha küçük bir grupla yine aya baka kaldık bir kısmımız.

        Ayağımızın altındaki şırıl şırıl sularda balık yakalamak için koşturuyor…

        Kamp ateşinde pişirip paylaşıyor…

        Elde kasaturalarla, seri cinayetler işleyip dağa kaçmış efsanevi “Bolu Canavarı”na karşı nöbet tutuyor…

        Bazen ortak ve ille de her birimiz kendimize ait hayaller kuruyorduk.

        O tam hayal dünyasından kimimiz ham hayallerle, kimimiz hayal ötesi bilenmişliklerle döndü.

        Dünya mı değişmişti, dünyamız mı değişmişti?

        İnsanlığın büyük adımı ile iki çocuğun yanı başımızda ölümü, kamptaki kardeşlik ile otoriteye ve hiyerarşiye, buyrukçuluk ile kuyrukçuluğa isyan kimimizin tüm hayatına damga vuracaktı.

        İnsanoğlunun ayağının aya uzanışını irtifaımız sebebiyle “en yakından” görenlerdendik ya…

        Dünyaya dair umutlarımız da, öfkelerimiz de gökteki yıldızlar kadar çok ve parlak ve muammalarla dolu oldu.

        Aya ayak basıldıktan sonra, geçen pazar tam 45 yıl oldu.

        Milyonlarca çocuk üzerine daha yeni bu iki çocuğu da kaybetti insanlık.

        Her çocukta kendini daha çok kaybettiği gibi.

        Aya gidip ayak basan insanoğlunun esas işi bir başkasının topraklarına gidip ülkesini, hanesini, hayatını basmak; evladını, umudunu yakmaktı hala.

        4 yaşındaki Saci ile 5 yaşındaki Kenan Hallak bu fotoğrafı geçen yıl babalarının bulunduğu Oxford Brookes Üniversitesi’nde çektirmişler.

        Gülümsüyorlardı çünkü onların da bu dünyaya dair umutları, hayalleri ve arzuları vardı.

        Geçtiğimiz pazar, Remal’de onları güneşe değil, enkazdan karanlık toprağa koymak için çıkardılar.

        Kafa kafaya, omuz omuza güldükleri gibi, baş başa, el ele öldüler; kendilerinden çok güçlü büyük adamların büyük silahları, büyük uçakları ve büyük bombalarıyla.

        İsrail’e göre “İsrail’i kuşatan teröristler”den bazısı da onlar oldu.

        Sıralamada Saci, Gazze’nin 382 numaralı ölüsü olmuş; Kenan ise 386.

        Babaları Hasan ağır yaralı.

        Hemen yanlarında biri yaşlı, ikisi 29’unda iki Hallak daha var.

        İşte o ölülerden biri de anneleri…

        Ve karnında, ölüler listesinde bir numarası dahi olmayan bebeği!

        Düşünebiliyor musunuz…

        Öyle bir ölüm ki bu; daha gün yüzüyle göremediğin doğmamış bebek kardeşinle birlikte ölüyorsun.

        Ölü annen, bir melek, karnında bebeği, ruhunda da 4 ile 5 yaşındaki siz iki miniği kucaklayıp uçuyor.

        Sadece o gün…

        İşte geçen pazar yahu…

        En az 30 çocuk daha öldürülmüş Gazze’de; 2 de var, 2.5 da; 7, 8, 9 ve 10 da. 12 ve 13 de.

        ***

        İnsanoğlu aya ayak bastığında, toprakları çoktan alınmıştı Filistinlilerin.

        45 yıl sonra, ay onlara bakıyor; yine ölü çocukları görüyor alevlerin arasında.

        ***

        Peki bizler neredeyiz; Şam’da, Halep’te, Bağdat’ta, Ankara’da, Kahire’de, İstanbul’da, Kabil’de bu vahşeti kınayanlar hangi dünyada?

        Mesele şu ki…

        Elinde çocuk kanıyla, elinde çocukların canıyla, elinde çocukların ahıyla…

        Neyi, nasıl, hiç utanmadan kınayacaksın!

        Sen yok saysan da kendi topraklarındaki onca ölü çocuğu…

        Kendi kaderini teslim etmeden insanın eline ve teslim olmadan çizmelerine…

        İnsanın kaderine ışık vermeyi sürdüren ay biliyor işte; senin de vurduğun, kıydığın çocukları!

        Hilal, diyorsun sonra…

        Hilal utanç içinde; “Bereketli Hilal” kan içinde!

        Diğer Yazılar