Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Müsaadenle bir şey söyleyeyim sana.

        İster duyarsın ister duymaz.

        İster dinlersin ister dinlemez.

        İster bir düşünürsün üzerine, istersen de hiç düşünme!

        Hem tane tane söylüyorum:

        Memleketin herhangi bir yerinde…

        Başbakan’ı (artık hangisini ise) orta yerde eleştirdi diye…

        Senin bir meslektaşın…

        Bir gazeteci…

        Anında gözaltına alınabiliyorsa…

        Orada senin gazeteci sıfatınla tek işin…

        Ha babam, nefes bile almadan…

        İktidarı eleştirenleri eleştirmek olamaz.

        Eğer işin oysa…

        Görevliysen yani…

        O vakit de yaptığın gazetecilik filan olamaz.

        ***

        Çünkü her sözünde hikmet, her öfkesinde nimet bulduğun bir iktidar ve lideri artık mağdur ve mazlum filan değil.

        Epeydir öyle değiller.

        Artık karşılarında 28 Şubat medyası, darbeci sermaye, vesayetçi paşalar, kukla maşalar, her an kapatma davası açmak için tutuşan savcılar, yargıçlar, yüksek yargı, üniversite rektörleri, arkadan vuran istihbarat, belki ( o da bir süre kendilerin de kullandığı) birkaç istisna dışında polis müdürleri filan yok.

        Bak sana söyleyeyim, artık öyle “karşıt” lise müdürleri, hatta mahkeme mübaşirleri bile yok.

        Topunun ve hatta ayak topunun bile patronu kendileri.

        Bu ülkede onlardan kuvvetlisi yok.

        Elbette gücün meşru kısmı yüzde 45-50 oylardan…

        Ama adamını tayin, ötekini teslim alma, işinden etme, kayırma, ayırma, yandaş yaratma, yandaşı şişirme, partizanlık, baskı, tehdit vesaire gibi zerre “demokratik meşruiyeti” olmayan kuvvet macunları da var iktidarın.

        ***

        Yani esasen, senin artık siyasi mazlumları, mağdurları savunmak gibi bir misyonun yok.

        Tam tersine, sen gücün, kudretin, egemenin, muktedirin, tahakkümün yanında konuşlanıyorsun ve oradan konuşuyorsun.

        Şöyle diyeyim:

        Sen artık bu devrin ertuğrulları, zaferleri filansın!

        Daha mı az daha mı çok, tarih yazacak tabii.

        Derdin hala güçsüzleri, mazlumları, mağdurları savunmaksa…

        Hadi, koş…

        Soma’yı unutturma…

        Her yıl işyerlerinde katledilen en az bin işçinin hesabını sor…

        İktidara yakın tersane patronlarının, yerel yönetimlerin göz yumduğu şantiyelerin yuttuğu yüzlerce hayatın hakkını kovala.

        Kalktı dediğiniz vesayetin ordunun yüzde 80’i üzerine nasıl kâbus gibi çöktüğünü ve o anti-demokratik Disiplin Kanunu’nun bu iktidarın neden çıkarttığını sorgula.

        Somalı işçilerin kefenine, havuz “mütayit” ve medyacılarına, İsrail şirketine kıyak torbası iliştirmenin manasını didikle.

        ***

        Vaziyet öyle mazlumluk gibi bir şey değil artık.

        Ve sen de artık öyle değilsin.

        Güçlülere karşı güçsüzlerin, sesi çok çıkanlara karşı sessizlerin, ezenlere karşı ezilenlerin, ayrımcılara karşı herkesin insan olma hakkını…

        Dışlayanlara karşı dışlananların özgürlüğünü, haysiyetini savunmuyorsun artık.

        İşin o kısmı bitti.

        Sen artık Saray’ın altında ezilen, bazen ayaklanan ama sık sık yere kapaklanan yoksulların, dışlanmışların, baskıya maruz kalanların yoldaşı değil; elbet o yoksullardan ciddi bir kısmının oyunu da alsa, Saray’ın elemanısın.

        Belki şunu sorabiliriz artık:

        Kadrolu musun…

        Yoksa gönüllü mü?

        Her iki şıkta da, insanlığı bıraktık, gazetecilik de başka bir şey olmalı kardeşim.

        Yine de…

        Sana Saray hizmetinde iyi şanslar dilerim!

        Soytarı olmak da var, artık nasip, kısmetse!

        Diğer Yazılar