Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yaz sıcağına “Snowden” yağdı ama kimin umurunda!

        “Diken.com.tr” Türkiye’nin “kulak.com.tr” dosyalarını, (Almanların Türkiye’yi dinlediğini de ortaya çıkaran) Der Spiegel’den aktarmayla yayınlıyor.

        Medyaya bakarsan, sanırsın her yer güllük gülistanlık, bir böyle “diken” var.

        ***

        Oysa şu sıra bir “casus avı” mevcut memlekette.

        “Paralel yapı” polisleri kapı kapı basılıyor.

        Memleketin Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın “Fişleme usulü liste geldi, imzasız, kendine göre fişleme yapmışlar. Kaldırıp attım” dediği gibi bir şeyler.

        Neyse, tutun ki “casus avı” haklı ve meşru.

        Fakat göre göre “Zaten Emniyet makamlarına hükümetin atayıp yıllarca kullanmış olduğu polisler”i görüyoruz.

        Almanya dinlemiş…

        Lakin Alman casusu var mı?

        Ondan vazgeçeyim; Almanya’ya ciddi bir tepki var mı?

        Almanya yenilince biz de yenilmiş olmuştuk ya…

        Almanya dinleyince bizde mi dinlemiş olduk kendi kendimizi!

        ***

        İşte “Snowden” yahut amiyane tercümesiyle “CIA ve NSA’ya kar yağdı” belgelerinde şunu görüyoruz:

        Ankara, PKK hakkında istihbarat ve PKK hedeflerini vurmak için ABD istihbarat örgütleriyle kanka ne kelime, online banka gibi olmuş.

        ABD’liler istihbarat yağdırmış Ankara’ya.

        Türkiye de Rusya, Ukrayna bilgileri filan sunmuş.

        Fakat o arada ABD istihbaratı da, “Türkiye’de üst makamların bilgisayarlarına girmiş”!

        İşte memlekette “casus avı” var.

        Amerikan casusları da var mı avlanan?

        Yoksa hükümetin kendi yerleştirdiği eski parlak Emniyet kadroları, Alman veya Amerikan casusu olmakla da mı suçlanıyor?

        Onu bıraktım, ABD’ye, CIA ve NSA’ya ciddi tepki var mı?

        İngiliz istihbaratı da daha ziyade “ekonomi kurmayları”nı dinlemiş.

        Var mı sizin bir misillemeniz?

        Ne bileyim faizleri indirip Britanya ekonomisini sarsmak gibi.

        ***

        Bunlar önemli çünkü çifte tarihi başarıyla karşı karşıyayız:

        1. İç başarı:

        Başkalarını fişlesinler, şişlesinler, izlesinler, dinlesinler diye özellikle Emniyet istihbaratında kadrolaşma için “ne istedilerse veriyorsunuz”…

        Sonra bir bakıyorsunuz, sizin dilinize de yapışmış böcek; “Paralel” çıkmış!

        Şimdi siz onları fişliyorsunuz.

        2. Dış başarı:

        ABD (ve bir zaman Alman ve Mossad) istihbaratıyla ava çıkmışsınız…

        Fakat müttefikleriniz size de “paralel hat” çekmiş.

        Böylece tarihin, hesapta kendinden başka hiç kimsenin lafını dinlemeyen ama en lafı en fazla dinlenen devlet yapılarından biri oluşmuş.

        Yani siz her yerde “Dünya sözümüzü dinliyor” diye böbürlenirken hakikaten tek söz kaçırmamışlar.

        Çünkü bu iktidardan da öncesinden, devlet geleneği bu:

        İç düşman kovalamaktan başı döndüğü için, dış müttefiklerin kulağında oturup dinleniyor!

        Yurtta dinle, cihanda dinlen!

        ***

        Benim tüm cehaletimle çıkardığım sonuç şu:

        Büyük dedemin bir kitabı, daha doğrusu tiyatro eseri vardı…

        “Çok bilen çok yanılır” diye…

        Ona güncel bir arka kapak yapayım:

        Çok konuşan çok dinlenir!

        ***

        Nihayetinde…

        İstediğiniz kadar kısık sesle konuşun…

        Kardeşin duymaz…

        Eloğlu duyar!

        Neredesin sen?

        Yargıtay “herkesin ifade özgürlüğü”nü, Anayasa Mahkemesi Başkanı da “fişleme rezaleti”ni keşfetti.

        Hükümet de “herkesin dinlenip fişlendiğini” keşfetmişti 12 yıl sonunda.

        Ama yüksek yargı ile yüksek iktidar birbirlerine küs.

        Neden?

        Tamamen ilkeden mi? Yok.

        Başkalarının canı yanarken; fikirlerinden, kökenlerinden ötürü fişlenirken, izlenirken, dinlenirken, tarih boyu damgalanırken; düşünce ifadesi yüzünden, yazı yüzünden, eleştiri yüzünden Yargıtay’ın onadığı “infaz” cezaları cirit atarken…

        Neredeydiniz siz?

        En üstteki başlık Zülfü Livaneli’nin şarkısından gelmişti…

        Bu da Neşet Ertaş’ın ölümsüz sazından olsun:

        Neredesin sen?

        Sandoz’dan iş kazası açıklaması

        Sayın Umur Talu,

        30 Ağustos 2014 tarihli köşe yazınıza istinaden; Sandoz Türkiye olarak, 27 Ağustos

        Çarşamba gecesi Gebze fabrikamızda, bir çalışanımızın ölümü ile sonuçlanan talihsiz

        bir iş kazası yaşamış olmanın derin üzüntüsü içindeyiz.

        Gebze 1 fabrikamızda, üretim bölümünde Katı Üretim Granülasyon Operatörü olarak

        çalışan değerli arkadaşımız Metin Yayla'nın vefatı ile ilişkin yasal ve şirket içi

        soruşturmalar devam etmekte olup, olayın detayları henüz netlik kazanmamıştır. Bu

        nedenle olayın detayları ile ilgili bilgiyi kamu ile paylaşamıyoruz.

        Sandoz olarak, İş Sağlığı ve Güvenliğini şirket önceliği olarak benimsenmiş olup,

        hem 6331 sayılı ISG Kanunu ve ilgili yönetmelikler, hem de uluslararası standartlara

        uygun uygulamalar yapılmaktadır. ISG ile ilgili olarak, yapılan uygulamalar sürekli

        olarak yerel ve uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından denetlenmektedir.

        Fabrikamızda 12 yıldır bu şekilde bir kaza vuku bulmamıştır ve şu an olması tüm

        şirket çalışanlarını derinden etkilemiştir.

        Sandoz olarak merhumun ailesine gerekli tüm desteği vermek üzere yanlarında

        olduğumuzu ve üzüntülerini paylaştığımızı bildirmek isteriz.

        Konu ile ilgili daha önce size dönemediğimiz için özür diler, anlayışınız için

        teşekkür ederiz.

        Saygılarımızla,

        Nilufer Gurpinar

        İletişim Bölüm Müdürü

        Sandoz Ilac Sanayi ve Ticaret A.S.

        Diğer Yazılar