Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, Obama’ya, “Bu yapı Türkiye’nin güvenliğini tehdit ediyor” derken…

        Başka bir “yapı”, “Türkiye’nin dört yanından işçiler”in güvenliğini tehdit ne kelime, canını alıverdi.

        Dün bir de, unutmayın diye, “Afyon cephanelik katliamı”nın, gencecik askerlerin paramparça dokularının 6 kilometreye dağılışının 2. yıldönümüydü!

        ***

        Yazının girişini böyle “vicdansızcasına” kurmayabilirdim…

        Ne ki, vicdansızlık deryasında, senede binden fazla insan, çok övülen madenlerde, çok şişirilen inşaatlarda, cilalı AVM ve rezidanslarda, gurur verici büyümede can veriyor.

        Savaşımız bitti gibi, çok şükür…

        Aha “barışımız” da bu.

        Çünkü sınıf savaşı bitmez!

        O asansörde, 32’inci kattan düşenler, aynı sınıfın çocuklarıdır.

        Türk, Kürt, Türkmen, Sünni, Alevi, Laz… Aynı sınıfın ölü çocuklarıdır!

        Savaş olduğu şuradan da belli:

        Başbakan Davutoğlu “Onlar şehit hükmünde” diyor…

        O vakit; artık öldüren kimse, “düşman” mı dersiniz, “terörist” mi, yakalayıp hesap soracaksınız.

        Hem barış zamanı ya, böyle böyle yılda 1200 kadar “şehit” var.

        Bir de, kalanlara “şehit maaşı”nı unutmayacaksanız o zaman!

        ***

        Yazının girişini öyle kurmayabilirdim de…

        Lakin nasıl Soma’daki maden iktidarın propaganda kömürlerini sağlamışsa, bu holding de unu, pirinci, makarnayı arz etti deniyor.

        Nasıl Soma’daki madeni övmek için kuyruğa girmişse iktidar büyükleri…

        İşçileri asansörle çakılan şirketi kayırmak, pohpohlamak için de kürsüden kürsüye koşmuşlardı.

        Aynı Torunlar’ın Esenyurt AVM’sinin açılışında, “Yapı ve güvenlik” işinde çok titiz olan önceki başbakanı dinleyin:

        “Bu AVM ekonomiye büyük katkı sağlıyor. Taştı rahmet dünyası, rahmet dünyası taştı. Kimse felaket tellallığı yapmasın. Bu ülkede umudun tükenmesine izin vermeyiz.”

        Biliyorsunuz, Soma’daki madeni de çok övmüş Enerji Bakanı, Siirt’te piknikçileri yutan baraja da “Enerji Oscar”ı vermişti.

        O yüzden de hepsi Havuz’da buluşuyor!

        ***

        Sadece “Rahmet dünyası” taşmıyor…

        “Allah rahmet eylesin dünyası” daha da çok taşmış halde.

        Baraj oluyor, taşıyor…

        Havuz oluyor, taşıyor…

        Göçük oluyor, taşıyor…

        Gaz oluyor, taşıyor…

        Asansör oluyor, taşıyor…

        AVM çadırı oluyor, taşıyor…

        Sivil-askeri tersane oluyor, taşıyor…

        Cephanelik oluyor, taşıyor!

        Ne hikmetse taşkınların birçoğu, belki rahmetin kısmetiyle şak diye iktidar yakınına da düşüyor…

        Ya çok iş alıp çok iş yaptıkları için…

        Ya çok acele, çok ihtiraslı gittikleri için.

        Madenciden barajcıya, tersaneciden rezidansçıya, AVM’ciye!

        ***

        Yazının girişi öyle olmayabilirdi…

        10 işçisinin 32’inci kattan yere çakılmasını “para saymaktan” pek görememiş bir şirket şunu dahi akıl edememiş olmasaydı:

        Dün şirketin internet sitesinde ilk haber, “Acımız büyük” diye…

        Tam altında ikinci haber, elbet önceden kalma ama, “Rekor kâr” diye.

        Daha nasıl anlatılır bir sistem:

        Bu yılın ilk 6 ayında net kâr yüzde 965 fırlamış…

        Bu yılın son 6 ayında 11 işçi yere çakılmış.

        Katlar ve kârlar havaya uçuyor…

        İşçiler yere, zemine, betona uçuyor!

        ***

        Van’dan dershane parası biriktirmek için gelmiş 19 yaşındaki Erdoğan Polat’ın da, “halat kopması sonucu”, “umudu tükenmek” ne kelime, 15’inci katta düşüp kısacık ömrü beton zeminde tükenmişti nisanda.

        Eylül’de de Tunceli’den üniversite harçlığı için gelmiş Hıdır Ali, ağabeyiyle birlikte gidiveren yine 19’unda Ferdi.

        Çok sık yazıyorum ya, ölü işçi sınıfını…

        Eski yazılardan birinde demişim:

        Alışkanlık, borsa filan uçtu mu, kim düştü diye bakarım.

        Kâr uçtu mu, havaya değil, önce yere bakarım; kaç işçi o arada düştü, diye!

        ***

        Yoksa patronunki tam “başarı” öyküsü!

        Erzincan’dan aç gelip izbede çay ocağı açıp sonra bakkal dükkânına geçip…

        Haliç Vapuru ile Fener’de İmam Hatip’e giderken Tayyip Erdoğan ile arkadaşlık gibi bir hatıraya sahip olup…

        “Devletle hiç iş yapmadan”, ithal şeker, pirinç, yerli ihale, Tekel arazisi, TMSF mülkü vs.

        Nihayetinde göğü delen adamlardan olmak!

        ***

        Orada Ali Sami Yen Stadı vardı; Galatasaray Kulübü’nün kurucusu.

        Parasızlıktan 1930’dan 60’lara kadar tam yapılamamış stat 1964 sonu milli maçla açıldığında, tribünde bir çökme, izdiham, birbirini ezen ve “kurtarın” diye bağırarak betona yuvarlananlarla merhaba demişti.

        60 yıl geçti; Stat, Rant oldu. Rantlar, rezidans ve Arena!

        Kulüp başkanları hep işadamı.

        Haliyle kulüp kapısı da emekçi gazetecinin kafasına saldırıyor.

        Stat yerinde rant kuleleri…

        Genç işçiyi 15’inci kattan atıyor, yetmiyor; “rekor kırmak” için 10 işçiyi de 32’inci kattan fırlatıyor.

        Büyüme dediğin eskiden beri biraz böyle:

        Top ve kale Arena’da…

        Efendiler tribünde, kulede…

        İşçiler yine ekmeği ağzında tutan aslanlara yem!

        ***

        Adalet terazisi de öyle:

        Bir kefede binalar yükseliyor, rant balonuyla…

        Bir kefe yere çakılıyor, kefenlerin, tabutların ağırlığıyla!

        Kiminin kârı asansörden hızlı çıkıyor…

        Kiminin canı asansörle yere çakılıyor.

        Çünkü kimi hangi düğmeye basacağını biliyor…

        Kimi zaten bir düğmeden ibaret onlar için!

        ***

        Fakat soru şu:

        İnşaatı kim denetledi?

        Nisandaki kaza nasıl geçiştirildi?

        Kim inşaatta haksız büyümeye ekstra rant vizesi verdi?

        18.00’den, 19.00’dan sonra çalışmaya kim müsaade etti?

        Yürütmeyi durdurma kararı çıkmışken, aynı mahkeme yeşil ışığa nasıl ikna oldu?

        Bu soruların esas cevabı iktidarda olsa da…

        CHP’nin, daha doğrusu Sarıgül’ün Şişli Belediyesi de cevap ve hesap verecek!

        ***

        Şirket, kaza açıklamasında bir de şöyle dedi:

        “Soruşturma sonuçlarının en yakın takipçisi olacağız.”

        Patron da öyle söyledi:

        “Bedelinin ödetilmesinin takipçisi olacağız.”

        Öyle ya, işçiler o rezidansı, şantiyede üst üste yatmaktan kurtulmak için, bizzat kendileri için yapıyordu.

        Yılda 60 milyon TL kira geliri almak; rekor kârı üleşmek; Van, Tunceli, Gümüşhane’deki ailelere birkaç milyon TL temettü dağıtmak; “hisse performansı” arttırmak, şirketin dediği gibi “modern hayatın tüm taleplerine cevap verebilmek” için!

        ***

        Şirketin sahibi Aziz Bey katliamdan sonra çok “cool”du; 10 işçisi ölmüş bir patron olarak, bir gazeteciyi “Soruyu öyle sorduğu için” kınadı; “Sektörde olur böyle vakalar” dedi.

        Boğaz’da aldığı yalıda “hukuksuz inşaat” yapmakla suçlanınca da şöyle cin gibi bir cevap vermişti:

        “Biz yalıya layık görmeyenler, kimi layık görüyor oralara.”

        Muhtemelen 11 işçi de yattıkları yerden sesleniyordur:

        Bizi böyle ölümlere layık görmeyenler, kimi uygun görüyor Allah aşkına!

        ***

        Bir de size bir şey söyleyeyim mi:

        Yanılmıyorsam, şirket sahibi Aziz Bey, “sektörel vakalar”a girmeden önce, 6 yıl kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda iş müfettişliği yapmış.

        İyi ki de yapmış.

        Yoksa daha büyük facia olurdu!

        O yüzden, hakikaten felaket tellallığına gerek yok, hakikaten umudumuz tükenmesin…

        6 yıldır İş Güvenliği Müdürü olup 6 binden fazla işçi canını kaybederken koltuğunun kenarını dahi kaybetmeyen Kasım Bey’den de çok daha büyük bir holding kurmasını bekliyoruz ileride!

        Çünkü 11 işçiyi yutmuş rezidansın sahibi de “Çalışanların yeterli hassasiyet göstermediğini biliyoruz” dedi…

        Çünkü 6 yılda 6 binden fazla işçinin katledilmesini seyretmiş Bakanlık İş Güvenliği Müdürü de, tersane ölümleri için, “Bunlar köylü. Yukarıda duramıyor, düşüyor” demişti.

        ***

        Neyse ki, yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı, kimyasal saldırıya karşı bile güvenlikli yapılıyor.

        İş güvenliği budur işte!

        Not: Yine de bir şeyi teslim etmeliyim. Elbet daha önce de oluyordu ama 12 yıllık iktidar boyunca 14 bin kadar işçi işyerlerinde can verdi. Bakın, 14 bin ölü. Binlerce sakat ve iş göremez. Binlerce yetim, dul, perişan aile.

        Soma gibi olağanüstülük dışında, 12-13 yılda ilk kez bir başbakan, “Yarın Bakanlar Kurulu’nda öncelikli gündemimiz bu kaza ve iş güvenliği olacak” dedi.

        Bakalım Davutoğlu’nun vicdanı; cüzdanla, sermayeyle, havuzla, havuzcularla, sıfırcılarla nasıl bir sınav verecek!

        Diğer Yazılar