Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugün biraz top çevireyim.

        Gerçi artık o eski top nefesim yok ama şöyle minyatür, tek kale hiç olmazsa!

        ***

        Sanırım önce “havuz medyası”ndan haber yayıldı:

        Galatasaray Kulübü, TT Arena’dan epeyce Fatih Terim ve Terimli fotoğrafı kaldırmış, hatta GS TV’de kimi eski maçlardaki görüntüleri de sansürlenmişti!

        Derken çok yerde de haber yayınlandı.

        “Yalanlaması” bilebildiğim kadarıyla öyle kulüpten, yönetimden değil; GS TV’deki kimi görüntülerle geldi ve cılız kaldı.

        Şu anda “haber” hala “yalanlama”dan daha güçlü!

        Hakikaten böyle olup olmaması bir yana, Galatasaray Başkanı (ve arkasındaki güçler) anladığım kadarıyla Terim’i epeyce silmek istiyorlar.

        Öyle ya, Galatasaray (ve ötekiler de) bir yeşil-beyaz Vefa değil!

        Oysa Galatasaraylıların seçkin bir kısmı, camiada Kenan Evren’e duyulan saygıdan rahatsız olmamıştır mesela.

        Lisede “liseden çıkma yandaş gazeteciler”e tepki için fotoları asılır da, 400’e yakın haftadır Galatasaray Lisesi kapısı önünde her cumartesi toplanan Cumartesi Anneleri’nin yüzlerce evladını, torunların dedelerini, çocukların babalarını, kadınların eşlerini ve kardeşlerini kimlerin, nasıl ortadan yok ettiği merak edilmez!

        Benim de beş kuşak yuvam olan “Batı’ya açılan pencere”, kapısından vazgeçtim, bir türlü (gönül) penceresini Güneydoğu’ya açmayı becerememiştir vesselam!

        Kapısının önündeki o anneyi, Evren dönemi kayıplarından Cemilinden bir kemik bulmak için bir asırlık ömre inatla sarılan Berfo Ana’yı da pek merak etmemiştir.

        ***

        Neyse, sahaya döneyim:

        Terim’e yapılan (aynen öyle olmuşsa) kesin vefasızlık!

        Peki ya Terim’in yaptığı?

        ***

        Bir cenazede, yani ölünün, duanın, fatihanın huzurunda dahi Hakan Şükür’ün yüzüne bakmadı Terim!

        Neden?

        Kendi kalesine mi gol attı?

        Terim’in eski başbakanı, yeni cumhurbaşkanı onu veto etti, lanetli ilan etti, paralel ve Haşhaşi ilan etti diye!

        Oysa,Terim’in ne başarısı varsa Galatasaray’da, orada “kendi terim” diyeceği kadar, futbolcuların, özellikle golleri atan adamın da “alın teri” vardı!

        Vefasızlık böyle silsileyle gidiyor işte.

        Hem de Terim Galatasaray’dan adeta kovulduğunda, “Fatih Hoca’ya yapılan büyük ihanet, büyük ayıp” demiş birine.

        Kendi adı Başakşehir Stadı’na verilirken, santraforunun adı küçük bir stattan dahi kazındığında bunu tek kelimeyle bile ayıplamamış bir mertlik bu!

        Kendisi “Türk futbolunun başında” iken, vefanın en koyularından bir taraftar grubunun, Çarşı’nın “darbe teşebbüsü ile” yargılanması konusunda da tek sözü olmayan bir İmparator o vakit!

        ***

        Terim “özel ders” niteliğindeki İzlanda maçında neyi doğru yaptı bilmiyorum ama maçtan sonra doğru bir söz söyledi:

        Bizde yıldız çok!

        Yani, “sıradan” sayılan (esasen neredeyse hepsi Avrupa’nın önemli liglerinde oynuyor) İzlandalılar karşısında “bizimkiler”in kendini yıldız sandığına, futbolsuz kibirlerine çattı.

        Lakin İzlanda Teknik Direktörü, pardon ortaklaşa teknik direktörleri de bir “İmparator” değil!

        ***

        Kibir meselesine gelince…

        O da vefasızlık gibi bulaşıcı.

        Köşk ile yetinmeyip Saray yaptıranlardan, “Hoca”lıkla yetinmeyip “İmparator” ilan edilenlere…

        Ağar abilere, omzundaki yıldızlarla yetinmeyip sadece ordunun değil, milletin komutanı olduğunu sananlara, takımı toplayıp bir yıldızın içinde poz verenlere, parasıyla ve uzaktan kumandayla federasyon başında kendini Seba sananlara, asırlardır Ankara’nın “Alkara”sını yönetip kendinde hiç kusur bulmadan, köle saydığı iki teknik direktör için “kovdum” diyen “kovucu”ya!

        Ve elbet, çok kasılmaktan topa pek emek katamayanlara kadar!

        ***

        İşte bu noktada Hakan Şükür de bir düşünecek:

        Hep güçlülerle haşır neşir; İmparator, Başbakan, Hoca yanından, Erdoğanlı Gülenli nikah törenlerinden süzülüp TV ekranlarında zaman zaman başkalarını küçümseyerek, bir zamanlar kendisini küçümseyenler olduğunu da unutarak, belki de hiç unutmayarak, milletvekili sıfatıyla bile “çok bilmiş yorumculuk” yapabilmek bir kibir, güç silsilesi miydi, değil miydi diye!

        Hiç olmazsa onun ölüm yıldönümünde, dün-bugün hep birlikte düşünecekler:

        Metin Oktay da golde kralın kralıydı ama, hiç kral, imparator, padişah gibi davrandı mı diye!

        ***

        Aynı topa bir daha vurayım:

        Kibir de vefasızlık gibi bulaşıcı.

        Lakin…

        Ne kadar azametli olursa olsun kibir…

        Nihayetinde herkesi bekleyen bir kabir!

        Diğer Yazılar