Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Nuri Bilge Ceylan’ın ülkemize getirdiği Altın Palmiye geçmişte bu ödülü kazanan başyapıtları hatırlattı...

        Ucuz Roman 1994 (Pulp Fiction)

        Yönetmen: Quentin Tarantino (ABD)

        Amerikan sinemasının harika çocuğu Tarantino’nun sanat sinemasının yıkılmaz kalesinde onurlandırıldığı bir başyapıt... İki tetikçi, iki nevrotik restoran soyguncusu, bir boksör ve mafya patronunun güzel eşinin dahil olduğu öyküler; Tarantino’nun sürprizlerle dolu, “puzzle”ı andıran kurgusuyla iç içe geçiyor. Kara mizah, şiddet, ucuz felsefe ve ahlak tartışmaları, sapkınlık, gizem ve dünyanın en geveze tetikçilerinin yaptığı geyik muhabbetleri Amerikan popüler kültürüyle harmanlanıyor. 154 dakika su gibi geçip gidiyor.

        Tatlı Hayat 1960 (La Dolce Vita)

        Yönetmen: Federico Fellini (İtalya)

        Görkemli sosyete partilerine, sabaha kadar süren eğlencelere katılan Romalı gazeteci Marcello Rubini (Marcello Mastroianni), şehrin “tatlı hayatı”nın içinde gerçek aşkı ve hayatın anlamını arıyor. Helikopterle taşınan İsa heykelinin görüntüleriyle başlayan 174 dakikalık bu siyah beyaz film, Fellini’nin görsel ustalığını yansıtan unutulmaz sahneleriyle gerçek bir sinema klasiği.

        Cinayeti Gördüm 1967 (Blowup)

        Yönetmen: Michelangelo Antonioni (İngiltere - İtalya - ABD)

        Fotomodellerin kapısından ayrılmadığı, herkesin peşinde koştuğu Londralı snop fotoğrafçı Thomas (David Hemmings), bir öğleden sonra parkta dolaşırken çektiği kareyi bastığında bir cinayete tanık olduğunu düşünür. Katile ya da cesede ulaşmaya çalıştıkça gerçeklerden daha da uzaklaşır... Klasik hikâye anlatımına meydan okuyan, kendisinden sonra yüzlerce filme ilham vermiş bir başyapıt.

        Taksi Şoförü 1976 (Taxi Driver)

        Yönetmen: Martin Scorsese (ABD)

        Robert De Niro’nun canlandırdığı Vietnam gazisi Travis Bickle, aradan geçen onca yıla rağmen hâlâ sinema tarihinin en unutulmaz antikahramanlarından biri. Geceleri New York sokaklarında taksi şoförlüğü yapan ve “şehri temizlemek” isteyen Bickle’ın hastalıklı zihnini anlamak hiç kolay değil ama onun cephesinden dünyaya bakmak gerçekten ilginç.

        Paris, Texas 1984

        Yönetmen: Wim Wenders (Batı Almanya)

        Yalnız erkeklerin hikâyesini anlatmakta üstüne olmayan Wenders, bu kez Orta Amerika’nın düzlüklerinde elinde su bidonuyla dolaşan, sessiz ve yorgun bir adamın peşine düşüyor. Ve onun aracılığıyla Amerika’ya özgü, hüzünlü bir parçalanmış aile hikâyesi anlatıyor. Bir Avrupalının Amerika’da çekebileceği en güzel filmlerden biri.

        Barton Fink 1991

        Yönetmen: Joel ve Ethan Coen (ABD)

        Yahudilerin Avrupa’da gaz odalarında öldürüldüğü bir dönemde New York’lu Yahudi oyun yazarı Barton Fink, Hollywood’a transfer olur. Ama senaryosunu yazması gereken güreş filmine bir türlü başlayamaz. Şehre alışmaya çalışırken gerçeklik her geçen gün ellerinden biraz daha kayıp gider... Hollywood, faşizm, yazarlık, yalnız Yahudilik ve sinema sanatı üzerine, düşle gerçek arasındaki sınırların cesaretle bulanıklaştırıldığı baş döndürücü bir Coen Biraderler başyapıtı.

        Aşk 2012 (Amour)

        Yönetmen: Michael Haneke (Avusturya) Yaşlı bir çift, tedavisi imkânsız bir hastalık, ölümün giderek büyüyen gölgesi ve aşk... Michael Haneke, daha önce hiç kimsenin girmediği sularda her zamanki soğukkanlı gözlemciliğiyle yol alıyor. İkili hayatları, yaşlılığı, yaklaşan ölümün endişesini ve insanın ölüm karşısındaki çaresizliğini cesaretle sorguluyor. Hem Altın Palmiye hem de yabancı dilde en iyi film Oscar’ını alan nadir filmlerden. Son yılların en iyilerinden.

        Arabulucu 1971 (The Go Between)

        Yönetmen: Joseph Losey (İngiltere)

        1900 yılının yazında “Geçmiş uzak bir ülkedir” diye başlayan bu film, gizli âşıkların mektuplarını taşıyan 13 yaşındaki bir çocuğun gözünden aşkı ve hayatı anlatıyor. ABD’deki cadı avı nedeniyle İngiltere’de sürgünde yaşayan usta yönetmen Joseph Losey’nin bu hüzünlü filminde Alan Bates ve Julie Christie oynuyor. Michel Legrand’ın müziği de mükemmel.

        Leopar 1963 (Il Gattapardo)

        Yönetmen: Luchino Visconti (İtalya)

        1860’lı yılların Sicilya’sında aristokrasinin çöküşünü ve yeni zenginlerin yükselişini anlatan ağır tempolu bir dönem filmi. Burt Lancaster’in, kariyerinin en iyi rollerinden birinde, yeni döneme uyum sağlamak istemeyen bir prensi canlandırdığı filmin uzun balo sahnesi akıllardan çıkacak gibi değil. Hem usta yönetmen Visconti’nin hem de sinema tarihinin en iyi filmlerinden...

        Kıyamet 1979 (Apocalypse Now)

        Yönetmen: Francis Ford Coppola (ABD)

        Cannes Film Festivali’ne son anda yetiştirilen 153 dakikalık bu görkemli filmde Coppola, Joseph Conrad’ın “Karanlığın Yüreği” adlı romanını Vietnam Savaşı’na uyarlıyor. Yüzbaşı Willard (Martin Sheen), ordusuyla birlikte Kamboçya sınırına çekilen ve kontrolden çıkmış Albay Kurtz’u (Marlon Brando) ararken, savaşın ve Amerikan militarizminin gerçek yüzüyle karşılaşıyor. Tüm zamanların en iyi savaş filmlerinden biri.

        Diğer Yazılar