Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAFTA sonu şehrin gürültüsünden uzaklaşmak için Büyükada'ya gitme kararı aldım. Hem çok sevgili arkadaşlarım Serhat ve Serdar Akinan'ın adada yeni açtıkları mekân Akasya'yı görmek, hem de kalabalıktan uzaklaşmak için adayı tercih ettim. Akasya hem konumu, hem yemekleri, hem de sıcak ve huzurlu atmosferiyle beni bambaşka bir yere taşıdı. Fakat mekâna gelmeden önce gördüklerim beni adeta perişan etti. Büyükada'nın hali içler acısı! Öyle içler acısı bir hal ki bu, öyle atlar gitsin yerine golf arabaları gelsinlik bir durum değil. At biniciliği yaptığım zamanlardan bilirim, girmediğim ahır, öpmediğim at kalmamıştır. Adadaki kokunun bu denli rahatsız edici boyutlara ulaşmış olmasındaki sebep sokakların yeterince temiz tutulmaması. Bir kere Hindistan'da bir trene binmişsiniz gibi bir his veren, İstanbul'un en kıymetlilerinden biri olan Ada vapuru var. Tıklım tıklım! İğne atsan yere düşmeyecek...

        ADAYI ÖLÜME TERK ETMİŞLER

        Bir ara kendimi Meksika'dan Amerika'ya ulaşmaya çalışan mülteci gemisinde gibi hissettim. Bilen bilir, yaklaşık 1.5 saat süren ayakta bir yolculuk... Tam kendinizi o tıklım tıklım yerden attınız derken İske-le'den etrafa yoğun bir sidik kokusu yayılıyor. Kanalizasyon deseniz değil. Bildiğiniz sidik! İskele dışında başka bir yere yayılmamış tuhaf bir koku o. Oradaki çay bahçelerinde nasıl çay içilir, insanın aklı almıyor. Sidik kokusundan sonra daha beter kokular geliyor burnunuza. Bu koku adanın her yerine sinmiş durumda. Arada atların kokusu da geliyor ama tam olarak o da değil. Olay atlar gitsinle çözülemeyecek kadar vahim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bu duruma en kısa zamanda bir çözüm bulması şart. Çünkü Büyükada git gide geri dönüşü olmayan bir yola giriyor. Ahalisi de değişmiş! Adanın kendi ahalisi ortalarda yok. Çoğu mekân pis, işletmeler kötü. İnsanın içinden bir kazma alıp hepsini olduğu yerden atıp kaldırmak geliyor. Adayı canlandıralım derken ölüme terk etmişler. Bazı yerleri neredeyse kocaman bir çöplük haline gelmek üzere.

        BU GİDİŞAT GİDİŞAT DEĞİL

        Bütün bunların yanında harika işletmeler de yok değil. Fakat o mekânlara çekecek insan bulmakta zorlanabilirler. O koku içerisinde oturmak oldukça zor. Bir süre sonra burnunuz alışıyor tabii. İskele tarafındaki balıkçılar ise meyhaneye dönmüş. Meyhaneden bir çekincem yok, fakat o uğultu Büyükada'nın huzur veren doğasına hiç yakışmamış. Bir Arap baharı yaşanıyor ki sormayın! Küçümsediğimden değil, bizim kültürümüzle bağdaşmadığından. Eskiden aileyle gidilen mekânlarda tabaklar kırılmaya başlanmış. Neredeyse birbirlerinin ayakkabılarından rakı içecekler. Bana Türkbükü'nün seneler içerisinde geldiği hali anımsattı. Fakat, Büyükada'nın şu anki hali Türkübükü'nün fenalığından öne geçmiş durumda. Ben çok üzüldüm. Küçüklüğümden beri gittiğim adanın bu hale gelmiş olmasına içim buruldu. Çünkü ada, biz İstanbullular için vapurla gelinen, şehirden sadece bir saat uzaklıkta denizi, sessizliği, huzuruyla paha biçilemez bir yerdi. Şimdi ise, özellikle iskele bölümü felaket bir halde. Bu duruma bir an önce bir dur denilmesi gerekiyor. Temizlik ise hiç beklemeden halledilmesi gereken bir sorun. Ben adanın havasında bir hastalık kokusu sezinliyorum. Önce denizi mahvoldu, şimdi mekânlar ve sokaklar. Gidişat, gidişat değil.

        Aynı hengameyi diğer adalara da taşıma gibi bir niyetleri var. Sedef Adası da Büyükada furyasına dahil olup Elio isimli bir mekânın açılışını yaptı. Bizlerin eğlence anlayışı bir yeri yok etmek, korkunç bir müzikle mekânı zehir etmek, yerlere çöp atıp üzerinde zıplamak... Bir mekânı oraya bir daha hiç gelmeyecekmişiz gibi kullanıyoruz. Sonra "Nefes alacak yer kalmadı" diye hayıflanıyoruz, kaçacak delik arıyoruz. Bu gidişle yaşadığımız yerde oksijen barındırmayacak hale geleceğiz. Tuzla ve Bayramoğlu nasıl bir felaketin kurbanı olduysa, adalarda aynı yolda. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, yetiş!

        Diğer Yazılar